Avrupa Birliği (AB), kuruluş tohumlarının atıldığı Avrupa Günü’nün yıl dönümünü Rusya ile gerilimden enerjiye, ekonomiden güvenlik ve göç sorununa kadar birçok sınamayla kutluyor.
Temeli 9 Mayıs 1950’de Schuman Deklarasyonu’yla atılan AB, tarihi boyunca önüne çıkan belki de en zorlu sınamalarla karşı karşıya bulunuyor.
Bunların başında Rusya ile yaşanan gerilim geliyor. Rusya’nın, Ukrayna sınırında Kasım 2021’de askeri tahkimat yapmaya başlamasıyla yükselen gerilim Rus ordusunun Ukrayna’ya saldırısıyla tepe noktaya çıktı. Bu gelişme beraberinde ekonomiden enerjiye birçok alanda yan etkiler getirdi. Gerginlik, enerji ve ekonomi alanında bir anlamda Batı-Rusya savaşına dönüştü.
Çoğu aynı zamanda NATO üyesi olan AB ülkeleri, ABD yönetimiyle paralel şekilde Rusya’ya tepki gösterdi. AB, Rusya’ya tarihinde olmadığı kadar sert yaptırımlar uygulamaya başladı. Bunun üzerine enerjide Rusya’ya bağımlı olan Avrupa ülkelerinde enerji fiyatları hızla tırmandı ve rekor üzerine rekor kırdı.
Enerji bağımlılığı
Doğal gazda Rusya’ya bağımlı olan birçok AB ülkesi artan gaz fiyatlarından etkilendi. Almanya, İtalya, Macaristan gibi enerjide bağımlılığı yüksek AB ülkeleri, Rusya’ya yaptırımlara önce ihtiyatlı yaklaştı. Uzun müzakereler sonrasında yaptırımlar hayata geçirildi.
AB’nin şu anda Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin dahil yönetimden yüzlerce kişiye yönelik kısıtlayıcı tedbirleri, bazı Rus bankalarının SWIFT sisteminden çıkarılması, AB hava sahasının Rus uçaklarına kapatılması, birçok teknolojik ürünün yanı sıra lüks ürünler ve otomobillerin Rusya’ya satışının yasaklanması gibi çok sayıda yaptırımı bulunuyor.
AB ülkeleri, petrol ithalatını da yıl sonuna kadar kesmeyi hedefleyen yeni yaptırımları müzakere ediyor. Ancak burada Macaristan, Slovakya ve Çekya gibi AB üyelerinin ciddi itirazları bulunuyor.
Birlik aynı zamanda Rusya’ya bağımlılıktan kurtulmak için doğal gaz ithalatını mümkün olan en hızlı şekilde kesmek ve enerjide kendi kendine yetebilmek istiyor. Bunun için AB’nin, iddialı Yeşil Mutabakat hedeflerine erişmek amacıyla çalışmalarını hızlandırması bekleniyor.
Ancak bir yandan da nükleer enerjiyi terk etme ve kirliliğe yol açan enerji kaynaklarını bırakma planlarının rafa kaldırılması veya ertelenmesi söz konusu. Bu durumda AB’nin çevreci hedeflerine ulaşmasının nasıl mümkün olabileceği sorgulanıyor.
Enflasyon ve hayat pahalılığı
Enerjinin yanı sıra Rusya ve Ukrayna’dan ciddi miktarda gıda ithalatı da yapan AB, gıda fiyatlarındaki artışı da durduramadı. Nitekim enerji ve gıdadaki fiyat artışlarıyla enflasyon Avro Bölgesinde yaklaşık yüzde 8 oldu. Bu da verilerin tutulduğu son 25 yılın zirvesi anlamına geliyor.
Alım gücündeki düşüş ve hayat pahalılığı birçok Avrupa ülkesinde ciddi şekilde hissedilir hale geldi. Birçok Avrupa ülkesinin onlarca yıldır görmediği oranlarda karşılaştığı enflasyon oranları halkı rahatsız ediyor.
Göç meselesi
Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısı yeni bir göç sorununu ortaya çıkardı. Ukrayna’dan AB ülkelerine büyük çoğunluğu kadın ve çocuk 5 milyondan fazla kişi sığındı.
AB, bu kişilere eğitim, sağlık imkanlarından faydalanabilmeleri ve çalışabilmeleri için geçici koruma verdi. Geçici koruma öncelikle 1 yıl geçerli olacak, ardından uzatılabilecek.
AB bir taraftan da Ukraynalılar için sergilediği tavrı Suriye veya Afganistan gibi başka ülkelerden gelen sığınmacılar için sergilemediği gerekçesiyle ikiyüzlü davranmakla suçlanıyor.
AB, Ukraynalılara ev sahipliği yapan üye ülkelere de bütçesinden 3,5 milyar avroluk yardım yapıyor. Birliğin ayrıca Ukrayna’ya 500 milyon avro insani yardım ve 1 milyar avro askeri yardım taahhüdü bulunuyor.
Güvenlik ve savunma
AB üyesi ülkeler İsveç ve Finlandiya’nın üyesi olmadıkları NATO’ya katılmalarına yönelik tartışmalar da Avrupa’nın güvenlik geleceğini yakından ilgilendiriyor.
Birçok AB üyesi, NATO ile yıllardır çok yakın ilişki içindeki bu iki ülkenin ittifaka katılımını destekliyor. Her ne kadar Rusya üyelik ihtimaline sert tepki gösterse de NATO’dan da İsveç ve Finlandiya’nın üyeliği için sıcak mesajlar geliyor.
