Türk siyasi tarihine “sivil siyasete ikinci müdahale” olarak geçen ve Genelkurmay Başkanı Memduh Tağmaç ile kuvvet komutanlarının imzasıyla Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’a bir muhtıra vererek hükümetin istifaya zorlandığı 12 Mart 1971’in üzerinden yarım asır geçti.
AA muhabirinin derlediği bilgilere göre, Cumhuriyet tarihinin ilk askeri darbesi, 27 Mayıs 1960’da Demokrat Parti’nin (DP) “Türkiye’yi baskı rejimine ve kardeş kavgasına götürdüğü” iddiasıyla bir grup subayın yönetime el koymasıyla yaşandı. Eski Başbakan Adnan Menderes, eski Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve eski Maliye Bakanı Hasan Polatkan’ın idamıyla sonuçlanan darbe, ülkede çalkantılı bir sürecin önünü açtı. Sağ-sol çatışmalarının, toplumsal sorunların arttığı bu süreçte, 16 Şubat 1969’da Türkiye siyasi tarihine “kanlı pazar” olarak geçen olay yaşandı. İstanbul’a demirleyen Amerikan 6. Filosunu protesto sırasında yaşanan olaylarda 2 kişi öldü, yüzlerce kişi yaralandı.
Anayasa değişikliğiyle “DP’lilerin siyasi haklarının iade edilmesine” yönelik TBMM’ye verilen teklif, dönemin siyasi tartışmalarının fitilini ateşledi. Genel Başkanlığını İsmet İnönü’nün yaptığı CHP’nin de olumlu baktığı bu teklife, silahlı kuvvetler karşı çıktı. Büyük tartışmaların yaşandığı bu süreçte anayasa değişikliği teklifi komisyondan geri çekilerek genel seçime gidildi.
Süleyman Demirel liderliğindeki Adalet Partisi, 1969 genel seçimlerinde tek başına iktidar oldu. Demirel’in başbakan olduğu bu seçimde, 143 milletvekili çıkaran CHP, ana muhalefette kalmaya devam etti.
“Hükümete ABD baskısı”
Demirel hükümeti, görevi devraldıktan sonra içeride ve dışarıda pek çok sorunla karşılaştı. Haşhaş ekimi nedeniyle ABD’nin büyük tepki ve baskısıyla karşılaşan hükümet, içeride de yasa dışı örgütlerin eylemleri, sokak ve üniversite olaylarıyla mücadele etmek zorunda kaldı.
Adalet Partisi ve CHP’nin, çalışma yaşamını ve temel sendikalar mevzuatını düzenleyen 274 sayılı İş Yasası ile 275 sayılı Sendikalar Yasası’nda yaptığı değişiklik, başta DİSK olmak üzere çeşitli sendikaların tepkisine yol açtı. 15-16 Haziran 1970’te büyük işçi eylemlerine sahne olan Türkiye’de on binlerce işçi, “sendikal örgütlenme ve grev hakkının kısıtlanacağı” gerekçesiyle başta İstanbul olmak üzere Türkiye genelinde eylem ve yürüyüşlere başladı. Polisin müdahale ettiği eylemlerin büyümesi üzerine Bakanlar Kurulunca İstanbul ve Kocaeli’de sıkıyönetim ilan edildi. Bu süreçte, bazı sanayi bölgelerinde polisin yanı sıra askeri birlikler de güvenlik önlemlerinde görev aldı.
İşçi eylemleri ve siyasi krizlerle mücadele eden hükümetin karşı karşıya kaldığı sorunlardan birisi ise öğrenci olayları oldu. Üniversitelerde karşıt görüşlü gruplar arasında çıkan ve emniyet güçlerince güçlükle bastırılan olaylarda çok sayıda öğrenci yaralandı. Eski ABD Ankara Büyükelçisi Robert Komer’in ODTÜ’yü ziyareti sırasında arabasının yakılması, Ankara’da, Deniz Gezmiş ve arkadaşlarınca 4 ABD askerinin kaçırılıp sonrasında serbest bırakılması da dönemin dikkat çeken olayları arasında yer aldı.
