İstanbul’un tarihi Hasan Usta Çömlek Atölyesi’nin sahibi ve ailenin üçüncü kuşak ustası 71 yaşındaki Rıfat Togay, bu kadim sanatı gelecek kuşaklara aktarmak için mekanın otizmlilerin ve tüm öğrencilerin kullanımına uygun bir eğitim merkezine dönüştürülmesini istiyor.
Tarihi insanoğlunun ilk yıllarına dayanan çömlekçilik sanatının yaşadığı mekanlardan biri, Anadolu Hisarı’ndaki 200 yıllık Hasan Usta Çömlek Atölyesi.
İstanbul’daki çömlekçi atölyelerinden bugüne kadar kalmayı başaran mekanı 1936’da Rumlardan devralan Hasan Usta 1994 yılında vefat edince geleneği devam ettirmek yanında yetiştirdiği oğlu Rıfat Togay’a düşüyor.
İstanbul’da çömlekçiliği yaşatan sayılı ustalardan Rıfat Togay, AA muhabirine çömlekçilik sanatını ve tarihi atölyesini anlattı.
Togay, babası Hasan Usta’nın bir çömlekçi çırağı iken dedesi ile 1936 senesinde Bulgaristan’dan İstanbul’a geldiğinde çömlekçiliğin bu mekanda Rumlar tarafından yapıldığını söyledi.
Dedesinin, babası başta olmak üzere 4 çocuğunu çömlekçi olarak yetiştirdiğini, Rumlardan satın alınan atölyede 1940’lı yıllarda dedesi, babası, amcalarının birlikte çalıştığını dile getiren Togay, daha sonra kardeşler arasında çeşitli nedenlerle alanın bölüşüldüğünü dile getirdi.
Atölyenin babasına kaldıktan sonra o yıllarda Türkiye’de seramik eğitimi gören kim varsa öğrenci, sanatçı ve akademisyenlerin uğrak yeri olduğunu ifade eden Togay, şunları anlattı:
“Türkiye’nin ilk kadın seramikçisi Füreya Koral, babama gelerek kille çalışmak istediğini ve yapmak istedikleri objeyi anlatarak atölyeyi kullanma konusunda yardım istiyor. Babam kil veriyor, çömlek sanatını öğretmeye çalışıyor. Geçmiş dönemde Jale Yılmabaşar, Prof. Dr. Sadi Diren, Şadi Çalık, Bedri Rahmi Eyüboğlu gibi önemli sanatçılar atölyeyi kullanıyor. Güzel Sanatlar Akademisi olan şimdiki Marmara Üniversitesi’nde babam da oraya eğitmen olarak giderek ders veriyor. Oralarda bu işleri okuyan ne kadar insan varsa dörtte üçü burayı mutlaka ziyaret ediyor. Çömlekçilik sanatının teknolojisini öğreniyor, hammaddesini buluyor. Çalışma imkanı yoksa babam orada ona bir köşe veriyor. Fırını da kullanabiliyor.”
1960’lı senelerde plastik çıktıktan sonra duraklama devrine girdiklerini ancak bir otelden Osmanlı mutfağını toprak kaplarla sunma teklifini aldıktan sonra işlerin tekrar açıldığını belirten Togay, tatil köylerine ve otellere güveç ve tabak gibi restoran malzemeleri göndermeye başlayarak o dönemde ayakta durduklarını vurguladı.
Babasından devraldığı tarihi atölyeyi gelecek nesillere taşıyor
Kendisinin de babasının atölyesinde yetiştiğini dile getiren Togay, babasının 40-50 yılda öğrettiklerini başkalarına aktarması için nasihatte bulunduğunu vurguladı. Eyüp’teki 40 çömlekhaneden kalan son çömlek atölyesi olduklarını kaydeden Togay, babasından devraldığı bu mesleği gelecek nesillere taşımak için mücadelesini sürdüreceğini söyledi.
Togay, mesleğini ilerletmek ve bu işin teknolojisini öğrenmek için Bulgaristan, Almanya, Romanya ve ülkedeki çömlekçileri ziyaret ederek sanatıyla ilgili bilgi edindiğini vurguladı.
Rıfat Togay, 1990 yıllarda ekonomik kriz nedeniyle çömlekhanenin kapanma noktasına geldiğini anlatarak, babası 1994 yılında vefat edince çömlekhaneyi devraldığını hatırlattı. Fırının ve hammaddenin çöktüğü ve kepenk kapatma noktasına geldiği sırada Çanakkale Seramik tarafından kendisine yardım edildiği ve o dönemde mekanının tekrar ayağa kaldırıldığından bahsetti.
“Ben öğretmek üzere buradayım”
Geçmişte olduğu gibi üniversite öğrencileri veya çömlekçilikle uğraşan kişilerin gelip atölyelerinde kurs aldığını ifade eden Togay, şimdiye kadar yetiştirdiği öğrencilerin hepsine bildiklerini öğrettiğini, onlara deneme ve yanılma ile mesleği öğrenmelerine fırsat verdiğini kaydetti.
Çömlek ustası Togay, şunları aktardı:
“Kili iyi pişirmezseniz bunlar yarın kırılır. Pişirirsem kasten kırmadığınız sürece kırılmaz. Gelişen teknolojide her şey var. Teknoloji ilerledikçe ürünler çelik ve alçı kalıplarda üretiliyor. Ama esas teknolojik olarak baktığınızda bir şey var. Bu kili elinize aldığınızda bana hiç itiraz edemez. Ben şu obje olacağım diyemez. İster saksı, ister tabak, güveç yaparım. Ama rafa koyduğum zaman o bana hükmeder. Ben 10 dakikada şekillendiririm ama bu pişene kadar, müşterinin arabasına koyana kadar hep risk taşır. Bunların teknolojik olarak öğretilmesi ve yapılması lazım. Atölyeye geldikleri zaman oturtuyorum ve teknik kısmını anlatıyorum. Ben öğretmek üzere buradayım.”
Tarihi atölyenin gelecek kuşaklara ulaşmasını sağlamak için mekanla ilgili proje ve hedeflerinin olduğuna dikkati çeken Togay, sözlerini şöyle tamamladı:
“Bu tarihi mekanın bir eğitim merkezi olmasını canı gönülden istiyorum. Çömlekhanenin de kamusal hale gelmesini talep ediyorum. Bu atölyede bir sürü insan yetişti ve yetişmeye de devam etsinler. Çömlek sanatını ben sağ olduğum sürece öğrensinler. Bu alanda bir proje çizilip, mekanda çömlekçiliğin öğrenebileceği atölyeler olabilir. Bağış yapanların da çömlekhanede açılacak atölyeye isimleri verilebilir. Dışarıdan mezun olanlar bu atölyeye gelip fırını ve atölyeyi kullanarak üretebilirler. Bugün benim bir sürü otistik çocuğum var. Buraya gelip bu sanatı öğrenmek istiyorlar. Hepsini tornaya oturturuyorum. Onların elindekileri alıyor, isimlerini ve tarihini objelerine yazmalarını istiyorum. Mekanda otizmli çocuklar ve görme engellilerin yaptıkları objeler ve panolar bulunuyor. Onlar için bir bahçe olsa, boş vakitlerini burada çömlekçilikle ilgilenerek geçirebilirler. Burası herkese yeter. Bu sanatı herkes sonuna kadar götürsün istiyorum.”