ABD’de 20 Ocak 2021’de başkanlık koltuğuna oturan Joe Biden’ın iç politika gündemlerini, “Kovid-19” ve “iklim değişikliği” oluştururken ABD Başkanı’nın ekonomi politikaları en sık eleştirilen konu oldu.
Joe Biden, Donald Trump’ın 4 yıl boyuna “fırtınalı” geçen başkanlık döneminin ardından 20 Ocak 2021 tarihinde yemin ederek koltuğa oturdu.
Seçim döneminde, Trump’ın birçok politikasını eleştiren Biden, Oval Ofis’e girer girmez ilk iş olarak 15 kararname imzaladı.
Biden’ın imzaladığı kararnameler arasında, federal binalarda maske zorunluluğu, Trump’ın çekildiği Paris İklim Anlaşması’na geri dönülmesi ve Trump’ın göçmen geçişini engellemek için Meksika sınırına ördürdüğü duvarın inşasının durdurulması gibi başlıklar yer alıyordu.
Trump’ın Kovid-19’a karşı politikalarını sıklıkla eleştiren Biden, “Kovid-19’u yenme” hedefi çerçevesinde “ilk 100 günde 100 milyon doz aşı”yı amaçladı; 100 milyon doza kısa sürede ulaşılınca hedefini 200 milyon doza çıkardı ve bu rakama ulaşıldı.
Biden daha sonra ABD’nin Bağımsızlık Günü olan 4 Temmuz’a kadar halkın yüzde 70’inin en az 1 doz aşı olmasını hedefledi ancak bunu başaramadı.
Delta ve Omicron varyantı bilançoyu artırdı
Her ne kadar Trump’tan farklı politikalar izlese ve aşılama konusunda ciddi adamlar atsa da özellikle Delta varyantının etkisiyle Biden döneminde Kovid-19 nedeniyle yaşamını yitiren ABD’lilerin sayısı, Trump dönemindeki rakamları aştı.
Son dönemde çıkan Omicron varyantı ise ülkede “kara kışın habercisi” olarak nitelendiriliyor.
Virüsün son mutasyonu olan Omicron varyantı nedeniyle New York ve New Jersey eyaletleri ile başkent Washington DC’de vaka sayıları, salgının başından bu yana rekor seviyeye ulaştı.
Ayrıca Amerikan basınına yansıyan verilere göre, ülkede virüs nedeniyle hastaneye yatanların sayısı son 1 ayda yüzde 45’ten fazla artarken vaka sayıları da yüzde 40 artış gösterdi. Ülkede günlük vaka ortalaması ise 123 bin olarak kaydediliyor.
Biden’ın Sağlık Başdanışmanı Antony Fauci 17 Aralık’ta yaptığı açıklamada, artan vakalarla birlikte ölüm ve hastaneye yatışların da artabileceği uyarısında bulundu.
Biden’ın göç politikaları ve Harris’in eylemleri eleştirildi
Seçim döneminde rakibi Trump’ı en çok eleştirdiği konulardan biri göç politikaları olan Biden göreve gelmesinin üzerinden 2 ay geçmeden büyük bir göçmenlik krizi ile karşı karşıya kaldı.
Biden’ın “göçmenlere kucak açan” söylemlerinden etkilenen 100 binlerce Orta Amerikalı, mart başında ABD-Meksika sınırına yığılmaya başladı. Ancak Biden yönetimi Kovid-19 salgınını ve ülkenin göçmenlik sisteminin hazır olmadığını gerekçe göstererek göçmenlere “Gelmeyin çünkü ABD’ye almayacağız.” mesajı vermeye başladı.
Sınır bölgesinde 18 yaş altındaki çocuklar ailelerinden ayırılarak Teksas’taki merkezlere konulsa da bu merkezlerde çocukların yerlerde uyuması ve uygunsuz şartlarda yaşaması sıklıkla eleştirildi.
Biden, göçmen konusuyla ilgilenmesi için yardımcısı Kamala Harris’i görevlendirdi ancak Harris’in de bu konuda aktif bir rol üstlenmemesi ve sınır bölgesine 3 ay boyunca gitmemesi tepki çekti.