Türkiye’de 1971’e gelindiğinde darbenin ayak sesleri duyulmaya başlandı. Ordunun komuta kademesinde müdahale fikrinin ağırlık kazandığı bu süreçte, Başbakan Demirel’in “Türk Silahlı Kuvvetlerinin Cumhuriyet’in ve rejimin bekçiliği, yurdun iç ve dış tehlikelere karşı savunulması görevlerini bırakıp memleket idaresini ele alması halinde, bizatihi korumakla mükellef oldukları rejim, Cumhuriyet ne hale gelir?” sözleri dikkati çekti.
Sonunda ordu, 27 Mayıs 1960’tan yaklaşık 11 yıl sonra, sivil siyasete yeniden müdahale etti. 12 Mart 1971’de saat 13.00’te, Genelkurmay Başkanı Memduh Tağmaç, Kara Kuvvetleri Komutanı Faruk Gürler, Deniz Kuvvetleri Komutanı Celal Eyiceoğlu ve Hava Kuvvetleri Komutanı Muhsin Batur imzasını taşıyan muhtıra TRT radyolarından okundu.
Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay, Başbakan Demirel, TBMM ve Cumhuriyet Senatosu’na yazılı olarak gönderilen 3 maddeli muhtırada, Demirel istifa etmez ve yerine askerlerin onaylayacağı bir hükümet kurulmazsa ordunun idareyi doğrudan üzerine alacağı bildirildi.
“TSK, idareyi doğrudan doğruya üzerine almaya kararlıdır.”
Türk siyasi tarihine “sivil siyasete ikinci müdahale” olarak geçen muhtıra metninde ise Parlamento ve Hükümet’in süregelen tutum, görüş ve icraatıyla ülkeyi anarşi, kardeş kavgası, sosyal ve ekonomik huzursuzluklar içine soktuğu ileri sürüldü ve Türkiye Cumhuriyeti’nin geleceğinin ağır bir tehlike içine düşürüldüğü iddia edildi.
Yönetim iradesine doğrudan müdahale edilen muhtırada şu ifadelere yer verildi:
“Türk milletinin ve sinesinden çıkan Silahlı Kuvvetlerinin bu vahim ortam hakkında duyduğu üzüntü ve ümitsizliğini giderecek çarelerin, partiler üstü bir anlayışla meclislerimizce değerlendirilerek mevcut anarşik durumu giderecek anayasanın öngördüğü reformları Atatürkçü bir görüşle ele alacak ve inkılap kanunlarını uygulayacak kuvvetli ve inandırıcı bir hükümetin demokratik kurallar içinde teşkili zaruri görülmektedir. Bu husus süratle tahakkuk ettirilemediği takdirde Türk Silahlı Kuvvetleri, kanunların kendisine vermiş olduğu Türkiye Cumhuriyeti’ni korumak ve kollamak görevini yerine getirerek idareyi doğrudan doğruya üzerine almaya kararlıdır.”
Demirel istifa etmek zorunda kaldı, 9 yılda 11 hükümet değişti
Başbakan Süleyman Demirel’in istifa etmek zorunda kaldığı bu süreçte Türkiye, temel hak ve özgürlüklerin kısıtlandığı “ara rejim” dönemine girdi.
Muhtıra sonrasında başlanan operasyonlarda birçok kişi gözaltına alınıp hapse atıldı. Çok sayıda işkence ve kötü muamele iddialarının ortaya atıldığı, demokrasinin kaybedildiği bu süreçte, Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan, 6 Mayıs 1972’de idam edildi.
Dönemin CHP Kocaeli Milletvekili Nihat Erim, partisinden istifa ederek 26 Mart 1971’de başbakan oldu ve yeni hükümeti kurdu. Çok uzun ömürlü olmayan yeni kabine, yerini 22 Mayıs 1972’de Ferit Melen hükümetine bıraktı. “Melen Hükümeti” de bir süre sonra görevi bırakınca 15 Nisan 1973-26 Ocak 1974 yılları arasında görev yapan Mehmet Naim Talu hükümeti ülkeyi seçime taşıdı.
Talu’dan sonra Başbakanlık koltuğuna 37. Hükümet’i kuran Bülent Ecevit geçti.
12 Mart 1971 Muhtırası’nın ardından 12 Eylül 1980 darbesine giden süreçteki 9 yılda, 11 hükümet değişikliği oldu. Siyasi tartışmaları, toplumsal bunalımı daha da derinleştiren muhtıra sonrasında yaşanan gelişmeler, 12 Eylül 1980 darbesine giden yolun da kilometre taşlarını oluşturdu.