Suudi Arabistan’ın başta Çin olmak üzere stratejik ortaklarını çeşitlendirmeye yönelmesinin ardından Körfez’deki etkisinin hafiflediğini hisseden ABD, Riyad ile ittifakını yeniden canlandırmaya çalışıyor.
ABD’li yetkililerin son günlerde İran ve Yemen’deki iç savaşı görüşmek üzere Suudi Arabistan’a ziyaretleri ve Veliaht Prens Muhammed bin Selman’la görüşmeleri yoğunlaştırdığı gözleniyor.
ABD Ulusal Güvenlik Konseyi Orta Doğu ve Kuzey Afrika Koordinatörü Brett McGurk ile ABD Uluslararası Enerji İşleri Özel Koordinatörü Amos Hochstein, 13-14 Nisan’da Suudi Arabistan’ı ziyaret etti. Heyette ABD’nin Yemen Özel Temsilcisi Tim Lenderking de yer aldı.
ABD heyeti, ziyaret sırasında Veliaht Prens Bin Selman’la Yemen’deki savaşı sona erdirmek için atılacak adımlar ile İran dosyası dahil olmak üzere çeşitli konuları görüştü.
Heyetin ziyaretinden bir gün önce 12 Nisan’da Bin Selman, ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan’ı kabul etti. Beyaz Saray’ın sitesinde yer alan habere göre, görüşmede “Yemen’deki savaşın sonlandırılması konusundaki diplomatik çabalar” ele alındı.
Görüşmeler, bununla sınırlı kalmadı. Veliaht Prens Bin Selman, 11 Nisan’da Cidde’de ABD’li Senatör Lindsey Graham’ı kabul etti. Görüşmede iki ülke arasındaki ilişkiler masaya yatırıldı.
Riyad konusunda daha önce sert tavır sergileyen Graham, Twitter hesabından yaptığı açıklamada, Veliaht Prens’le görüşmesini “verimli ve samimi” şeklinde nitelendirdi.
Beyaz Saray ve Senatodan ABD’li beş temsilcinin dört gün içinde Suudi Arabistan Veliaht Prensi’ni ziyaret etmesi, Washington’un Pekin karşısında bölgedeki nüfuzunun gerilemesini telafi etmek adına gerçekleştirilen diplomatik bir hamle olarak görülüyor.
Suudi Arabistan ile İran arasındaki diplomatik barışın ardından ABD’nin Yemen dosyasının Çin lehine ellerinden kayıp gitmesini istemediği aşikar.
Bu nedenle Washington, diplomatik ağırlığını Husiler ile hükümet arasındaki esir takası anlaşması başta olmak üzere önemli gelişmelere tanık olunan Yemen dosyasına veriyor.
Riyad-Washington ilişkinde sonraki aşamaya geçilmesi
Öte yandan konunun ekonomik boyutu da ABD’nin öncelikleri arasında yer alıyor. Washington, Pekin’in Riyad ile yapılacak anlaşmaların çoğunu ele geçirmesini istemiyor.
ABD’li Senatör Graham, bu konuda fazlasıyla açık sözlü davrandı. Graham, “ABD ile Suudi Arabistan arasındaki ilişkileri her iki ülkeye de muazzam ekonomik fayda sağlayacak bir sonraki seviyeye taşıyıp taşıyamayacağımızı görmek için Senatodaki Cumhuriyetçi ve Demokratlarla birlikte çalışmayı dört gözle bekliyorum.” ifadesiyle bu konudaki netliğini ortaya koydu.
Artık mesele, eski ABD Başkanı Donald Trump döneminde olduğu gibi Riyad-Washington arasındaki sıcak ilişkileri yeniden tesis etmekle değil de ekonomik ilişkilerin “bir sonraki aşamasına” geçmekle ilgili.
Washington’un insan hakları ve petrol üretimin artırılması başta olmak üzere çeşitli meselelerde baskı uygulaması Veliaht Prens Bin Selman’ı etkilemedi. Bu nedenle ABD, üslup değiştirdi ve daha pragmatik bir söyleme yöneldi.
Senatör Graham, Suudi Arabistan hava yolu şirketi için Güney Karolina’da üretilen 37 milyar dolar değerinde Boeing 787 uçağı satın almasından dolayı “derin takdirini” ifade ettiğinde buna işaret etti. Graham, bu tür yatırımların çok önemli olduğunu vurguladı.
