Scholz, Frankfurter Allgemeine Zeitung’a yazdığı makalede, Çin Komünist Partisi’nin son kongresinden çıkan sonuçların ardından ülkesinin Çin ile olan ilişkileri değiştirmesi gerektiğini gösterdiğini bildirdi.
Marksizm-Leninizm’e bağlılığın önceki parti kongrelerine kıyasla çok daha fazla yer kapladığını anımsatan Scholz, komünist sistemin istikrarı ve ulusal özerklik için çabalamanın gelecekte daha önemli hale geleceğini vurguladı.
Scholz, “Çin on yıl önceki Çin değil. Çin değişirse bizim de Çin ile ilişkilerimizin değişmesi gerektiği açıktır.” ifadesini kullandı.
Alman Şansölye, Çin yönetimiyle yapacağı görüşmelerde “zor konuları” göz ardı etmek istemediğini vurgulayarak, “Bu, sivil ve siyasi özgürlüklere ve örneğin Sincan eyaletindeki etnik azınlıkların haklarına saygıyı da içeriyor.” ifadelerine yer verdi.
Tayvan çevresindeki gergin durumla ilgili endişelerini de dile getiren Scholz, “ABD ve diğer pek çok ülke gibi biz de ‘Tek Çin’ politikası izliyoruz. Ancak bu, statükonun ancak barışçıl bir şekilde ve karşılıklı rıza ile değiştirilebileceği anlamına geliyor.” değerlendirmesinde bulundu.
Çin ile ekonomik bir ayrışmaya karşı olduğunu kaydeden Scholz ancak tek taraflı bağımlılıkların azaltılması gerektiğinin altını çizdi.
Çin ile Almanya arasındaki ilişkilerde, örneğin şirketlerin pazara erişimi, lisanslar, fikri mülkiyetin korunması ya da yasal kesinlik ve vatandaşlara eşit muamele gibi konularda mütekabiliyetten çok uzakta olunduğuna işaret eden Scholz, mütekabiliyet talep etmeye devam edeceklerini ancak Çin’in buna izin vermemesi halinde bu durumun sonuçsuz kalmayacağını vurguladı.
Almanya’nın Çin politikasının ancak Avrupa’nın Çin politikasıyla bütünleşirse başarılı olabileceğine dikkati çeken Scholz, bu nedenle seyahati öncesinde Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron da dahil olmak üzere Avrupalı ortaklar ve transatlantik dostlarla yakın bir koordinasyon içinde olduklarını belirtti.