Anadolu Ajansı (AA) Genel Müdür Yardımcısı ve Genel Yayın Yönetmeni Yusuf Özhan, “Web 3.0 diye, merkeziyetsizleşme diye ifade edilen, isminin bir metaverse dünyasına sokulmaya çalışıldığı bir dünya gibi bir iletişim on yılına adım attığımız bu çerçevede bizler, kitlelere ulaşabilmek için dijital gazeteciliği aslında mevcut haliyle, mevcut versiyonuyla çok iyi uygulamaya gayret ediyoruz” dedi.
Özhan, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığınca, Haliç Kongre Merkezi’nde düzenlenen Uluslararası Stratejik İletişim Zirvesi’nde (Stratcom Summit ’21), moderatörlüğünü Halil İbrahim İzgi’nin yaptığı “Dijital Habercilik: Gazeteciliğin Yeniden Keşfi” oturumunda konuştu.
AA’nın, hem Türkiye’nin 81 ilinde 1920’den bu güne hem de dünyanın çok farklı ülkelerinde, coğrafyalarında ve çok farklı bölgelerinde habercilik yapan, emek harcayan, ter döken ve haberle temas halinde olan muhabirler ile birlikte her gün, her dakika, her saniye haberin peşinde bir şekilde hareket ettiğini aktaran Özhan, bunu yaparken AA’nın hem kamuoyu nezdinde hem aboneleri üzerinden yayıncı kuruluşlarla tekabül ettiği noktanın çok ayrıcalıklı ve özel bir yerde durduğunu ifade etti.
Yusuf Özhan, diğer dünya ajanslarıyla birlikte AA’da da çok yoğun şekilde hissedilen 10 yılın geride bırakıldığına işaret ederek, daha genel perspektiften bakıldığında ise son 10 yılın yorucu, değişken ve dönüşken olduğunu belirtti.
Teknolojinin, büyük teknoloji şirketlerinin uygulamalı biçimde evrimine tanık olunduğunu aktaran Özhan, “Gazeteciliğin ilk aşamalarında dünyadaki meseleleri anlamlandırmak için bu merakla beraber araştırırken, nerelerden istifade ettiğimizi dün soruyorum kendime. 2008-2009’da dünyada yaşanan meseleler hakkında karşıma senaryolar geliyor. Onları çerçevelendirmemiz o marifetteydi ve o dönemdeki tartışmalara baktığımızda daha web 1.0 dediğimiz dönemin aslında artık 2’ye doğru geçtiği dönemdi bu. Web 1.0 dediğimiz, belli bir sabit statik sayfası olan, bilginin alınabildiği, kurumların dijital dünyada karşılığının olduğu bir dünyada estetikti. Web 2.0 etkileşim dönemine geçmiştik ve burada sosyal medya platformlarını gördük. İlkokul arkadaşlarınızla buluşabiliyorsunuz, Facebook’ta hesap açtığınız dönemlerdi. Durum sadece ilkokul arkadaşlarımızı bulmakla kalmadı. Aynı zamanda dünyadaki farklı yerlere bireysel yorumlama da getirdi.” diye konuştu.
Paylaşılan ve tartışılan konulara bireysel bir eklemlenme de yaşandığını ve 2009-2010’da bunun ilk örneklerinin görüldüğünü anlatan Özhan, kitlesel iletişim aracı olarak teknoloji ürünlerinin nasıl anlamlandığının gözlendiğini kaydetti.
Yusuf Özhan, kitlesel iletişim araçlarının yola çıkışındaki haliyle o zamanki yorumlanış biçiminin çok farklı bir tablo olduğunun görüldüğünü belirterek, şöyle devam etti:
“Tarihin ilk sosyal medya savaşı örneğin web 2.0 döneminde yaşandı. Bugün bunların birçoğunu da geriye dönük aradığınızda bulamıyorsunuz ama örneğin Suriye iç savaşının bütün kayıtları dünyada bu denli büyük bir ilgi, alaka yönlenmesine neden olan bütün imajları, bütün görüntüleri, videoları bu marifetlerle insanların zihnine nakşedildi. Bizler bu marifetle orada olan şeyler hakkında bilgi sahibi olduk ama mesela YouTube içerisindeki o döneme ait belki birçoğu da delil niteliğinde olan görüntülerin hiçbirini bugün bulamıyorsunuz. Bunu birçok diğer platforma da yorumlayabiliriz ama sonuç itibarıyla web 2.0’ın 10 yılıydı bu ve gazetecilikle iç içe geçen birçok kavramımızı yeni baştan sorgulatan, birçok yapıyı yıkan, birçok yeni ekipler, yeni uzmanlık alanları, yeni iletişim yöntemleri, yeni iletişim stratejilerini benimsemeye bizi iten bir dönüşüm 10 yılıydı bu.”