Ancak Finlandiya ve İsveç’in NATO üyelik başvurusu yapmalarıyla Rusya ile Batı arasındaki gerilimin yeni bir boyut kazanması kaçınılmaz görünüyor. NATO’nun genişlemesine karşı çıkan, bu yüzden Ukrayna’nın ittifaka katılmasına itiraz eden Rusya’nın şimdi yanı başında iki yeni NATO üyesi olmasını nasıl karşılayacağı, Batı-Rusya gerginliğinin şeklini belirleyecek gibi görünüyor.
Bir taraftan da AB’ye üyelik başvurusunda bulunan Ukrayna’nın bu talebine karşı çok sıcak mesajlar gelmesine rağmen AB’nin nasıl bir yanıt vereceği de genişlemeyi uzun süre önce durduran Birlik ve üyeler açısından önemli bir konu olarak bekliyor.
Avrupa’nın stratejik özerkliği
Güvenlik ve savunma konuları söz konusu olduğunda Avrupa’nın uzun yıllardır konuşulan stratejik özerkliği gündeme geliyor.
NATO şemsiyesi altında büyük oranda ABD’nin güvenlik ve savunma desteğini alan AB ülkeleri, bu konuda kendi kendine yetmek istiyor. Bunun için uzun yıllardır dönem dönem gündeme gelen stratejik özerklik kavramı kapsamında AB, NATO’dan bağımsız olarak kendi kendine hareket edebilmek istiyor. Ancak AB yetkilileri bir taraftan da NATO ile uyumun önemine atıf yapıyor.
Stratejik özerklik kavramı çerçevesinde AB’nin acil müdahaleler için küçük de olsa kendi ortak askeri gücünü oluşturması, PESCO adı verilen projelerle ortak savunma kapasitesini geliştirmesi gibi oldukça zorlu ve iddialı hedefleri bulunuyor.
Aşırı sağın yükselişi
Rusya ile gerilim kaynaklı sorunların yanı sıra AB’nin önünde birçok ciddi başka sınamalar bulunuyor.
Bunlardan biri AB ülkelerinde aşırı sağ ve popülist siyasetin yükselmesi. Son olarak Fransa’da yapılan seçimlerde aşırı sağcı Marine Le Pen’in yüzde 41,5 oy oranı elde etmesi Avrupa’da aşırı sağın yükselmesinin göstergesi. Le Pen’in temsil ettiği ideolojinin son yıllarda istikrarlı şekilde yükselişinin, gelecek yıllarda Avrupa’nın karşılaşacağı duruma veya ilerleyeceği yöne işaret ettiği yorumu yapılıyor.
Aşırı sağ veya popülist siyasetin yükselişi sadece AB içindeki en etkili ülkelerden Fransa için geçerli değil, Almanya, İspanya, İtalya gibi birçok AB üyesi ülkede benzer siyasi yönelimlerdeki artış son yıllarda dikkati çekiyor.
Birlik içinde farklı sesler
AB, başta dış politika konuları olmak üzere bazı alanlarda ortak karar almada kimi zaman zorlanıyor. Birçok kez örneği görülen “veto kozu” Birlik’in ortak karar alma mekanizmalarını kimi zaman kilitleyebiliyor. Bunun için AB kurallarında ve anlaşmalarda reforma gidilmesine yönelik talepler bulunuyor.
27 üyeli AB’nin bazı üyelerinin, AB kararlarının bağlayıcılığına itirazları da Birlik içinde sorunlara yol açabiliyor. Polonya’nın yargı alanında yaptığı değişiklikleri AB’nin kabul edilemez bulması ve Polonya’yı cezalandırmak istemesi bunun son örneklerinden biri olmuştu.
Macaristan da bir süredir hukukun üstünlüğü ve demokrasi gibi alanlarda gerileme olduğu gerekçesiyle AB tarafından eleştiriliyor ve bazı fonların kesilmesi tehdidiyle karşı karşıya bulunuyor.
AB’nin temeli 9 Mayıs 1950’de atıldı
9 Mayıs tarihi, Avrupa Birliği için önem taşıyor. Eski Fransız Dışişleri Bakanlarından Robert Schuman’ın eski Milletler Cemiyeti Başkanı Jean Monnet’den etkilenerek Paris’te 9 Mayıs 1950’de yayımladığı deklarasyon, Avrupa’da yeni bir siyasi iş birliği modeli önererek iki yıkıcı dünya savaşı gören kıtanın benzer bir sahneye tekrar şahit olmamasını hedefliyordu.
Kömür ve çelik üretimini kontrol edecek bir “Avrupa kurumu” oluşturmayı ve böylelikle ekonomik çıkarları ön planda tutarak ezeli rakipler Almanya ile Fransa arasında tekrar bir savaşı engellemeyi hedefleyen Schuman’ın dileği, bir yıl sonra gerçek oldu.
1951’de Schuman Deklarasyonu’nun sonucu olarak Belçika, Federal Almanya, Lüksemburg, Fransa, İtalya ve Hollanda’dan oluşan 6 üye ile Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu kurularak AB’nin temeli atıldı.
AB tarihinde önemli rol oynayan ve AB’nin fikir babaları arasında yer alan Schuman’ın adı Belçika’nın başkenti Brüksel’de, AB kurumlarına ev sahipliği yapan meydana da verilmişti.