Gelişmelere bakıldığında, bu adımlar Suudi Arabistan’ın ABD ile stratejik ittifaktan vazgeçmeden ortaklarını çeşitlendirme politikasında elde ettiği başarı göstergelerinden biri olarak ifade edilebilir.
Riyad’ın doğu kanadına yaklaşımı sadece ABD’nin Suudi Arabistan üzerindeki baskısını hafifletmekle kalmadı. Bununla birlikte Suudi Arabistan’ın Çin ve Rusya gibi “düşman güçlerle” ittifak kurması halinde ABD’nin uluslararası liderliğine tehdit oluşturabilecek potansiyele sahip stratejik bir müttefiki kaybetmemek adına Riyad’a ciddi şekilde yönelmesine de sebep oldu.
Suudi Arabistan’ın ABD karşısındaki kartları
Çin’in İran ile Suudi Arabistan arasında uzlaşı sağlama konusunda başarılı olması, kendini Körfez ülkelerinin güvenliği konusunda bir garantör olarak tanımlayan ABD için şok etkisi yarattı.
Nitekim söz konusu uzlaşı, sadece Körfez’de Çin nüfuzunu artırmakla kalmayacak aynı zamanda ulusal güvenliğini korumada Suudi Arabistan’ın ABD’ye daha az ihtiyaç duymasını sağlayacak.
Diğer yandan Riyad yönetimi, 2022’de petrol tesisleri Yemen’deki İran destekli Husiler tarafından İHA’larla hedef alındığında ABD’nin güvenliğini korumasıyla ilgili şüpheye düşmüş; Washington’un Yemen savaşında silah ve mühimmat konusunda yeterli düzeyde işbirliği yapmaması da aralarındaki güveni zedeleyen unsurlardan olmuştu.
Tüm bu etmenler de Suudi Arabistan’ın yüzünü doğuya çevirmesine yol açtı. Riyad yönetimi bu kapsamda, Çin liderliğindeki Şangay İşbirliği Örgütü’ne katılmak için Bakanlar Kurulundan onay aldı; Rusya, Çin, Hindistan, Brezilya ve Güney Afrika’nın yer aldığı “BRICS” örgütüne katılmak için başvuruda bulundu.
Suudi Arabistan’ın Çin ile petrol ticaretini bu ülkenin para birimi yuan üzerinden fiyatlandırma seçeneğini masada tutması da yine ABD dolarının dünyadaki pozisyonunu tehdit eden bir faktör olarak dikkati çekiyor.
ABD Başkanı Joe Biden’ın seçim kampanyası sırasında “parya devlet” olarak nitelendirdiği Suudi Arabistan, sadece elindeki kartlarla da yetinmiyor. Riyad yönetimi Washington’un yöneliminin aksine Suriye’yi Arap Birliği’ne geri döndürme çabaları kapsamında Beşşar Esed rejiminin Dışişleri Bakanı Faysal el-Mikdad’ı Cidde’de ağırladı.
Tüm bunlara ek olarak Suudi Arabistan’ın petrol üretimini azaltmak yerine artırma yönündeki ABD baskısına boyun eğmeyi reddetmesi de bu konuda dikkati çeken adımlardan biri.
Riyad’ın Çin ile ilişkilerini güçlendirmesi, “OPEC+” içinde Rusya ile işbirliği yapması, İran, Husiler, Esed rejimi ve Katar’la yaşadığı krizleri bitirme ve Türkiye ile Cezayir’le ilişkilerini güçlendirme çabaları da Suudi Arabistan’a ABD’den daha bağımsız bir pozisyona gelebilme imkanı verdi.
Yemen’deki savaş bataklığından çıkmak, Suudi Arabistan’ın “2030 Vizyonu”nu gerçekleştirme, geleceğin şehirlerini inşa etme ve petrole bağımlılıktan kurtulma konularına yoğunlaşmasına izin verecektir.
Öte yandan ABD, geçen yıl 326 milyar dolar petrol geliri, 71 milyar dolar petrol dışı ihracat, yaklaşık 222 milyar dolar ticaret fazlası ve büyüme oranı elde eden Suud pazarının sunduğu büyük anlaşmalardan vazgeçmeye hazır değil.
Kasım 2024’teki başkanlık seçimleri yaklaşırken Biden’ın ülkedeki enflasyonu kontrol altına almak, ekonomik durgunluk kuyusuna düşmemek ve istihdam oranını yükseltmek için Suudi Arabistan’la ekonomik anlaşmalara ihtiyacı bulunuyor.