Akdeniz’in güneyinde ve doğusunda yer alan 15 ülke ve Avrupa Birliği üyesi ülkeler dahil olmak üzere 42 ülkeyi kapsayan UfM’nin Genel Sekreter Yardımcısı Grammenos Mastrojeni, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 27. Taraflar Konferansı’ndaki (COP27) güncel tartışmaların gölgesinde Akdeniz ülkelerine, iklim değişikliği risklerine ve bu konuyla mücadelede birlik ve beraberliğin önemine ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Halihazırda Mısır’ın Şarm el-Şeyh kentinde düzenlenen COP27’de bir ilk olarak Akdeniz ülkeleri için özel bir alan açıldığına işaret eden Mastrojeni, “Bu pavyonun açılması İklim ve Çevresel Değişikliğe İlişkin Akdeniz Uzmanları Ağı’yla (MedECC) tanışmak için bir fırsat olmasının yanı sıra etkileşim, sorunların ele alınması ve çözümü için de bir platform.” dedi.
Akdeniz bölgesindeki hızlı sıcaklık artışı
Mastrojeni, iklim değişikliğinin küresel bir tehdit oluşturduğunu ancak bu durumun Avrupa-Akdeniz bölgesinde çok daha farklı olduğunu kaydetti.
“Akdeniz bölgesi genel olarak sıcaklığın dünyada en hızlı arttığı ikinci bölge. Akdeniz’deki su sıcaklığı artışı da en yüksek seviyede.” diyen Mastrojeni, “Bu tehditler ışığında deniz seviyesindeki hızlı yükseliş, su kıtlığı, hava sıcaklığındaki aşırı artış gibi iklim değişikliğinin tehdit edici etkilerinin ele alınması için birlikte çalışmak elzem.” ifadelerini kullandı.
İklim müzakerelerinin münferit şekilde ülkeler tarafından değil de bazı kesimler tarafından yürütüldüğüne işaret eden Mastrojeni, ayrıca BM tarafından akredite edilmiş bölgesel bir Akdeniz grubu olmadığına da dikkati çekti.
Mastrojeni, Akdeniz ülkelerinin 3 farklı bölgenin küçük parçaları olduğunu belirterek “Buradan yola çıkarak iklim müzakereleri tarihinde ilk kez devletlerden sivil topluma kadar tüm gruplardan Akdeniz paydaşlarının bir araya getirilmesi yönünde bir karar verdik.” diye konuştu.
Akdeniz özel alanının hizmetleri
“Pavyon, Akdeniz bölgesindeki tüm paydaşlara hikayelerini anlatabilecekleri bir platform sağlıyor.” diyen Mastrojeni, bu hikayelerin Akdeniz bölgesine özgü olduğunu; bazı tehditlerin yanı sıra çözümlerin de yer aldığını aktardı.
Mastrojeni, kadim medeniyetlere ev sahipliği yapan Akdeniz’in bu durumundan istifade edilebileceğini ve bir entegrasyon atmosferi oluşturulması adına çalışılabileceğini belirtti.
Bu noktada örneğin enerji alanında entegrasyon oluşturulabileceğine dikkati çeken Mastrojeni, “Avrupa karbon emisyonunu azaltmak istiyor. Güney Akdeniz ve Balkan ülkelerindeki güneş ve rüzgar enerjisi olmaksızın bu yapılamaz.” şeklinde konuştu.
Mastrojeni, pavyonun bölgedeki mevcut kaynaklar ve bu kaynaklardan enerji, gıda ve gıda alanında nasıl yararlanılabileceği konusunda iş birliği oluşturmak için bir buluşma noktası olarak tasarlandığını vurguladı.
“Birbirimize ihtiyacımız var”
“Sunduğumuz felsefe, kuzeyin güneye yardım etmesi değil; bilakis birbirimize ihtiyacımız olduğu.” diyen Mastrojeni, şunları söyledi:
“Kaynaklar, bilgi ve beyin gücü gibi sahip olduğumuz her şeyi bir araya getirirsek bu krizle yüzleşebiliriz. Münferit eylemlerle hiç kimsenin bu hızdaki ve büyüklükteki bir krizle mücadele için yeterli imkanı yok.”
Mastrojeni ayrıca UfM’nin İspanya merkezli bir kuruluş olması hasebiyle çalışmaların odak noktasının kuzey bölgesi olduğuna ilişkin iddiaları da reddetti.
“Tuzlu su, toprağı tehdit ediyor”
İklim değişikliğinden kaynaklı zararlara da değinen Mastrojeni, “Deniz seviyesindeki yükselme kıyı kentlerin batmasından çok daha büyük bir tehdit oluşturuyor. Bu da tuzlu deniz suyunun toprağa karışması ve tarım arazilerine zarar vermesi, verimsiz hale getirmesi.” dedi.
Mastrojeni, Akdeniz’deki tarımının yüzde 40’ından fazlasının kıyı bölgelerinde gerçekleştirildiğine ve bu nedenle deniz seviyesinin yükselmesinin gıda güvenliği için büyük bir tehdit oluşturduğuna dikkati çekti.
Buna örnek olarak Mısır’a işaret eden Mastrojeni, Mısır’da deniz seviyesindeki hızlı yükselişin tarımın bağlı olduğu deltayı (kuzeydeki Nil deltası) verimsizleştirmekle tehdit ettiğini kaydetti.
Ekonomik açıdan daha az güçlü ülkeler için oluşan tehdit
Mastrojeni, iklim değişikliği tehditlerinin kuzey ve güney arasında simetrik bir dağılım gösterdiğini ancak Akdeniz ülkelerinin ekonomik açıdan asimetrik olduğunu anımsattı.
Bazı toplulukların diğerlerinden daha savunmasız olduğuna işaret eden Mastrojeni, bu nedenle iklim değişikliğinin oluşturduğu baskıların ekonomisi daha güçlü ülkelere kıyasla Akdeniz bölgesi için daha büyük riskleri olduğunu bunun da iklim değişikliği tehdidini göçün veya çatışmanın itici gücü haline getirdiğini söyledi.
Çözüm önerisi olarak “güçlerin ve çabaların birleştirilmesi”
Mastrojeni, “İklim değişikliğiyle mücadele etmek istiyorsak elimizdekileri bir araya toplamalıyız. Mesela; güneyden gelen güneş enerjisi ile kuzeyden gelen hidrojen teknolojisini birleştirmeliyiz.” dedi.
Bununla da kalmayıp kuraklıktan muzdarip güney ülkelerine tarım ürünleri ihraç ederek kuzeydeki su kaynaklarını bir araya getirerek faydalanılabileceğine işaret eden Mastrojeni, bunun iklim değişikliğiyle mücadele için gerekli ve yeni bir ekonomi türü olduğunu kaydetti.
Mastrojeni, bu ekonominin; geliri eşit bir şekilde yeniden dağıttığını, ülkeler arasındaki farklılıkları azalttığını, en çok ihtiyaç duyulan alanlarda kalkınma ve istihdam için itici güç olacağını belirtti.
Güneş enerjisinin yeşil hidrojen olarak adlandırılan enerjinin üretimini sağlamak için güney sahillerine pek çok yatırım yapıldığını aktaran Mastrojeni, sözlerini şöyle tamamladı:
“Bu, güneydeki yenilenebilir enerji sektörünü geliştirmek için gereken finansal araçların kuzeyden geldiği anlamına geliyor. Bu da istihdam olanağı oluşturacak, kuzey ile güney arasında bağ meydana getirecek.”