Büyükelçi Ramin ve eşi Zohal Hashemi, kasım ayında Türkiye’deki görevlerinin başlamasının ardından Ankara’da geçirdikleri ilk ramazan ayını ve ülkelerindeki ramazan geleneklerini büyükelçilik konutunda AA muhabirine değerlendirdi.
Ramazan ayının tefekkür ayı olduğunu ve hem sağlık açısından hem de insanların içe dönüp kendine bakabildiği, başkalarıyla yardımlaşabildiği bir dönem olması açısından bereketli bir ay olduğunu söyleyen Ramin, Türkiye ve Afganistan’ın benzer ramazan gelenekleri olduğunu anlattı.
Türkiye’deki gibi ülkesinde de sahurda ramazan davulcularının olduğunu, günümüzde insanlar saat kurarak sahura kalksa da kırsal kesimlerde davulcuların hala bulunduğunu belirten Ramin, teravih namazına gitmenin de ülkesinde ibadetin yanı sıra kültürel açıdan önemli olduğuna işaret etti.
Ramin, Afganistan’da evde pişen yemeği iftar saatinde camiye getirme geleneği bulunduğunu, bunun, paylaşmanın Afgan halkının sosyal hayatındaki yerinin bir göstergesi olduğunu ifade etti.
Büyükelçi Ramin, iki ülke arasında ramazan ayının ortak noktalarından birinin de yılın bu ayında tasavvuf anlayışının ön plana çıkması olduğunu belirtti.
İki ülke halkının iftar sofrasında yer alan yemeklerin de benzerlik gösterdiğine dikkati çeken Ramin, “Türk mutfağı, lezzet ve pişirme teknikleri açısından doğu ve batı arasındaki coğrafi konumu dolayısıyla çok zengin. Örneğin, kebabın birçok çeşidine sahipsiniz. Afgan mutfağında da kebap vardır. Ayrıca, ‘Kabuli palaw’ (Kabil pilavı) dediğimiz, Özbek pilavına benzeyen bir pilavımız da var. Türkiye’de en sevdiğim lezzetler ise başlangıçlar.” dedi.
Ramin, oruç tutmak isteyen çocukların hevesini kırmamak ve onların ramazan ruhunu hissetmesi için tıpkı Türkiye’deki “tekne orucu” gibi yarım gün oruç tutma geleneğinin ülkesinde de olduğunu dile getirerek, “Çocukken ben de böyle öğleye kadar oruç tutardım. Çocukken yaptığımız bir başka şey de iftar saati ezanı duymak için dışarda beklemek, ezan okunur okunmaz da oruçlarını açabilsinler diye eve koşup iftar vakti geldi diye büyükleri haberdar etmekti.” diye konuştu.
“Ramazanın en önemli mesajları insanın kendine dönmesi, kendini inşa etmesi, kendini fark etmesidir”
Ramazanı idrak etmenin önemine değinen Ramin, şöyle devam etti:
“Ramazanın verdiği en önemli mesajlar insanın kendine dönmesi, kendini inşa etmesi, kendini fark etmesidir. Her ülkeye tek tek baktığınızda ya da dünyaya genel bir bakış attığınızda, bireyden tutun aileye ve topluma kadar birçok sorun olduğunu görüyorsunuz. Bu güçlüklerin bazılarına bireysel düzeyde yanıt verebiliriz. Sorunlara çözüm bulmanın en iyi yolunun, bireylerin topluma katkı sunabilmek için iyi niyetli eylemlerde bulunması olduğunu düşünüyorum. Ramazan doğru bir şekilde idrak edildiğinde, bana göre verdiği en büyük mesaj bireyin, ailenin ve toplumun yapıcı bir şekilde yeniden eğitilmesidir. Hazreti Muhammed’in (SAV) hadiste belirttiği gibi, ‘En iyi mümin, elinden ve dilinden başka Müslümanların güvende olduğu kişidir.”
Ramin, İslam ve tasavvufta “İyi birey topluma zarar vermez, katkı sunar. Daha iyi birey, bu özellikleri sorumlulukla taşır. En iyi birey ise yaşamını topluma ve insanlığa adar.” şeklindeki söylemin ön plana çıktığını belirterek, “Ramazanın bir hikmetinin de nasıl sağlam bireyler ve Müslümanlar olabileceğimizi ve topluma katkı sunabileceğimizi görebilmemiz için bizi bu anlayışa hazırlamak olduğunu düşünüyorum.” diye konuştu.
Orucun sadece yemek yememek değil, dünyada açlık ve yoksulluk çekenlerin durumunu anlayıp onlar için harekete geçmek anlamına geldiğini de anlatan Ramin, “Her birey, her Müslüman ramazanı daha iyi bir insan olma yolunda değerlendirmeli. Daha iyi insan olmaktan kastım, sadece etrafa zararı dokunmamak değil, aynı zamanda insanlığa olumlu katkı sunmaktır.” ifadesini kullandı.
