Avrupa Birliği (AB) Komisyonunun içişlerinden sorumlu üyesi Ylva Johansson, AB Komisyonu tarafından düzenlenen “tehlike altındaki Afganlara koruma sağlanması” konulu Yüksek Düzeyli Forum’un ardından gazetecilere bilgi verdi.
“Bu haberler AB olarak itibarımıza gerçekten zarar verdi” görüşünü paylaşan Johansson, “(AB’nin dış sınırlarında insanların şiddet kurbanı olmasına dair haberler) Eğer doğruysa tamamen kabul edilemez ve araştırılmasının çok önemli olduğunu düşünüyorum.” diye konuştu.
Ylva Johansson, “Haberlerin şoke edici olduğunu söylemeliyim. Bunlarla ilgili aşırı endişeliyim.” değerlendirmesinde bulundu.
Yunanistan’ın bağımsız gözlem mekanizması kurmak konusunda isteksiz olduğunun hatırlatılması üzerine Johansson, “Evet, son haberlerden sonra şimdi daha endişeliyim. Bunlar soruşturulmalı.” dedi.
Johansson, sınırlardaki ihlalleri araştırmak ya da engellemek için araçların yeterli olup olmadığı sorusuna ise “Yeterli olmadığını söylemeliyim. Bu yüzden yeni göç paketinde üye ülkelerin bu tür raporları araştırmasının zorunlu olmasını teklif ettim, çünkü Komisyonun her üye ülkede neler olduğunu araştırma için aracı yok. Ayrıca üye ülkelerin bağımsız gözlem mekanizması kurmasının da zorunlu hale getirilmesini teklif ettim.” yanıtını verdi.
Avrupa’daki basın kuruluşları ve sivil toplum örgütleri, AB sınırlarında sığınmacıların geri itilmelerini belgelemiş, görüntülerde, maskeli ve üniformaları kişilerin coplarla Hırvatistan ile Bosna Hersek arasındaki nehirde bir grup sığınmacıyı Bosna-Hersek’e doğru ittiği görülmüştü.
Afganistan
Johansson, halihazırda 22 bin Afgan’ın AB üye ülkelerine yerleştirildiğini anımsatarak, bunun AB’nin ahlaki sorumluluğu olduğunu vurguladı.
Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiseri Filippo Grandi’nin, üye ülkelere 5 sene içinde 40 bin Afgan’ı kabul etme önerisi getirdiğini belirten Johansson, üye ülkelerin Afganların sayısını artırma konusunda istekli olduğunu kaydetti.
Ylva Johansson, son yıllarda AB’nin 300 bin Afgana oturum izni verdiğini ancak son forumun amacının, “ne kadar Afgan kabul edileceğine karar vermek değil, ‘insani kabul, aile birleşimi’ gibi uzun vadeli çözümlere odaklanmak” olduğunu kaydetti.