ABD, Irak’taki Baas rejimi lideri Saddam Hüseyin’in çeşitli gerekçelerle görevden alınması için 1990’dan itibaren büyük bir hazırlık içine girdi. İşgalden önce 13 yıllık bir ambargonun uygulandığı Irak, hem ekonomik hem de yaşam standartları konusunda büyük tahribatlar aldı.
Ambargodan sonra ise yine ABD ve ona destek veren İngiltere, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin (BMGK) kararını beklemeden Irak’ı işgal etmek için düğmeye bastı.
Irak’a “istikrar ve demokrasi” getireceği iddia edilen operasyona da “Irak’ı Özgürleştirme Operasyonu” adı verildi. Ancak yüz binlerce sivilin hayatını kaybettiği, milyarlarca doların harcandığı bu askeri müdahale ülkede terör örgütü DEAŞ’ın ortaya çıkmasına da zemin hazırladı.
13 yıllık ağır ambargo sonucu 500 bin çocuk hayatını kaybetti
BMGK, Irak’ın Kuveyt’i işgal etmesinden tam 4 gün sonra 6 Ağustos 1990’da, daha çok ekonomi ve mali yaptırım uygulama kararı aldı. Irak’ın Şubat 1991’de Kuveyt’ten çekilmesine rağmen yaptırımlar Mayıs 2003’e kadar devam etti. BM Güvenlik Konseyi, bu dönemde ABD ve İngiltere’nin engellemeleri nedeniyle Irak’ın tüm itirazlarını geri çevirdi.
Irak’ta 13 yıl boyunca uygulanan ağır ambargo nedeniyle kötüleşen ekonomik durum, halkın hayat standartlarını dramatik bir şekilde aşağıya çekti, ülke altyapısı büyük zarar gördü, vatandaşlara yönelik hizmetlerde ciddi aksamalar yaşandı.
BM Gıda ve Tarım Örgütü (FAO), 1993 yılında yayımladığı raporda, ambargo sonucu ülkedeki açlık oranının çok yüksek bir seviyeye ulaştığı uyarısında bulundu. FAO, 1995’te yayımladığı raporda ise yarım milyon Iraklı çocuğun dayatılan ambargo nedeniyle açlık ve kötü yaşam koşullarından hayatını kaybettiğini duyurdu.
BM Güvenlik Konseyinin kararı olmadan işgal hazırlığı
ABD ve İngiltere, Irak’ın işgali için diğer ülkelerin desteğini alabilmek adına dönemin Irak lideri Saddam Hüseyin’in toplu ölümlere sebebiyet verebilecek nükleer silahlar geliştirdiği iddialarını ortaya attı.
Dönemin ABD Başkanı George W. Bush, 2001-2003 yıllarında bu iddialar üzerinde bir dosya hazırlatarak Irak işgalini yasal bir statüye kavuşturma mücadelesine girdi.
ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell, 5 Şubat 2003’te BM Güvenlik Konseyinde yaptığı konuşmada, “Saddam Hüseyin’in biyolojik silahlara sahip olduğundan hiç şüphe yok ve daha fazlasını üretebilecek kapasiteye sahip.” iddiasında bulundu.
İddiaların aksine, BM Silah Denetleme Komisyonu Başkanı Hans Blix, 14 Şubat 2003’te hazırladığı raporda, Irak’ta incelemelerde bulunan ekibinin herhangi bir biyolojik silah bulamadığını açıkladı. ABD ve İngiltere, Irak’ın işgali için BMGK’ye yeterli kanıtlar sunamadı. Bunun üzerine iki ülkenin öncülüğünde kurulan koalisyon gücü BMGK’den onay çıkmadan işgal kararı aldı.
Bu kararla, Irak’ın işgaline uydurma bir bahaneyle girişilmesinin yanı sıra BMGK’nin devre dışı bırakılması nedeniyle uluslararası hukuk da çiğnendi.
Irak’a ağır bedeller ödetecek savaşın çanları çaldı
ABD Başkanı Bush, 17 Mart 2003’te Saddam Hüseyin ve ailesine 48 saat içinde ülkeyi terk etmeleri, aksi takdirde askeri müdahaleyle karşı karşıya kalacakları uyarısında bulundu. Bush, bu çağrıdan tam 2 gün sonra 19 Mart’ta ise ABD ve ona destek veren koalisyon güçlerinin Irak’a karşı askeri operasyon başlattığını duyurdu.