Dış haberci olduğunu ve bu alanda da son 10 yıl içerisinde kurulmuş iletişim araçlarının marifetiyle birçok şeye tanıklık ettiğini dile getiren Özhan, buradaki aktörlere bakıldığında, o aktörlerle ilgili de gelecek 10 yılla alakalı büyük dönüşümler görüldüğünü ifade etti.
Özhan, şöyle devam etti:
“Web 3.0 diye, merkeziyetsizleşme diye ifade edilen, isminin bir metaverse dünyasına sokulmaya çalışıldığı bir dünya gibi bir iletişim on yılına adım attığımız bu çerçevede bizler, kitlelere ulaşabilmek için dijital gazeteciliği aslında mevcut haliyle, mevcut versiyonuyla çok iyi uygulamaya gayret ediyoruz. Bununla birlikte önümüzdeki on yılın da neler getireceğiyle ilgili şeyleri asıl buralarda masaya yatırarak, bu soruları bu yüzden kendimize sormaya çalışıyoruz. Çünkü bunun bir yönü merkeziyetsiz dünya, bir yönü VR teknolojilerine dayanan hususlara ilerliyor. Ama hayal ettiğinizde, baktığınızda, hem yazılım ve yapay zeka tarafında hem donanım noktasında, Facebook’un Oculus isimli cihazı, diğer çeşitli teşebbüslerin de verimliliğini artırmaya çalıştığı, belli donanım çözümleri üretmeye çalıştığı bir endüstriyi görüyoruz. Bütün bunları bir araya getirdiğimizde kesinlikle son on yılı aratmayan, daha doğrusu bununla benzeşmeyen bir durum çünkü web 1.0’la benzeşen hiçbir yerimiz yok.”
Web 1.0’ı hatırlayan olmadığı gibi, on yıl sonra şu anki Instagram ve Twitter alışkanlıklarının da hatırlanamayabileceğine değinen Özhan, “Şu anki tükettiğimiz haber çeşidini hatırlayabiliyoruz belki ama onu da hatırlamama durumumuz var. Nitekim sanal gerçekliğin içerisinde hikaye anlatıcılığı apayrı bir şekle, apayrı bir yönteme, ürüne bürünebilir. Mekansal renderin daha ekonomik yapılabildiği bir durumda biz canlı etkinlikleri veya geçmişte olmuş etkinlikleri çeşitli marifetlerle izleyebilir, parçası olabilir, içinde bulunabilir, bir hikaye anlatıcılığıyla hareket edebiliriz. Yani bir trafik kazasını haber bülteninde izlemek yerine, o trafik kazasının içerisine girip, başlangıcından devamına ve sonuç kısmına kadar bütün aşamalarını birebir temaşa ederek, yaşayıp tecrübe etme durumumuzu tartışan bir gelecek var en azından. Gerçekleşip gerçekleşmemesi, kabul edilip edilmemesi başka bir şey.” ifadelerini kullandı.
Özhan, televizyonun varlığının futbol stadyumlarını ortadan kaldırmadığı gibi internetin varlığının da gazeteleri ortadan kaldırmadığına işaret ederek, şöyle konuştu:
”Ama en azından iletişim açısından SMS atmıyoruz, dolayısıyla sosyal medya platformları SMS’e olan ihtiyaçlarımızı ortadan kaldırmış. Atabilme ihtimalimizi korumuşuz ama artık geri duruyoruz. Bu ve buna benzer şeyleri bence bu önümüzdeki on yıl kırılımlarının hızlı bir şekilde, belki bu korona fırsatıyla veya koronanın hızlandırıcı etkisiyle, uzaktan çalışma gibi bir kültürün, normalde uzak durulan, kabul görmeyen, ön yargıyla yaklaşılan bir kültürün ister istemez benimsenmesiyle beraber bunun getirmiş olduğu bir sürecin içerisinde ortaya çıkacak ürünlerin önümüzdeki 10 yılda bu durumu çok farklı noktaya taşıyacağına eminim.”
“TRT’nin bir sanal muhabiri olacak”
TRT Haber Dijital Bölüm Başkanı Bora Yıldırım da her türlü sosyal medya mecrasının içerisine girdiklerini söyledi.
Sosyal medyadaki gelişimlerle, internet yayıncılığı yapan haber sitelerinin çok kısa süre içerisinde özgül ağırlıklarını kaybedeceğini belirten Yıldırım, “İnsanlar neredeyse onları orada bilgilendireceğiz” mottosuyla hareket ettiklerini ifade etti.
Video tüketim alışkanlığının giderek arttığına vurgu yapan Yıldırım, “İnsanlar artık çok ciddi şekilde video tüketiyorlar. İnternetin hızlanmasıyla birlikte, insanların kotalarının artmasıyla birlikte video kullanımını çok yüksek miktara ulaştı. Dolayısıyla videoyu sosyal medyada izlemek istiyorlar, orada olmak istiyorlar. Biz de buna göre bir strateji belirledik ve ona göre bir yol izlemeye başladık. İkinci stratejimiz de şu oldu; Instagram’daki insanla Twitter’daki insan bir değil, Facebook’taki insan hiç bir değil, hepsi başka başka karakterler. Bunlara ilişkin araştırmaları inceledik. Buna yönelik de bir sosyal medya yayın stratejisi belirledik.” dedi.
