AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Mahir Ünal, Kanal 7’de katıldığı canlı yayında, gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
AK Parti’nin, 24 Mart’taki 7. Olağan Büyük Kongresi’ne ilişkin soru üzerine Ünal, dünya siyasetinde 20 yaşının 19 yılını iktidarda geçirmiş bir başka siyasi partinin bulunmadığını hatırlattı.
Yaptıkları tüm kongrelerde Türkiye’nin o dönemdeki sorunlarına dönük çözüm önerilerini ortaya koyduklarını anımsatan Ünal, bu kongrenin temasının “Türkiye için güven ve istikrar” olduğunu söyledi.
Ünal, 1960 ile 2002 yılları arasında 39 hükümetin değiştiğini ve bunun Türkiye için istikrarsızlık oluşturduğunu ifade ederek, 24 Mart’ın kendileri için yeni bir başlangıç olduğunu belirtti.
“Türkiye’yi dünyadan okumak gerekiyor”
Türkiye’ye muhalefetin durduğu yerden bakmamak gerektiğini söyleyen Ünal, “Türkiye’ye Almanya’dan, İspanya’dan, İtalya’dan, Fransa’dan, Amerika’dan baktığınızda başka bir şey görünüyor ama içeriden CHP’nin, muhalefetin durduğu yerden baktığında başka bir şey görünüyor. Türkiye’yi dünyadan okumak gerekiyor.” diye konuştu.
Aşılamayla ilgili muhalefetin “Ellerine, yüzlerine bulaştırıyorlar” eleştirisinde bulunduğunu dile getiren Ünal, yabancı basına bakıldığında ise bunun tam tersi yönde haberlerin yer aldığına dikkati çekti.
Dünyaya bakıldığında, terör ve şiddet çağrısı konusunda, gelişmiş demokrasilerin hiçbir şekilde toleransının bulunmadığına işaret eden Ünal, “Sınırlarımız roket saldırılarına maruz kalırken, Türkiye’de birileri bomba patlatırken, muhalefet lideri ne diyordu? ‘YPG bize saldırmaz, PYD bize saldırmaz’ diyordu. Muhalefet lideri bunu söylerken de Amerika’daki bir düşünce kuruluşu açık bir şekilde, PYD ve YPG’nin, PKK’nın Suriye kolu olduğunu söylüyordu.” ifadesini kullandı.
Teröre dönük sempati ve şiddet çağrısı gibi konularla ilgili dünyanın açık ve net bir tavır aldığını anımsatan Ünal, terör konusunda dünyanın ortak hareket etmesi gerektiğini vurguladı.
HDP’li Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun “Meclis’te sabah namazı için abdest almak üzere gittiği lavaboda yaka paça gözaltına alındığı” şeklinde haberlerin yer aldığının hatırlatılması üzerine Ünal, “Düne kadar dine, dindarlara dönük böyle tahfif, tezyif haberleri yapan, teröre, teröriste adeta destek açıklaması yapan bir dil kullananlar neredeyse bugün sabah şöyle bir haber yapacaklardı ki bunların bir özelliği de şudur; PKK’ya katil demezler ama bu ülkenin güvenliğini sağlayan polise ‘katil polis’ derler, neredeyse şöyle bir manşet atacaklardı, ‘Katil polis Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde topluca sabah namazı kılan masumlara müdahale etti’ diye bir haber yapacaklardı.” değerlendirmesinde bulundu.
Yasaların ve Meclis içtüzüğünün bu konuda son derece açık olduğuna dikkati çeken Ünal, “Yasanın arkasına saklanarak baskı uygulanır mı? Yani sonuçta yasanın gereği neyse bunu yerine getirirsiniz. Siz bir siyasi parti olarak bu yasadan rahatsızsanız bu yasanın değiştirilmesi için demokrasi zemininde, hukuk zemininde siyasetinizi yaparsınız. Buradan bir mağduriyet, din üzerinden bir algı oluşturmak da başka bir algı operasyonu anlamına geliyor.” diye konuştu.
Ünal, HDP’nin kapatılma davasına ilişkin, “Burada siyaseti ayrı bir yerde tutmak gerekiyor, yargıyı ayrı bir yerde tutmak gerekiyor.” dedi.
Birilerinin ısrarla siyasetle yargı arasında ilişki varmış algısı oluşturmaya çalıştıklarını vurgulayan Ünal, geçmişte böyle bir ilişkinin bulunduğunu ancak bugün yargının kendi içinde bağımsız, Türk milleti adına karar veren bir konumda olduğunu bildirdi.
HDP’nin kapatılma davasıyla ilgili çeşitli kamuoyu araştırmalarının yapıldığını anlatan Ünal, anketlerin birinde “HDP kapatılsın mı?” sorusuna olumlu yanıt verenlerin oranının yüzde 66 olarak açıklandığını aktardı.
AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Ünal, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Toplumda böyle bir hassasiyet varsa siyasetin bunu dile getirmesi ve siyasetçinin bu siyasi partiye ‘Terörle arana mesafe koy’ demesi siyaseten sakıncalı bir şey midir? Vatandaşlarımızın da vicdanına soruyorum. Yani bizlerin, HDP’ye ‘Terörle arana mesafe koy, senin bu yaptığın hukuksuzluktur’ dememiz suç mudur? Yine ‘demokratik siyaset demek terörden ve şiddetten arındırılmış siyaset demektir, HDP’nin yaptığı demokratik siyaset değildir’ diyoruz. Biz HDP ile AK Parti olarak bir dönem görüştük, fakat biz, HDP ile seçim ittifakı yapmadık. Biz, HDP ile terörü bitirmek ve HDP’nin terörle arasına mesafe koymasını sağlamak, demokratik siyasetin zeminini güçlendirmek için görüştük. Ama bugün CHP’ye ve diğer partilere baktığınız zaman açıktan HDP ile seçim ittifakı yapıyorlar, dönüp HDP’ye ‘Terörle arana mesafe koy’ demiyorlar.”
