Dünyanın en sıcak 10 yılı 2011-2020’de kaydedilirken, sanayileşmenin etkisiyle 2020, 1850-1900 yıllarına göre 1,2 santigrat derece daha sıcak olarak kayıtlara geçti.
Her yıl ısınan dünya, okyanuslar ve eriyen buzullar nedeniyle yaşanan iklim sorunlarına dikkati çekmek amacıyla 15 Mayıs “Dünya İklim Günü” olarak kutlanıyor.
AA muhabirinin başta Dünya Meteoroloji Örgütü (WMO) olmak üzere, iklim konusunu inceleyen uluslararası kuruluşlar ve STK’ler ile iklim alanında araştırmalar yürüten akademisyenlerin çalışmalarından derlediği bilgilere göre küresel ısınma, okyanuslardaki ısınma ve iklim değişikliği, yeni tip koronavirüs (Kovid-19) kısıtlamaları nedeniyle yavaşlasa da hayatı tehdit etmeye devam ediyor.
Sanayileşme öncesi olarak kabul edilen 1850-1900 yıllarına oranla sıcaklığı 1,2 santigrat derece daha fazla olan 2020, küçük bir farkla 2016’nın ardından en sıcak ikinci yıl olarak kayıtlara geçti.
Kovid-19 nedeniyle ulusal karantina ve kısıtlamaların uygulandığı 2020, küresel ısınmanın ve atmosfere karbondioksit salınımının ise yavaşladığı ancak durmadığı tarih olarak kaydedildi.
Geçen yıl özellikle kısıtlamaların küresel bazda uygulandığı nisanda atmosfere karbondioksit salınımı bir önceki yıla göre yüzde 17 azaldı ve 2006 seviyesine kadar düştü.
Haziran 2020’de değerler neredeyse 2019 değerlerine yeniden ulaştı. Karbondioksitin yeniden 2019 seviyelerine ulaşması dünyanın gelecek 5 yılda 1900 öncesine göre 1,5 derece daha ısınma ihtimalini de kuvvetlendirdi.
WMO verilerine göre dünya gelecek 5 yılda en az bir yılın sanayileşme öncesi dönemden 1,5 santigrat derece daha sıcak olma ihtimali yüzde 3 ile 24 arasında değişiyor. En az bir ayın 1900 öncesine göre 1,5 derece sıcak olma ihtimali yüzde 70 olarak ölçüldü.
“Sel sularının her 2,5 santimetresi ev sahiplerine yaklaşık 27 bin dolar maliyet olarak geri dönüyor”
Columbia Üniversitesi Dünya Enstitüsünden Renee Cho’nun araştırmasına göre küresel ısınma sadece bir iklim krizi anlamına gelmiyor aynı zamanda insan alışkanlıkları ve yaşantısında da birçok rutinin değişmesine neden oluyor.
Küresel ısınma ve iklim değişikliği sonucunda bitki örtüsünün zayıflaması, yağışların dengesiz şekilde artması ve buzulların erimesi, son yıllarda sellerin de artmasına sebep oldu.
Cho’ya göre sellerin artması ölümcül afet olmanın yanında maddi açıdan da büyük yük oluşturuyor. Sadece ABD’de 40 milyon kişinin yaşadığı evlerin sel baskını riskiyle karşı karşıya olduğunu kaydeden Cho, “8,6 milyon Amerikalı daha önceden sel basmış, kasırga yaşamış veya denizin yükselmesi yaşamış bölgelerde yaşıyor. Sel sularının her 2,5 santimetresi ev sahiplerine yaklaşık 27 bin dolar maliyet olarak geri dönüyor.” diye konuştu.
Cho, sellerden korunmak için yapılacakların da ek maliyet oluşturduğuna dikkati çekerek artan sıcakların ise başta tarım işçileri olmak üzere, açık havada çalışan birçok kişinin işlerini zorlaştırdığını söyledi.
Son yıllarda sıcak çarpması nedeniyle hastaneye kaldırılanların sayısının arttığının altını çizen Cho, “Küresel ısınma şu anki hızda artmaya devam ederse 2100 yılında açık alanda çalışanlar şafak sökmeden 4 ila 6 saat öncesinde işe başlamak zorunda kalacak.” ifadesini kullandı.
Cho, sıcaklık artışının bir diğer etkisinin ise enerji tüketimi alanında yaşanacağını belirterek “1980’lerin ortasından 2012’a kadar geçen sürede elektrik kesintilerinin sayısı 10 kat arttı. Bunların yüzde 80 iklimden kaynaklandı.” dedi.
Fırtına, yağış ve aşırı sıcak gibi sebeplerle elektrik kesintilerinin yaşandığını belirten Cho, sıcak ve soğuklar nedeniyle aşırı elektrik tüketimi yaşanmasının da elektrik kesintilerine sebep olduğunu söyledi.
Küresel ısınma alerjiyi de artırıyor
Artan sıcaklıklar, sıcak çarpması dışında başka sağlık sorunlarını da tetikliyor.
Cho’nun çalışmasına göre sıcaklar polen mevsiminin daha uzun sürmesine neden olurken polenler de alerji ve astım ataklarını artırıyor.
İklim değişikliğinin sebep olduğu olağan dışı doğa koşulları tarım üretiminin azalmasına sebep olurken bu durum, tarım ürünlerinin miktarı azalırken fiyatlarının artmasına da neden oluyor.
Ekim alanları yüzde sıcak ülkelerin serin yamaçları olan kahve de tehlikede olan tarım ürünleri arasında. Günümüz şehir ve ofis hayatının vazgeçilmezleri arasındaki kahve için uygun tarım arazilerinin 2050’de yüzde 50 oranında yok olma riski bulunuyor.
Dünyadaki oksijenin yüzde 80’ini üreten okyanuslar tehlikede
Dünyadaki oksijenin büyük miktarını bilinenin aksine ağaçlar değil, okyanuslar üretiyor. Okyanuslarda bulunan yosunlar dünyadaki oksijenin yüzde 70 ila 80’ini üretirken küresel ısınma okyanuslardaki canlı yaşamını da tehdit ediyor.
ABD merkezli çevre örgütü Çevresel Savunma Fonu’nun araştırmasına göre (EDF) Avustralya’da bulunan 70 milyon futbol sahası büyüklüğünde Büyük Set Resifi ve üzerindeki algler büyük oranda öldü ya da ölmek üzere.
Bunun nedeni ise okyanus sıcaklıklarının artması olarak gösteriliyor. Alglerin yok olması ile atmosferdeki sera gazları okyanusların asit oranının artmasına sebep olurken oksijen oranı ve canlı yaşamını da tehdit ediyor.