Ülkenin tamamını ele geçiren koalisyon güçleri, 13 Aralık 2003’te Saddam’ı doğduğu Tikrit’te yer altında gizlenirken yakaladı. Saddam’ın ailesiyle Baas rejiminden birçok üst düzey yetkili Ürdün’e kaçarak iltica etti. Hükümet ve ordunun tamamı lağvedildi.
ABD’den yaklaşık iki yıl görev yapacak Paul Bremer, Geçici Koalisyon Yönetimi’nin başkanlığını yaptı. Saddam Hüseyin, çeşitli suçlardan yaklaşık 3 yıl süren yargılama sürecinden sonra 30 Aralık 2006’da Salahaddin’e bağlı Diceyl bölgesinde Şiilere yönelik toplu katliam gerçekleştirilmesi emri verdiği gerekçesiyle idam edildi.
Savaşın faturası sivillere kesildi
Irak’ta işgalle birlikte başlayan ABD askerlerinin varlığı yaklaşık 9 yıl sonra 18 Aralık 2011’de son buldu. Ülkeyi kanlı bir kaosa sürükleyen işgal, sayıları net olarak bilinmemekle birlikte binlerce sivilin hayatını kaybetmesine, çok daha fazlasının ise göç etmesine yol açtı.
Irak Sağlık Bakanlığının verileri üzerinde çalışma yapan bağımsız “Iraqcountybody” organizasyonuna göre, Irak’ta 2003-2011 yıllarındaki çatışmalardan kaynaklı yaklaşık 120 bin sivil hayatını kaybetti.
ABD’li 4 binden fazla asker hayatını kaybetti
İşgalin sona erdiğini duyuran dönemin ABD Başkanı Barack Obama, 21 Ekim 2011’de yaptığı açıklamada, yaklaşık 9 yıllık süre zarfında 1 milyona yakın ABD’linin görev yaptığı Irak’ta 4 bin 400 askerin hayatını kaybettiğini, 32 bininin yaralandığını ve 1 trilyon dolardan fazla paranın harcandığını belirtti.
İşgal gölgesindeki siyasi gelişmeler ve sonrası
ABD öncülüğünde 2005 yılında yapılan siyasi anlaşmayla Irak’ta Başbakanlık Şiilere, Meclis Başkanlığı Sünnilere, Cumhurbaşkanlığı makamı ise Kürtlere verildi.
Nuri el-Maliki, 22 Nisan 2006’da Başbakan seçildi. Sünniler başta olmak üzere Kürtlerin eleştiri oklarının hedefi haline gelen Maliki, görev süresinin dolduğu 2014’e kadar mezhepçi yaklaşımıyla ağır tepkiler aldı.
Bağdat’ta Saddam döneminde Sünniler hakimiyeti elinde tutarken, Maliki döneminde ise dengeler tam tersine döndü. Saddam’ın devrilmesiyle büyük bir yalnızlık ve sahipsizlik yaşayan ve hisseden Sünniler belki de bu işgalin en büyük faturasını ödedi.
2003 öncesi soykırıma uğrayan Türkmenler bugün de dışlanmış durumda
Kürtler ise ABD öncülüğünde 2005’te hazırlanan Anayasa sayesinde Erbil, Süleymaniye ve Duhok vilayetlerinden oluşan bölgede Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’ni (IKBY) ilan ettiler. IKBY’deki siyasi ve güvenlik alanında yaşanan istikrardan dolayı Kürtler, uzun yıllar boyunca Irak’ın en çok gelişen ve yıldızı parlayan tarafı olarak gösterildi.
Ülkenin üçüncü temel ve kadim bileşeni Türkmenler ise Saddam döneminde soykırım politikasına maruz kalırken, 2003 sonrası düzenden de dışlandılar. Türkmenlerin, sahip oldukları nüfus sayısı ve coğrafi konumlarına göre temsil edilmeleri engellendi. Irak’taki sistemin Türkmenlere karşı uyguladığı ayrımcı ve görmezden gelme politikaları günümüze kadar sürüyor.
DEAŞ’ın ortaya çıkması ve 5 milyon iç göçmen
ABD’nin 3 yıl öncesinde terk ettiği Irak’ta büyük yıkımlara yol açan DEAŞ, 2014’te ülkenin üçte birine tekabül eden Musul, Enbar ve Salahaddin vilayetleriyle Diyala ve Kerkük’ün bir kısmında hakimiyet sağladı.