Yıldırım, ”Yakın zamanda bir aksilik olmazsa TRT’nin bir sanal muhabiri olacak. Bir sanal muhabir yaratma peşindeyiz. Bu sanal muhabir internette yaşayan bir sanal muhabir olacak. Onun hesapları olacak, orada haberler sunacak, haberler anlatacak. İlerde de bir aksilik olmaz da metaverse hayatına geçilirse ki geçilecek görünüyor, metaverse ortamda bir sanal muhabirimiz de olacak. Dolayısıyla biz oraya yönelik bir ön çalışma, altyapı çalışması yapmaya devam ediyoruz.” değerlendirmesini yaptı.
Son 5 yılda dünyanın ana dili video
Mücerret adlı web sitesinin kurucusu İsmail Halis, 12 bin yıl önce Göbeklitepe’de insanların taşlara sadece resmetmediğine, aynı zamanda meselelerini hikaye ile anlattıklarına dikkati çekti.
New York Times’ın dünya üzerinde hikaye gazeteciliğinin merkezi olarak bilindiğini, takdir ve takip edildiğini aktaran Halis, “Fakat aslında o anlamıyla bakarsak yeni bir şey yok. 12 bin yıl evvel, yazının bile icadından evvel biz insanlığın ataları hikaye etmişler ve bunu taşa işlemişler.” ifadelerini kullandı.
Sosyal medya platformlarını kastederek, özellikle son 5 yılda dünya ana dilinin video olduğunu kaydeden Halis, “Hangi dile mensup olursanız olur videonun bir dili yok. Dilsiz şekilde Nikaragua’daki, Kongo’daki, Bosna’daki, Üsküp’teki herhangi bir insana iletinizi ulaştırabiliyorsunuz.” şeklinde konuştu.
Bugün neredeyse matbu gazete okuyan kimse olmadığını belirten Halis, yeni medyada, dijitalde paylaşılan bilgilerin yüzde 80’inin halen matbuda yer aldığını düşündüğünü dile getirdi.
GZT Genel Yayın Yönetmeni Doğukan Gezer de “içeriği tüketen kişi içeriği üretmeli” yaklaşımıyla yola çıktıklarını anlattı.
Yeni medyada herkesin içerik üretme imkanı olduğunu hatırlatan Gezer, içerik üretmeye yatkın gençlerle GZT’yi oluşturduklarına vurgu yaptı.
Algoritmalar çağında yaşanıldığını, sosyal medyaya da algoritmaların yön verdiğini ifade eden Gezer, “Algoritma aslında sizin sosyal medya yayıncılığınızda tamamen yolunu belirliyor. Ne kadar kişiye erişebileceğinizden, hangi saatte girdiğinizde ne kadar çok kişiye erişeceğinizden, hangi içeriğinizin daha çok kişiye ulaşması gerektiğine algoritma bir şekilde karar veriyor. Sizin de gazeteci olarak bunu bilerek, bunu kuşanarak hareket etmeniz lazım.” dedi.
“Yenilenen ve evrilen bir sektörün içindeyiz”
Yenişafak İnternet Yazı İşleri Müdürü Ersin Çelik de konvansiyonel medyanın Türkiye’de halen gücünü koruduğunu, halen ciddi bir marka değerinin olduğunu, dijital medyanın da gücünü ve birikimini halen konvansiyonel medyadan beslenerek aldığını söyledi.
Yenilenen ve evrilen bir sektörün içerisinde olduklarına değinen Çelik, “Bu sektör çok hızlı şekilde yaşıyor, üretiyor ve tüketiyor.” dedi.
Türkiye’deki iletişim fakültelerinde günümüz medyasına ayak uyduracak nitelikte eğitim verilmediğine vurgu yapan Çelik, “Dönüp baktığımızda 1964’ün müfredatıyla karşı karşıyayız. 4-5 yıl okuyan arkadaşlar bize geldiğinde bir Türkçe sorunu yaşıyorlar, bu temel kural. İkincisi, iletişim fakültesinden mezun olan bir gazeteci ‘story’ nedir bilmiyor, çünkü öğretilmemiş. Matbaanın tarihini iki yıl boyunca öğretiyorlar arkadaşlara ama bize geldiğinde matbaanın tarihiyle hiçbir alakası olmayan iş yapacak. Yetişmiş eleman sorunu yaşadığımız için, alıyoruz biz arkadaşları bir daha sıfırdan başlatıyoruz. Bu sıfırdan başlatmak da biraz kişisel yetenekleri ortaya çıkarıyor. Gazetecilik artık yetenek isteyen bir mesleğe doğru dönüşmeye başladı.” diye konuştu.