28 Şubat sürecinde Cerrahpaşa Üniversitesinde öğrenci olan Usta için derslere, stajlara alınmamayla başlayan süreç, okul kütüphanesine, öğrenci işlerine ve yemekhaneye alınmamayla devam etti.
“Çok zor, çok acı günlerdi” dediği 28 Şubat sürecini ve yaşadıklarını AA muhabirine anlatan Usta, o dönemde kendisi gibi binlerce insanın hiçbir hatası, suçu yokken “potansiyel tehlike” olarak görüldüğünü söyledi.
Usta, “Hayatınızı verdiğiniz, bütün umudunuzu bağladığınız ve büyük fedakarlıklarla bir aşamaya geldiğiniz eğitiminizin bir anda önünü kesiyorlar. Kapılar yüzünüze kapanıyor. Suçlu muamelesi görüyorsunuz. Hepsinden önemlisi aslında işin belki de en incitici yanı bu.” ifadelerini kullandı.
Öğrencilik yıllarında her dersten, sınıftan atılmak ve okula girememekle ilgili binlerce insanın hikayesi olduğunu vurgulayan Usta, İmam Hatip Liselerinde okuyan öğrencilerin kapı önlerinde kalışları, okullarında eğitim vermeye çalışan öğretmenlerin, kamuda çalışan memurların ve hekimlerin yaşadığı bir mağduriyet olduğunu kaydetti.
28 Şubat’ta hedefin sadece başörtülüler olmadığını, sürecin inananlara karşı topyekun bir mücadele olduğunu dile getiren Usta, şöyle konuştu:
“Olaya böyle bakmak lazım. 28 Şubat’a sadece öğrencilerin okullarına giremediği bir dönemmiş gibi bakmak yanlış olur. Ülkenin başbakanının bir dayatmayla istifa ettirildiği, siyasette de çok ilginç gelişmelerin yaşandığı ve vesayet odaklarının var gücüyle kendini gösterdiği bir dönemdi. Ne hukuk işledi ne siyaset, her şey rafa kaldırıldı. Adalet aranamaz oldu. Yapılan bir şey vardı, vesayet odaklarının tüm gücüyle inananların üzerine gelmesi. Biz tabii ki okuldan atılıp kapı önünde kaldığımız ilk süreçte sesimizi duyurmak için bir araya geldik ve birtakım eylemler yaptık. Elimize pankartlar aldık, ‘okulumuza girmek istiyoruz’ diye meydanlara indik. O dönem medya bizi haber yapmadı. Dava açmaya çalışıyorsunuz, mahkemelere başvuruyorsunuz ancak herkes hakkında aynı kararlar verilmeye başlanıyor ülkenin ‘laik’ olduğu belirtilerek, ‘bu ülkenin kurallarına uymanız gerekiyor’ denilerek, yapılan iş hukuka aykırı olmasına rağmen, yargıdan da bir sonuç alınamaz hale geliyordu. Aslında hukuki bir durum yoktu, tamamen fiili bir süreçti 28 Şubat.”
“Sivil eylemin nasıl yapılabileceğini iyi bir örnek olarak biz o dönem gösterdik”
Usta, mücadeleden asla vazgeçmediklerini ve konuyu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) taşıdığını söyledi.
Türkiye’deki yargı kararlarının kendi aleyhinde olduğunu ve bu yolla hiçbir sonuç alamayacağını ispat ettiği için AİHM nezdinde davasının kabul edildiğini anlatan Usta, “Bu açıdan iyi bir gelişmedir. Uzun bir süre bekledikten sonra tamamen siyasi bir karar verildi. Mücadelemiz devam ederken biz sivil olarak eylemlerimizi yapmaya devam ettik. Bizim farkımız şuydu; biz bir kaldırım taşını söküp hiçbir yere atmadık. Sınıftan kovulurken, zorla çıkarıldığımız sıraların amfilerinin bir yerine çizik atmadık. Bir tane cam kırmadık. İster özel ister kamu malı olsun dışarda kaldığımızda kimseye zarar vermedik. Sivil itaatsizlik, sivil eylem dediğimiz şeyin nasıl yapılabileceğini iyi örnek olarak biz o dönem gösterdik. Bugün insanların hukuki mücadele vermesi çok kolay hale geldi. En önemlisi Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkını getirdik.” diye konuştu.
O dönemki mağduriyetlerle alakalı pek çok düzenlemeler yaptıklarını, bu noktada en önemli düzenlemelerden birinin başörtüsü yasağının kaldırılması olduğunu vurgulayan Usta, kamuda, özel sektörde, lisede nerede olursa olsun kadınlara herhangi bir ayrımcılığa uğramadan eğitim, çalışma ve kendilerini ifade edebilme hakları verildiğini kaydetti.
Usta, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın gösterdiği cesaret ve talimatla 2015’ten itibaren ilk defa başörtülü kadınların da artık milletvekili aday adayı olması gerektiği noktasında kanaat geliştiğini belirterek, kendisinin de o dönemde ilk aday adaylarından biri olduğunu dile getirdi.