Ramin ramazan mesajını, şöyle paylaştı:
“Kültürel olarak Afganistan ve Türkiye birbirine en yakın ülkelerdir. Temelde halklarımız birdir. Hükümetler arası temasları da içerecek şekilde her düzeyde birlikte nasıl çalışacağımıza, barış ve iş birliğini nasıl arttıracağımıza bakmalıyız. Türkiye’den Afganistan’a, Pakistan ve İran’a kadar Orta Asya’da en az sorun ve zorlukla toplumları bir araya getirmeliyiz çünkü birbirimizi etkiliyoruz. Örneğin, Afganistan’daki çatışma durumu Türkiye’yi en başta göç açısından ilgilendiriyor. Kovid-19 salgının da ortaya çıkardığı riskler de göz önünde bulundurulduğunda Türkiye, bu koşullarda düzensiz göçle mücadele ediyor. Bu sadece Afganistan’dan değil, Suriye ve İran’dan gelenleri de kapsıyor üstelik. Mesajım, hükümetler arası düzey de dahil olmak üzere, ortak kaderimizi ve kültürümüzü fark ederek iş birliği ve dayanışma anlayışı içinde olmamızdır.”
“İftar vakti geldiğinde herkes evde ne yemek hazırladıysa yanına alıp camiye koşar ve birbiriyle paylaşır”
Sefire Hashemi de ailelerinden ve dostlarından uzak bir ramazan ayı geçirdiklerini ancak bu mübarek ayda Ankara’da olmaktan da memnuniyet duyduklarını dile getirerek, “Ramazan ayında Ankara’da olacağım için çok heyecanlıydım çünkü burada çok güzel camiler var, teravihe gitmeyi umuyordum. Ne yazık ki Kovid-19 salgını yüzünden bu mümkün değil ama yine de ramazan genel anlamda burada iyi geçiyor.” diye konuştu.
Türkiye’de hurma ve zeytinle oruç açıldığı gibi ülkesinde de hurmayla oruç açıldığını anlatan Hashemi, Türkiye’deki ıspanaklı böreğe benzeyen ancak pırasayla yapılan, memleketinin ünlü yemeği “bulani”nin de iftar sofralarının vazgeçilmezi olduğunu belirtti.
Hashemi, normal zamanlarda iş, okul gibi nedenlerle camide ibadet edemeyen halkın ramazan ayında beş vakit namazını camide ya da mescitte kılmaya özen gösterdiğini söyleyerek, “İftar vakti geldiğinde herkes evde ne yemek hazırladıysa yanına alıp camiye koşar ve birbiriyle paylaşır. Her ailenin yanında getirdiği yemek birleşince büyür, sofra olur. Herkes yemeğini paylaşır ve birlikte orucunu açar.” dedi.
Türkiye’de sahurda ramazan davulcularının halkı uyandırması gibi, Afganistan’da da davulcuların olduğunu anlatan Hashemi, yaklaşık 20, 25 yıl önce tüm ülkede olan bu geleneğin özellikle kırsal alanlarda hala devam ettiğini söyledi.
Hashemi, Ankara’ya geldikten sonra iftar sofralarına kattıkları Türk yemekleri de olduğunu belirterek, Büyükelçi Ramin’in bulgur pilavını çok sevdiğini, kendisinin de tereyağlı Türk pilavı yapmayı da öğrendiğini anlattı.
Afganistan’da lisans öğrenimini bilgisayar bilimleri alanında tamamladıktan sonra işletme alanında yüksek lisans yaptığını ifade eden Sefire Hashemi, ülkesinde Milli Eğitim Bakanlığında yaklaşık 7 yıl insan kaynağı geliştirme kurulunda müdürlük yaptığını ve orada kızların eğitimi ve kadınların güçlendirilmesiyle ilgili alanlarda çalıştığını aktardı.
Hashemi, Kovid-19 salgını nedeniyle henüz arzu ettiği şekilde Ankara’da faal olamadığını ancak salgının ardından Afganistan Devlet Başkanı Eşref Gani’nin eşi Rula Gani’nin ofisiyle temas halinde Türkiye ve Afganistan arasındaki ortak noktalardan hareket ederek özellikle kadınların güçlendirilmesi alanlarında çeşitli projeler yürütmeyi istediğini belirtti.
Hashemi de sözlerini, kutsal ramazan ayı kişisel arınmanın yanı sıra başkalarına yardım ederek değerlendirmek gerektiğini söyleyerek sonlandırdı.