Irak Başbakanı Haydar el-İbadi, 18 Aralık 2017’de bilançosu çok ağır olan askeri operasyonlar sonucu DEAŞ’ın ülkedeki varlığının ortadan kaldırıldığını duyurdu. Örgütün varlığından dolayı çoğunluğu Sünnilerden oluşan 5 milyonluk bir iç göçmen dalgası yaşandı. Musul, Enbar ve Salahaddin vilayetlerinde bedeli 80 milyar doları bulan büyük yıkımlar meydana geldi. Bunun yanında on binlerce sivil hayatını kaybetti.
Ekim 2019’da ise işsizlik, yolsuzluklar ve kamu hizmeti yetersizliği nedeniyle Bağdat ve güney vilayetlerde geniş çaplı halk gösterileri patlak verdi. Protestolar, dönemin Başbakanı Adil Abdulmehdi hükümetinin istifa etmesine neden oldu. Abdulmehdi’nin yerine Irak İstihbarat Servisi Başkanı Mustafa el-Kazımi başkanlığında bir hükümet kuruldu. Bu hükümet göstericilerin talepleri üzerine 10 Ekim 2021’i erken seçim tarihi olarak belirledi. Yapılan erken genel seçimlerin üzerinden 5 ay geçse de ülkede hala yaşanan siyasi anlaşmazlıklardan dolayı bir hükümet kurulamadı. Irak’ta halen bir “siyasi tıkanıklık” havası hakim.
“Özgürlükleri halk olarak doğru değerlendiremedik”
Iraklı öğretmen Saad Selman, AA muhabirine yaptığı açıklamada, “Ben eski dönemi de 2003 sonrası dönemi de yaşadım. Yeni dönemde vatandaşa bazı özgürlükler verildi ancak bunu halk olarak doğru değerlendiremedik.” dedi.
“Eskiden mevcut döneme göre güvenlik ve istikrar vardı.” diyen Selman, yeni dönemin olumlu yanlarını sıralarken, Saddam döneminin aksine dış dünyaya açıldıklarını ve dünyada olup bitenlerden haberdar olduklarını söyledi.
Saddam döneminde Irak’ta uydu yayını ve cep telefonu gibi teknolojik aygıtların kullanımı yasaktı. Ülkede Saddam ve partisinin faaliyetlerini gösteren ve günün belirli saatlerinde yayın yapan sadece 2 televizyon kanalı bulunuyordu.
Iraklı öğretmen, halihazırda milislerin ve aşiretlerin devletten daha güçlü konumda olduğunu belirterek, bunları kontrol edecek devlet gücünün bulunmamasından yakındı.
Irak’ta 2003 öncesinde yolsuzlukların bulunmadığını ve yıllık devlet bütçesinin halkı geçindirdiğini söyleyen Selman, şöyle devam etti:
“Öğretmenlerin eski dönemde maaşı azdı ancak saygı görürlerdi. Öğretmenler liyakate göre atanır ve meslekte ona göre yükselirdi. Şimdi ise meslekteki yükselmeleri partilere bağlılıklar belirliyor. Bir öğrencinin velisi girip okulu dağıtabiliyor ve öğretmenleri taciz edebiliyor, hatta dövüyor. Öğretmenleri koruyan yasalar bulunmuyor. Eskiden kanun devleti vardı.”
“Saddam’ın şahsını değil, o dönemdeki güvenli ortamı özlüyoruz”
Iraklı esnaf Ahmed Galib de Saddam döneminde ailesinden birden fazla kişinin idam edildiğini anlatsa da şu an ülkenin içinde bulunduğu kaotik durumdan hoşnut olmadığını dile getirdi.
38 yaşındaki doktora öğrencisi Sefa Cemal de “Saddam’ın şahsını değil, o dönemdeki kanun devleti ve güvenli ortamı özlüyoruz. 2003 sonrası yaşanan şiddet olaylarında onlarca yakınımı kaybettim. Devlet müessesesi çökmüş durumda. Devlet kurumlarında rutin evrak işlerimizi rüşvet vermeden gerçekleştiremiyoruz. Yolsuzluklar devleti kemirmiş durumda.” ifadelerini kullandı.