Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) San Diego şehrinde 1-4 Kasım’da bu yıl 40’ncısı düzenlenen “Uluslararası Obezite Konferansı”nda, obeziteli bireylerde “damgalama” ve farkındalığın artırılması eğitimi, ele alınan önemli konular arasında yer aldı
Avrupa Obeziteli Bireyler Koalisyonu (European Coalision of People with Obesity- ECPO) Başkanı Vicki Mooney, AA muhabirine yaptığı açıklamada, kilo kontrolü konusunda mücadele verenlerin birçok sorunla baş etmek durumunda kaldığını belirterek, “Bunların içinde ‘damgalama’ birinci sırada geliyor. Kültürler, çok değişik ve hepsinde bu bireyler ötekileşme ile karşı karşıya kalıyor.” dedi.
Obezitenin bir hastalık olmaktan ziyade “oburluk” gibi algılanmasının motivasyonu bozan en önemli faktörlerden biri olduğunu vurgulayan Mooney, “Obezitesi bulunan kişiler, sağlık sistemi içinde de damgalanmaya uğruyorlar. Hekime başvurduklarında, hasta konuyu açmadığı sürece birçok sağlık çalışanı da bu konuya girmek istemiyor.” diye konuştu.
Mooney, bu konuda hem toplumsal hem bireysel hem de sağlık hizmet sunucularında farkındalığın geliştirilmesi için okul çağından itibaren başlayan bir eğitim programın fayda sağlayacağını söyledi.
Portekiz’de bu konuda yapılan çalışmaların çok iyi bir örnek olduğunu anlatan Mooney, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Obezite ile ilgilenen dernekler, okul çağındaki 500 bin çocuğa ulaştı. Okullarda, damgalama, ötekileştirme ve sağlıklı gıda tüketimi konusunda bir eğitim verildi. Sosyal sorumluluk programı olarak okullarda yer alan bu eğitimlerde obezitenin bir hastalık olduğu vurgulandı. Bunun yanı sıra çocuklar için bir aplikasyon geliştirilerek oyun geliştirildi. Bu oyunda çocuklar obeziteye ilişkin doğru bilgiyi öğrendikçe puan kazanıyor.
Portekiz örneğinden yola çıkılarak, önümüzdeki 2 yıl için Avrupa ülkelerini kapsayacak böyle bir programın hayata geçirilmesi hedeflendi. Bunun global olabilmesi için Dünya Obezite Federasyonu’nun bu çağrıyı yapması gerekiyor. Konferansta, tüm paydaşlarla bununla ilgili çalışmalar yapıyoruz. Bu tür çalışmalar, hastalığı gelişmeden önleyebilmek için çok değerli.”
ABD’de yapılan Uluslararası Obezite Konferansı’nda sonuçları duyurulan ACTION Teems çalışmasının sonuçlarından da örnek veren Mooney, “Katılımcılardan genç ergenler, obeziteli olmaktan utandıklarını, damgalandıklarını ve yalnız kaldıklarını ifade etti. Damgalanacakları düşüncesiyle aileleri ve sağlık çalışanlarıyla da konuşmaktan çekindiklerini belirtiyorlar.” dedi.
“Obezitenin hastalık olduğunun anlaşılamaması, kilo kontrolünde başarısızlık nedeni”
Avrupa Obezite Derneği Başkanı Jason Halford da AB ülkelerinde çocukluk çağı obezite oranının yüzde 5-10-15 olarak değiştiğini ifade ederek, “Bunlar, çok yüksek oranlar, çünkü çocuklukta görülen obezite, gelecekte de çok değişmiyor ve artarak devam ediyor. Eğer gençlik çağında bir obezite varsa gelecekte de bu ciddi bir sorun oluyor. Bu kişilerin sürekli kilo verme çabası oluyor ve başarısızlık da bu oranda artıyor.” değerlendirmesinde bulundu.
Sağlıklı kilo kaybının elde edilememesinin obezitesi bulunan bireylerde psikolojik sorunlara, öz güven kaybına ve yalnızlaşmaya yol açabildiğine işaret eden Halford, şunları söyledi:
“Bu kişilerde çaresizlik hissi yaratıyor. Kilo kontrolünde başarısızlık nedenlerinde, ilk sırayı obezitenin kronik ve tekrarlayan bir hastalık olduğunun anlaşılamaması alıyor. Bunun bir hastalık olduğunu bilmeyen birey, kendi kendine mücadele etmeye çalışıyor ve başarısız oluyor. Bu motivasyonunu kaybettiriyor, fiziksel sorunların yanı sıra psikolojik sorunlarla da baş etmek zorunda kalınmasına neden oluyor.
Uzun süre sağlık profesyoneline başvurmayan ve kendi mücadele etmeye çalışan obezitesi bulunan bireyler, kilo verdiklerinde bir süre sonra daha fazlasını almaya başlıyor. Çünkü, sorunun altında yatan biyolojik, genetik ya da hormonal nedenler çözümlenmemiş oluyor.”