Kadınlara 1935’te seçme ve seçilme hakkı verildiğini ancak o yıldan 2015’e kadar başörtülü kadınlara seçilme hakkının verilmediğini dile getiren Usta, şöyle devam etti:
“Belki de AK Parti iktidarındaki en önemli adımlardan birisi de budur. Bu ülkede kimliğinizle, varlığınızla temsil hakkınızı kullanma şansınızın verilmiş olması en önemlisidir. Bugün başörtülü polisimiz de var askerimiz de var pilotumuz da var öğretmenimiz de var öğrencimiz de var. Artık ‘başı örtülü’, ‘başı açık’ ayrımı yok. Ülkemiz için en önemli nokta bu. Biz insanların giyimleri, kuşamları, kıyafetleri üzerinden bir tartışma yapılmasının doğru olmadığını, ehliyet, liyakat ile kadınlarımızın her an, her yerde bulunabileceği bir özgürlük ortamını, hakların iadesi ortamını sağlamış olmanın gururunu yaşıyoruz. Yine hakların iadesi talepleriyle ilgili çalışmalarımız da var.”
“Helalleşme naraları hiç samimi değil”
Usta, Türkiye’nin nereden nereye geldiğini görmek, bu farkı hissetmek gerektiğini ifade etti.
Türkiye’nin artık kendi standartlarıyla ve kendi toplumuyla barışık hale gelmiş, ayrımcılığı bir kenara bırakmış bir noktada bulunduğunu görmek gerektiğinin altını çizen Usta, şöyle konuştu:
“Bakıyoruz muhalefetin söylemlerine, helalleşmekten bahsediyorlar. Kılıçdaroğlu, ‘Herkesle helalleşmemiz lazım’ diyor. Neyin helalleşmesi? Helalleşmek için önce özür dilenmesi lazım. Bir kere bile çıkıp o dönemde yapılanlarla ilgili hiç özür dilenmemiştir. Nur Serter denen kişi o dönem rektör yardımcısıydı, ikna odalarını kurup okula kayda gelen öğrencilerin başlarını zorla açtırılmasına, kamerayla kayıt altına alınmasına sebep olan ve bunu hayata geçiren kişidir. Sonra bu kişi CHP’den milletvekili yapıldı. Ve hala Kemal Alemdaroğlu, daha 2017 yılında verdiği röportajında ‘yaptığım işten pişman değilim’ diyerek yaptığının çok doğru olduğunu söyleyecek kadar cesaretle çıkıyor. Hala bu toplumun önünde ‘yine gerekirse yine yaparım’ diyor. Neyin hesaplaşması bu? Neyin helalleşmesini yapacaklar? Önce bir özür dilenmesi lazım. Özür dilenmeden helalleşmek mümkün değil. Ayrıca toplumsal olarak bir güven zeminleri yok. Onlar ‘hadi gelin helalleşelim’ dediklerinde bile karşılarındaki kesime bir güven ve bir daha fırsat bulurlarsa bunu tekrar yapmayacaklar hissi vermiyorlar. Helalleşmek için bu güveni tesis etmek lazım.”
Yakın zamanda CHP’li Özgür Özel’in Kur’an kursları ve Diyanet İşleri Başkanlığının açacağı ana sınıflarıyla ilgili “Orta çağ zihniyeti” ifadesini kullandığını belirten Usta, “Orta çağ zihniyeti ancak ona yakışır. Hala bugünün Türkiye’sinde cesaret ederek bu lafları söylüyorlarsa bu zihniyet hiç değişmemiş demektir. Yine Fikri Sağlar, ‘Başörtülü hakim olabilir mi, nasıl inanacağız, nasıl güveneceğiz, nasıl davranacaklar?’ diyerek bu kadar açık ve net, hala o zihniyetlerinden vazgeçmediklerini gösteriyorlar. O yüzden helalleşme naraları hiç samimi değil.” değerlendirmesinde bulundu.
“Mutabakattan bir şeyin de çıkacağını düşünmüyorum”
Leyla Şahin Usta, 6 parti liderinin bir araya gelip bir mutabakat açıklayacağını söylediğini, tarih olarak da 28 Şubat’ı seçtiklerini hatırlattı.
“Bu tarihin tesadüfen seçilmiş olduğunu düşünmüyorum.” diyen Usta, sözlerini şöyle sürdürdü:
“28 Şubat, bu ülkede kurulan her cümlede bir anlam ifade eder. Ülkede darbeci zihniyetin hakim olmaya çalışıp, demokratik düzeni yıkıp, vesayet odaklarının hakim olduğu bir darbeyi hatırlatır. Verdikleri mesaj, o açıdan şimdiden olumlu bir mesaj olabileceği imajını vermiyor açıkçası. Bu yüzden talihsiz bir tarih olduğunu düşünüyorum. Ben bu mutabakattan bir şeyin de çıkacağını düşünmüyorum. Çünkü tarih olarak baştan bir hata yapılmış. Bu tarihte açıklanabilecek bir mutabakatın bizde ve toplumumuzda çağrıştıracağı mesajların altı çoktan dolu ve bellidir.”