Türk siyasi tarihine “postmodern darbe” olarak geçen 28 Şubat süreci, üzerinden geçen 24 yılda zihinlerdeki tazeliğini koruyor. 28 Şubat 1997 tarihli Milli Güvenlik Kurulu (MGK) bildirisiyle başlayan “postmodern darbe” süreci, Türk siyasi tarihinin kara lekesi, zulüm dönemi olarak hatırlanıyor.
28 Şubat sürecinin 24’üncü yılında, AA muhabirine değerlendirmede bulunan AK Parti Grup Başkanvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu, 28 Şubat’ın hafızalarda kötü izlenimler bırakan bir süreç olarak hatırlandığını belirtti. 28 Şubat öncesinde dünyadaki bazı gelişmeler ve bunların Türkiye’ye yansımalarına dair bir perspektif çizen Akbaşoğlu, şu ifadelere yer verdi:
“Berlin Duvarı’nın yıkılması, Varşova Paktı’nın çökmesiyle tek kutuplu bir dünya dönemi yaşanmaya başladı. Bu dönemde batı, ‘Düşmansız ideolojiler yaşayamaz, dolayısıyla yeni bir düşman oluşturmamız lazım.’ paradigmasını ortaya koyarak bu çerçevede yeni düşmanı belirledi. Batının gözünde yeni düşman, İslam dünyası ve Müslümanlardı. 1991’deki Körfez Harekatı sonrasında yaşanan süreçlere baktığımızda, onun hemen akabinde ‘ılımlı İslam’ ve ‘radikal İslam’ adı altında İslam’ı ve Müslümanları başkalaştırmaya dönük batı dünyasının yaklaşımını görüyoruz. Ayrıca FETÖ, DEAŞ, Boko Haram gibi batının denetiminde ve kontrolünde bazı oluşumların karşımıza çıktığı da görülüyor. Batı’nın, İslam’ı ve Müslümanları başkalaştırmaya, kendi sömürü düzenlerini devam ettirmeye dönük bir paradigma değişikliğine gitmesi sonucu İslam dünyasına tezahürleri anlamında; 28 Şubat’ta Anayasa’ya ve mevzuata tamamen aykırı Batı Çalışma Grubu oluşturuldu. Batı Çalışma Grubu, batının emir ve talimatlarıyla hedeflerini yerine getirmeye dönük bir fonksiyon icra etmiştir. 28 Şubat, uluslararası bir operasyon olarak karşımıza çıkmıştır.”
“28 Şubat, Türkiye’yi 30 yıl geri bırakmıştır”
28 Şubat’ın, Türkiye’nin idealleri doğrultusunda hayata geçireceği yatırım ve hizmetlerin inkıtaya uğratılmasına dönük de bir operasyonel yönünün olduğuna dikkati çeken Akbaşoğlu, şu ifadelere yer verdi:
“28 Şubat, sadece rahmetli Erbakan Hoca’mıza, o hükümete yapılan bir girişim değildir: Türkiye’nin yürüyüşüne, hedeflerine, geleceğine vurulmuş bir darbedir, bugün bulunduğumuz noktadan 30 yıl önce varacağımız noktaların önünün kesilmesidir. Aslında rahmetli Erbakan hoca ile dalga geçilmeye dönük, karikatürize edilen o günkü yatırımlara şöyle bir bakın. O yatırımların hepsini Sayın Genel Başkanımız ve Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde AK Parti hayata geçirmiştir. Son 18 yılda, Türkiye’nin 80 yıllık bütün yatırımlarının ve hizmetlerinin 4 misli gerçekleştirilerek milletimizin hizmetine sunulmuştur. Ancak biz niye bunları 30 yıl önce rahmetli Erbakan Hoca’mızın döneminde gerçekleştirerek bugün çok daha ileri bir noktada olamadık? 28 Şubat, Türkiye’yi 30 yıl geri bırakmıştır. 28 Şubat, uluslararası siyonizmin ve emperyalizmin kendi hedefleri doğrultusunda, yerli işbirlikçileri aparatlarıyla beraber gerçekleştirdikleri uluslararası bir operasyondur. İşin tam da doğru adlandırması budur.”
Akbaşoğlu, 28 Şubat’ın sonucunda FETÖ’nün Türkiye’de palazlandığını, uluslararası alanda da önü açılarak daha da güçlendirildiğini belirtti.
“28 Şubat’ın tam merkezinde CHP zihniyeti, yönetimi ve FETÖ’nün birlikteliği söz konusudur. O gün, 28 Şubat’ta beraber olanlar, bugün de beraberler. Değişen herhangi bir şey yok.” diyen Akbaşoğlu, uluslararası operasyon olan 28 Şubat’ın içerideki figüranlarına bakıldığında, bugün olduğu gibi o gün de CHP-FETÖ işbirliğinin bulunduğunu söyledi.
“Yeni anayasa çağrısı”
28 Şubat’ın kalıntılarına yönelik mücadelenin nasıl yürütüldüğünü de anlatan Akbaşoğlu, “Merhum Erbakan Hoca’mızın yol arkadaşlarından, Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın kurduğu AK Parti’nin 2002’de iktidara gelmesiyle vesayet odaklarıyla çarpışa çarpışa, millet iradesinin üzerinde Demokles’in kılıcı gibi sallanan vesayet odaklarını temizleye temizleye, ‘millet iradesinin başka bir beşeri irade tanımamaya’ dönük bütün adımları ata ata bugünlere geldik.” dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yeni anayasa çağrısına işaret eden Akbaşoğlu, şunları kaydetti:
“Artık hiçbir vesayet odağının rol üstlenemeyeceği ve her şeyin yerli yerine oturacağı bir sistemin; ruhuyla, manasıyla ve hukuki metniyle bir bütün olarak sivil bir Meclis tarafından sivil bir anayasanın yapılması çağrısı, çok anlamlı bir çağrıdır. Bu vesileyle bütün partilerin, bütün kamuoyunun, demokrasiden yana olan herkesin bu çağrıya kulak vermesi, sivil anayasanın kazandırılması zarureti ortadır.”