Çal, yaptığı yazılı açıklamada, 28 Şubat 1997 tarihli Milli Güvenlik Kurulunda alınan kararlarla, hükümetin düşürüldüğünü ve milletin iradesine ipotek koyulmaya çalışıldığını, 24 yıl geçmesine rağmen darbecilerin bu isteklerinden hala vazgeçmediklerini bildiklerini aktardı.
Her tür darbenin karşısında olduklarını ifade eden Çal, 28 Şubat darbesini unutmamak ve genç kuşaklara da unutturmamak için her zaman çaba göstereceklerini belirterek, şunları kaydetti:
“28 Şubat, kendisini halkın, milletin, ülke menfaatlerinin üstünde gören statükocuların kendi talepleri ve istekleri doğrultusunda yönetimi ve toplumu şekillendirme çabaları olarak ortaya çıktı. Bu kalkışma, kökünü inancımızdan, kültür ve medeniyetimizden aldığımız toplum kodlarımız ile oynayarak yeni bir toplum, yeni bir birey, yeni bir kimlik inşa etmenin de bir çabasıydı. Biz gizli ve açık olarak uygulanan bu planın farkında olarak karşısında durduk, dinimizi, inancımızı, kimliğimizi muhafaza ederek yaşamaya, toplum düzenimizi korumaya gayret ettik. Kendisini toplumun üstünde, ülkenin asıl sahibi olarak gören üstenci, elit ve batı kaynaklarından beslenen bu anlayış, Tanzimat’tan beri hep bu ülkede eşik bekçiliği yaptı. İttihat ve Terakki ile başlayan, 31 Mart olaylarıyla devam eden ardından Cumhuriyet döneminde gelişen başarıya ulaşmış ve ulaşmamış tüm darbeler bu çabanın bir ürünüydü. Maalesef 27 Mayıs darbesiyle devam eden bu kötü gelenek, arkasından 28 Şubatları, 15 Temmuzları getirdi.”
“Yarınların güçlü Türkiye’sine güveniyoruz”
28 Şubat postmodern darbesinin milli, manevi değerlerine bağlı, inançları ile toplumda yaşamak, eğitim almak, iş hayatında var olmak isteyen, bir vatandaşlık görevi olarak sandık başına gidip oy kullanarak iktidara getirdiği hükümet tarafından yönetilmek isteyen insanlara karşı yapıldığını ifade eden Çal, şöyle devam etti:
“Bu kitlenin içinde, imam hatip liselerinde okuyan gençlerimiz, başörtüsü ile üniversitelerde eğitim almak isteyen ve iş hayatına devam etmek isteyen kardeşlerimiz de vardı. Gençlerimiz, o gün imam hatip ortaokullarının kapatılması ve liselerde katsayı uygulaması ile en temel haklardan biri olan eğitim hakkından mahrum oldular. Derslerine girmeye çalışırken, okullarının önünde eylem yaparken, polis zoruyla gözaltına alındılar, çatılardaki keskin nişancı tehdidine maruz kaldılar. Henüz 13-14 yaşındaki kız çocukları polis otobüslerine doldurularak şehirlerin en ücra köşelerine götürülüp bırakıldı. Genç kardeşlerimiz ise başörtülü olarak üniversitelerde okuyamadı, iş hayatına devam edemedi. Kamusal alan, hizmet alan-hizmet veren gibi sahte ve sonradan üretilmiş kavramlarla insanların iş hayatlarına son verildi, aile hayatları dağıldı. Öyle ki hastanelerde tedavi olabilmek bile bir sorun haline geldi. Yüksek Askeri Şura kararlarıyla da namaz kılan, eşi veya ailesinde bir yakını başörtülü olan tüm ordu mensupları görevlerinden el çektirilip özlük hakları ellerinden alındı. Bugün dile getirildiğinde kulağa bir filmin senaryosu gibi gelen bu gelişmeler, o dönemde yüz binleri, milyonları etkiledi. Toplumsal barış, huzur ve refah bozuldu. İyiye giden ekonomi, hem hükümete darbe yapılması, hem bankaların içinin boşaltılması hem de toplumsal barışın bozulmasıyla tepetaklak oldu. Yaşananların faturasını ise her zaman olduğu gibi yine gerilim ve kaos ortamıyla, ekonomik yansımalarıyla millet ödedi.”
Darbecilerin planlarını gerçekleştirebilmek için en ufak bir boşluk, en ufak bir güçsüzlük ve acziyet anını beklediklerini kaydeden Çal, sözlerini, “Bunu, 15 Temmuz hain darbe girişimi, Gezi olayları ve üniversiteye atanan rektör bahane edilerek gerçekleştirilen Boğaziçi eylemleri açıkça ortaya koymuştur. 28 Şubat’ı, o gün yaşanan kıyımları, haksızlıkları unutmadık, unutturmayacağız. Genç kuşaklarımız ülkenin yakın tarihini bilsinler, ibret alsınlar ve bu karanlık planlara karşı her an uyanık olsunlar diye elimizden geleni yapacağız. Biz, ülkemize, milletimize, gençlerimizin ferasetine ve yarınların güçlü Türkiye’sine güveniyoruz.” diye tamamladı.