Avrupa Birliği’nin (AB) bir yıldır sürdürdüğü Avrupa’nın Geleceği Konferansı bugün sona eriyor.
Söz konusu konferans fikri, AB’nin gelecek vizyonunu kaybettiği endişesiyle yıllar önce birçok Avrupalı siyasetçi tarafından gündeme getirilse de siyasi çekişmeler ve bürokratik engeller gibi bazı sebeplerle hayata geçirilememişti. Son olarak Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un da önerdiği konferansa kimin önderlik edeceği konusundaki tartışmaların aşılmasıyla, gayriresmi olarak Mart 2021’de başlayan konferansın resmi açılışı 9 Mayıs 2021’de, Avrupa Günü’nde yapıldı.
Bir yıldır AB Komisyonu, AB Konseyi ve AP’nin başkanlarının ortak liderlik ettiği konferansta, AB ülkelerinde yaşayan vatandaşların “gelecekte nasıl bir Avrupa görmek istediklerini” tartıştıkları, Avrupa’nın önündeki zorluklar ve kıtanın önceliklerini masaya yatırdıkları paneller düzenlendi.
Vatandaşlar, bu amaçla kurulan internet sitesinde iklim değişikliği ve çevre, sağlık, ekonomi, sosyal adalet, işsizlik, dış politika, güvenlik, hukukun üstünlüğü, haklar ve değerler, dijital dönüşüm, demokrasi, göç, eğitim, kültür, gençlik ve spor gibi birçok alanda görüşlerini, önerilerini veya tavsiyelerini sundu.
Strazburg’daki Avrupa Parlamentosu Genel Kurulunda zaman zaman AB yöneticilerinin de katılımıyla düzenlenen oturumların sonuncusu 29-30 Nisan’da yapıldı ve önerilerden 49’u üzerinde anlaşıldı. Bu teklifleri içeren final raporu bugün Ursula von der Leyen, Avrupa Parlamentosu (AP) Başkanı Roberta Metsola ve Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’a sunulacak. Ardından üçlü, basın toplantısı düzenleyecek.
Raporda kurucu anlaşmaların değişmesi, oy sisteminde oy birliği ilkesi yerine “nitelikli çoğunluk” sistemine geçilmesi, Komisyona savunma gibi alanlarda daha fazla yetki verilmesi, bütçe üzerinde son sözün AP’ye bırakılması gibi öneriler yer alıyor.
İtalya Başbakanı Mario Draghi, geçen hafta AP’de yaptığı konuşmada, Ukrayna’daki savaşın AB’nin karşılaştığı ve ekonomiden güvenliğe her alanı etkileyen en büyük krizlerden biri olduğunu vurgulayarak, AB kurumlarının bu gibi durumlarda hizmet vermek için yetersiz kaldığını söylemişti. Draghi, AB’nin tüm alanları kapsayan pragmatik bir federalizme ihtiyacı olduğunu dile getirerek “Bu, anlaşmaların gözden geçirilmesine yol açacak bir sürecin başlamasını gerektiriyorsa, bunu kucaklamalıyız.” diye konuşmuştu.
Öte yandan Danimarka, Estonya, Finlandiya, Letonya, Litvanya, Slovenya, İsveç, Bulgaristan, Çekya ve Malta gibi bir grup AB ülkesinin, final raporunda yer alan önerileri eleştiren ortak bir belgeye imza atması bekleniyor.
Avrupa Muhafazakarlar ve Reformcular Grubu, konferans katılımcılarının “Avrupa yanlısı” kişilerden seçildiği ve “ortalama AB vatandaşının” görüşünü yansıtmadığı gerekçesiyle süreçten çekilmişti.
Bu ülkelerin, AB’nin kurumsal bir reforma acil ihtiyaç duymadığı gerekçesiyle özellikle kurucu anlaşmaların değişimine karşı çıktığı belirtiliyor.
Teknik olarak bağlayıcılığı bulunmayacak raporun Komisyon, Konsey ve AP tarafından değerlendirmeye alınması bekleniyor. Ortaya çıkan herhangi bir metin, 27 AB ülkesinin tümünün onayını gerektiriyor. Mevcut oy birliği ilkesi, AB içerisinde reform yapılmasını zora koşuyor. Bunun önemli bir örneği, 2005’te AB Anayasası kabulünün Fransa ve Hollanda’daki referandumlar sonucunda iki ülke tarafından veto edilmesi olmuştu.