Toplumsal ve bireysel farkındalığın artırılabilmesi için eğitimin büyük önem taşıdığının altını çizen Halford, “Daha global ve uluslararası seviyede farkındalık yaratmak için çalışıyoruz. Bunun için eğitimler büyük önem taşıyor. Yapılan eğitim dahil tüm çalışmalarda ortak bir dil kullanılarak tek bir mesaj verilmeli.” dedi.
Halford, yakın gelecekteki öncelikli hedefin bunun bir hastalık olduğunun ve tedavi edilmesi gerektiğinin bilinmesi ve tedaviye erişimin artırılması, ruhsal sağlığının da korunması olduğuna işaret etti.
“Türkiye’de obezite klinikleri de çok güçlü”
Dünyada obezitesi bulunan çocuk ve adolesan sayısının yaklaşık 157 milyon olduğunu belirten Halford, çok sayıda ergenin fazla kilo ya da obezite ile mücadele ettiğini vurgulayarak, bu durum daha önceleri Kuzey Avrupa ülkelerinin temel sağlık problemlerinden biri olduğunu, ancak artık Akdeniz ülkelerinde de yoğun olarak görüldüğünü ifade etti.
Türkiye’nin obezite sıklığı en yüksek ülkeler arasında yer aldığının da altını çizen Halford, son dönemde Körfez ülkelerinde ciddi bir artış yaşanmaya başladığının kaydetti.
Halford, “Türkiye’de obezite önemli bir sorun. Türkiye’de karşılanmamış çok büyük bir ihtiyaç var. Türk sağlık sistemine obezitenin etkileri çok fazla. Obezite sıklığı, Türkiye’de hem sağlık sistemine hem de ülke ekonomisine yük getiriyor.” diye konuştu.
Türkiye’de obezitenin hastalık olarak tanımlandığını, bunun çok büyük değer taşıdığını vurgulayan Halford, şunları söyledi:
“Bunun dışında Türkiye’de obezite klinikleri de çok güçlü ve bunların sayısı şu an 16. Hiçbir Avrupa ülkesinde bu kadar Avrupa Birliği standartlarında tanınmış obezite merkezi yok. Türkiye, bu konuda örnek bir ülke.
Türkiye’nin bu alandaki sağlık altyapısı çok güçlü. Türkiye ile birçok alanda ulusal ve bölgesel olarak ortak çalışmalar yapıyoruz. Obezite sıklığının hızla düşürülebilmesi için birlikte çalışmaya hazırız.”
Meksikalı genç, hekim kontrolünde 110 kilodan 69 kiloya düştü
Uzun yıllar obeziteyle mücadele ettikten sonra hekim kontrolünde ideal kilosuna ulaşan Meksikalı Aranza Sosa, kendisinin de uzun yıllar kilo kontrolünü sağlamak için mücadele verdiğini anlatarak, bu süreçte psikolojik olarak da çok yıprandığını söyledi.
Çocuklundan beri kilolu olduğu için hep diyet yaptığını belirten Sosa, 18 yaşında bunun bir hastalık olduğunu öğrendiğini söyledi.
Sosa, “Arkadaşlarım zayıf ve güzeldi. Ben kendimi çok çirkin hissediyordum. Diyetler başarısızlıkla sonuçlanıyordu. Ben de 18 yaşında doktora gittim ve bunun bir hastalık olduğunu söyledi. O zaman çok rahatladım, kendimi suçlamaktan vazgeçtim. Daha güçlü mücadele edebildim. Doktora başvurduğumda 18 yaşında ve 110 kiloydum. Hekim kontrolünde bir tedavi planlaması yapıldı ve şu anda 69 kiloyum ve çok mutluyum.” dedi.
Meksika’da arkadaşlarının birçoğunun istediği kıyafetleri giyerken, kendisinin bunu yapamamasının kendini derinden üzdüğünü anlatan Sosa, “Örneğin, çok güzel bikiniler giyinebiliyorlardı, ben giyemiyordum. En güzel kıyafetler, hep küçük bedenler için. Obeziteli kişiler, bu kıyafetlere sığamıyor ve psikolojik olarak çok etkileniyor.” ifadelerini kullandı.
Sosa, sözlerine şöyle devam etti:
“Toplumun bir parçası olmak, bir eş olmak istiyorsun ama damgalanabiliyorsun. Çocuklar dahi gülebiliyor obezitesi bulunan kişilere, aşırı kilolu olduğun için alay edebiliyorlar. Bu en büyük problemlerden biri. Çocukluğumuzda yaşanılan zorluklar, büyüdüğümüzde geçmiyor, aksine katlanarak artıyor. Bu artış, daha fazla kilo ya da mental yorgunluk olabiliyor.”
Toplumsal algının değişmesi için yapılabilecekler hakkında önerilerde bulunan Sosa, “Eğitim sadece toplumdaki diğer bireylere yönelik olmamalı. Bunun dışında obezitesi bulunan bireylerin de psikolojik sağlıklarının korunması, motivasyonların sağlanması ve özgüvenlerin gelişmesi için eğitim verilmeli. Unutulmamalı ki, doğumdan itibaren çocuklukta, gençlikte, hayatın her döneminde eşitiz ve değerliyiz.” diye konuştu.