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının Anayasa Mahkemesine bu siyasi partinin terörle ilişkisinin araştırılması yönünde bir dava açtığını hatırlatan Ünal, “Davanın açılmasına bir dahliniz oldu mu?” sorusu üzerine, “Davanın açılmasına siyasetin nasıl bir dahli olabilir? Siyaset konuşur, toplumsal hassasiyetleri dile getirir.” yanıtını verdi.
İspanya’daki Batasuna Partisinin kapatılmasına ilişkin süreci aktaran Ünal, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin de dava sonucunda “demokratik toplum yapısına zarar verecek hareketlerde bulunduğu” gerekçesiyle bu partinin kapatılmasını onayladığını anımsattı.
“Cevabını yargı verecek”
Ünal, “Şimdi HDP meselesinde HDP’nin kapatılıp kapatılmayacağının cevabını siyaset değil yargı verecek. Burada bu meseleyi siyasallaştırmak isteyenler, siyasal bir zeminde tartışmak isteyenler, meselenin hukuki tarafını perdelemek istiyorlar. Bugüne kadar rahat bir şekilde PKK’ya, PKK’nın eylemlerine, PKK’nın cenazelerine katılanlar, buna CHP’liler de dahil olmak üzere, Türkiye’den yana ve demokratik toplumdan yana tavır almak zorundalar.” diye konuştu.
Konuya ilişkin eleştiriler arasında 90’lı yıllara dönüldüğüne yönelik ifadelerin de yer aldığının hatırlatılması üzerine Ünal, Refah Partisi ve Fazilet Partisinin kapatılmasıyla ilgili iddianamelerde terör, silah, şiddet, demokratik toplumu tehdit anlamında bir şey bulunmadığını vurguladı.
Merve Kavakcı’nın Meclis’te maruz kaldığı muamele ve milletvekilliğinin düşürülmesinde de bunların bulunmadığını anlatan Ünal, “Bugün hepimizin kabul ettiği bir şey var ki başörtüsü bir temel insan hakkıdır. O gün temel insan hakkını yasaklayanlar ‘Bunu neden yasaklıyorsunuz’ diye sorduğumuzda ne diyorlardı? ‘Devletin kuralları var’ diyorlardı. O gün ‘Devletin kuralları var’ diyenler bugün neden ‘Teröre ve teröriste karşı devletin kuralları var’ demiyorlar.” değerlendirmesinde bulundu.
“Katil PKK” diyemeyenlerin, bugün “Katil polis” ifadesini kullandıklarını söyleyen Ünal, “Türkiye 90’lara falan dönmüyor. 90’ları da biliyoruz, bugünleri de biliyoruz, bugün ‘Türkiye 90’lara dönüyor’ diyenler, 90’ların özlemini çekenlerdir.” dedi.
“Andımız konusunda samimi değiller”
Mahir Ünal, “Andımız” tartışmalarına ilişkin soruya, şu yanıtı verdi:
“Kemal Kılıçdaroğlu, Andımız’ın okunmasıyla ilgili birtakım açıklamalar yapıyor. Şimdi her şeyden önce dürüst olacaksın, samimi olacaksın, Andımız’la ilgili bir hassasiyetin varsa öncelikle ‘Atatürk’ demekten imtina eden il başkanını hizaya çekeceksin. Eğer senin Andımız’la ilgili bir hassasiyetin varsa terörle, teröristle, terörist bağlantılarıyla açık bir şekilde arana mesafe koyacaksın. Eğer senin Andımız’la ilgili bir kaygın varsa bu ülkeyle ilgili senin kaygıların olacak. Sen Doğu Akdeniz’de Yunan tezlerini savunmayacaksın, sen Libya’da Hafter’i, Suriye’de Esed’i savunmayacaksın, sen Karabağ’da Ermenistan’ın yanında pozisyon almayacaksın, eğer Andımız’la ilgili bir kaygın varsa. O yüzden Andımız konusunda samimi değiller. Bizim andımız, İstiklal Marşı’mızdır.”
Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesiyle ilgili değerlendirmelerinin sorulması üzerine Ünal, bu konuya Türkiye ölçekli bakılmaması gerektiğini söyledi.
Hükümet olarak iktidarları boyunca konuya ilişkin yaptıkları çalışmaları ve kadınları güvenceye alan yasal teminatları anlatan Ünal, “İstanbul Sözleşmesi dışında kadını ve kadınlarla ilgili şiddeti önlemeye dönük yasal güvenceler hiç yokmuş gibi bir hava oluşturuluyor.” diye konuştu.
Sözleşmenin sadece Türkiye’de tartışılmadığını söyleyen Ünal, Avrupa Birliği üye ülkelerinden Bulgaristan, Macaristan, Çekya, Letonya, Litvanya ve Slovakya’nın sözleşmeyi uygulamaya koymadığını ifade etti.
Ünal, Polonya’nın ise “LGBT topluluğunun kendi cinsiyet anlayışını İstanbul Sözleşmesi üzerinden bütün topluma kabul ettirmeye çalıştığını” öne sürerek, sözleşmeden çekilmek için yasal süreci başlattığını hatırlattı.
Sözleşmenin, tartışılan toplumsal aile değerlerine karşı eğilimlerin meşrulaştırılması gibi sorunlu maddelerine çekince koyulamadığını anlatan Ünal, Türkiye’de Anayasa’nın, aileyi koruma sorumluluğunu devlete verdiğini belirtti.