Öte yandan Biden, şubatta ülkeye mülteci kabul sınırını 125 bine çıkaracağını açıkladı ancak eylülde Kovid-19 salgını nedeniyle bu kotayı 65 binde tuttu.
Biden yönetimi, göçmenlik konusunda Trump döneminden çok da farklı bir politika izlememekle eleştirilse de Beyaz Saray hem Kovid-19 salgınını hem de “Trump döneminde çöken göçmenlik sistemini” gerekçe göstererek Başkan’ın politikalarını savunuyor.
Biden’ın iklim değişikliğiyle mücadele girişimleri
Seçim vaatlerinden biri de “iklim değişikliği ile etkili mücadele” olan Biden, ilk iş olarak Paris İklim Anlaşmasına geri döndü.
Açıklamalarında sık sık iklim değişikliğine vurgu yapan Biden, bu konuyu bir “ulusal güvenlik tehdidi” olarak nitelendirdi.
Biden, 22-23 Nisan’da Türkiye de dahil birçok ülkenin katılımıyla bir İklim Zirvesi düzenledi, katıldığı uluslararası toplantılarda da sık sık bu konuya değindi.
Son olarak Kongreye sunduğu 1,75 trilyon dolarlık sosyal harcama paketi ve 1 trilyon dolarlık altyapı paketinde de iklim değişikliğinin etkisinin azaltılmasına yönelik önlemlere yer verdi.
Biden ve ekonomi sınavı
Biden, yönetiminde özellikle son 4-5 aydır en çetin sınavını ekonomi alanında veriyor. Biden göreve geldiğinden bu yana normalleşme sürecine giren ülkede işsizlik rakamları neredeyse salgın öncesi döneme dönse de yüksek enflasyon ve tedarik zincirindeki sıkıntılar Biden’ı eleştirilerin ortasına koyuyor.
Temmuz ayında yüzde 50’nin üzerinde olan Biden’a halk desteği oranı, artan enflasyon nedeniyle şu anda yüzde 40 seviyesinde.
Ülkede Kovid-19 döneminde kırılan tedarik zinciri ise şu anda ülkedeki marketlerin raflarına ve fiyatlara yansımaya başladı.
Biden özel sektörle iş birliği yaparak UPS, FedEx ve Walmart gibi sevkiyat devlerinin 7/24 çalışmasını sağladı ancak birçok firmanın tır şoförü sıkıntısı yaşaması ve birçok etken nedeniyle tedarik zinciri istenen seviyeye gelemedi.
Öte yandan kasım ayında ABD’de enflasyon 39 yılın en yüksek seviyesini gördü. Biden ise yüksek enflasyonun nedeninin hükümet harcamaları değil, tedarik zincirindeki sıkıntılar olduğunu savundu.
ABD’de enflasyon kalemleri içinde en yüksek artış ise benzin fiyatlarında meydana geldi. Biden, akaryakıt fiyatlarının yüzde 50’ye yakın oranlarda artması üzerine federal rezervleri açtı. Ayrıca haksız rekabetin soruşturulması için ilgili kurumlara talimat verdi.
Biden’ın bu adımları üzerine akaryakıt fiyatlarında bir miktar düşüş yaşandı.
Virginia ve New Jersey’deki valilik seçimleri Biden için tehlike çanlarını çaldırdı
Hem Afganistan’dan çekilme süreci hem de ülkedeki ekonomik durum nedeniyle halk desteği oranlarında ciddi düşüş yaşayan Biden, 2 Kasım’da yapılan yerel seçimlerde darbe aldı.
Bugüne kadar “Demokratların kalesi” olarak bilinen Virginia’da eski vali Demokrat Terry McAuliffe, Cumhuriyetçi Aday Glen Youngkin’e yenildi.
Öte yandan bir artçı şok da başka bir kale olan New Jersey’den geldi. Seçimleri kolaylıkla kazanması beklenen Demokrat Phil Murphy seçimleri kıl payı alabildi.
Söz konusu sonuçlar, ABD kamuoyunda 2022 Kasım’da yapılacak Kongre ara seçimlerinde Demokratların Temsilciler Meclisi ve Senatodaki üstünlüklerini kaybedeceğinin bir işareti olarak yorumlandı.