Bonn Üniversitesi İleri Güvenlik, Stratejik ve Entegrasyon Çalışmaları Merkezi (CASSIS) Direktörü Prof. Dr. Ulrich Schlie, 23 Şubat’ta Almanya’da gerçekleşen seçimlerin sonuçlarının ifade ettiklerini AA Analiz için kaleme aldı.
***
Almanya’da seçim tamamlandı ve sonuçların Alman Federal Meclisi’ne verdiği mesaj oldukça dikkat çekici. Eski Şansölye Olaf Scholz (SPD) liderliğindeki kırmızı-yeşil-sarı “Ampel” (trafik lambası) koalisyonu, büyük bir hezimet yaşadı. On yıllardır Alman hükümetlerinin oluşumunda belirleyici rol oynayan Liberaller (FDP) ise tamamen parlamento dışında kaldı. Yeşiller, seçim kampanyası boyunca Almanya ekonomisindeki krizden sorumlu olduklarını örtbas etmeye çalışsa da seçmenler tarafından cezalandırıldı ve artık muhalefet sıralarına geçmek zorundalar. Friedrich Merz liderliğindeki CDU/CSU, seçimlerin galibi oldu, hükümet kurma yetkisi kazandı. Yeni parlamentonun sayısal dengesi, CDU/CSU ile ağır darbe almış SPD koalisyonuna olanak tanıyor. Ancak bu koalisyon geçmişteki benzerlerinden farklı olmak zorunda zira Almanya’da şu an ortaya çıkan eğilimleri tersine çevirmek için köklü bir politika değişimi gerekiyor.
Bu köklü değişim, özellikle göç politikaları için geçerli. Son aylardaki çoklu hükümet başarısızlıkları nedeniyle bu alanda bir rota değişikliği şart. Ayrıca, sosyal güvenlik sistemleri ve Alman ekonomisini derin bir krize sürükleyen bürokrasi ile devletin aşırı düzenlemeleriyle mücadele edilmesi gerekiyor. Aşırı sağcı ve hatta bazı durumlarda radikal sağcı AfD’nin oy oranını ikiye katlaması ve bir süre önce silinmiş görülen Sol Parti’nin (Die Linke) neredeyse yüzde 9 oy alarak Yeşillerle birlikte muhalefet sıralarında yerini alması, Almanya’daki siyasi söylemi dönüştürmeye devam edecek.
Aşırıcı partiler yükselişte
Seçmenlerin tercihi, siyasete duyulan genel bir güvensizliği yansıtıyor. Seçmenlerin yüzde 30’undan fazlasının aşırı sağ ve aşırı sol partilere yönelmesi, yerleşik partilere duyulan güvenin ciddi şekilde sarsıldığını gösteriyor. Dolayısıyla, bu seçim sonuçlarının ardından hiçbir şekilde “her zamanki gibi” devam edilemez. Bu, öncelikle seçimlerin gerçek galibi Friedrich Merz için geçerli. Koalisyon hükümetinin yaptığı hatalar sonucunda başbakanlık adeta kendisine sunulan Merz, seçim kampanyasında güncel sorunları ele alma ve bunları partisinin politikalarına entegre etme yeteneğini gösterdi.
Uzun yıllara dayanan siyasi deneyimi, sosyal piyasa ekonomisine, transatlantik bağlara ve Almanya’nın Avrupa yönelimine olan güçlü bağlılığıyla Merz, tutarlılık ve güvenilirliği temsil ediyor. Parti içinde Angela Merkel’e yönelik mesafeli duruşu ve Merkel döneminde yaşanan olumsuzluklara cesurca dikkat çekmesi, onun için bir avantaj sağlıyor. Bu durum, Hristiyan Demokrat çizgiden sapmadan, Merkel döneminden farklı bir yol izlemesine olanak tanıyor.
CDU’nun Bavyeralı kardeş partisi CSU’nun güçlü performansı nedeniyle CDU-CSU dengesi CSU lehine kaymış durumda. Ancak Merz henüz satranç tahtasının tümüne hakim bir konumda değil, çünkü hükümeti kurabilmek için seçimlerde ağır bir darbe alan SPD’ye bağımlı. Angela Merkel bu durumda muhtemelen şöyle derdi: “Koalisyon ortağı olarak SPD’den başka bir alternatif yok.” Ağır yara alan Sosyal Demokratlar, Lars Klingbeil’in liderliğinde kendilerini hızla yenilemek zorunda. Bu süreç, SPD’nin çekirdek seçmeniyle Scholz’un fiyaskoyla sonuçlanan politikaları hakkında açık bir yüzleşme yaşamasıyla hızlanabilir. Savunma Bakanı Boris Pistorius, seçim kampanyası sırasında Scholz’dan belirgin şekilde mesafeli durmuş, pragmatik bir siyaset benimsemişti. Her senaryoda kabinedeki yerini koruyacak gibi görünüyor.
Bugün Almanya’daki siyasi liberalizmin uzun tarihinde yeni bir sayfa açılıyor. Bir çöküş, her zaman kesin bir son anlamına gelmez. Ancak FDP’nin %5 barajını aşamaması, partinin iç sorunları ve Christian Lindner’in liderlik hatalarından kaynaklandı. Buradan çıkarılacak ders, Almanya için büyük önem taşıyan siyasi liberalizmin içerik ve kadro açısından kendini yeniden yapılandırması gerektiğidir. Ayrıca, siyasette tek adam yönetiminin artık bir geleceğinin olmadığını kanıtlıyor.
Seçim kampanyasının bitişiyle AfD popülaritesini kaybedebilir
Seçim günü AfD için bir kutlama sebebi olsa da, partinin siyasi meşruiyet kaybı süreci hızlanacaktır. Kısa seçim kampanyasında, partinin önde gelen adayı Alice Weidel medyada kendini gösterme fırsatı buldu. Ancak AfD’nin hükümet kurmaya uzaklığı devam ediyor. Özellikle Nazizm konusundaki savunulamaz duruşları, dış politikadaki otoriter eğilimleri, Alman tarihindeki hataları tekrarlama eğilimleri ve partinin Putin’in Rusya’sı ile olan yakınlığı ana akım siyasetten uzak kalmalarına neden oluyor.
Alman siyasi sistemi uzlaşmayı sever ve en düşük ortak paydada buluşmaya yatkındır. Ancak pazar günü alınan sonuç, Almanya’nın yeniden Avrupa’daki lider konumunu sağlamlaştırması için köklü değişimlere ihtiyaç duyduğunu gösteren bir uyarı niteliğinde. Genç seçmenlerin büyük bölümü aşırı sağ ve aşırı sol partilere yöneldi. AfD, Doğu Almanya’daki tüm eyaletlerde en güçlü siyasi güç haline geldi. Almanya, birleşiminden 30 yıl sonra yeni bir Doğu-Batı ayrımıyla karşı karşıya. Bu nedenle, siyasi eğitim, sloganlar yerine diyalog, sivil toplumun güçlendirilmesi ve yeni fikirler üretme kapasitesi artık her zamankinden daha önemli hale gelmiş durumda.
1949’dan bu yana istikrarlı bir şekilde ayakta duran Alman demokrasisi, Weimar Cumhuriyeti’nin bir zamanlar karşılaştığı türden olmasa da, ciddi bir sınavla karşı karşıya. Aşırı sağ ve sol partiler güç kazanmaya devam ederse, merkez siyaset ‘tarafsız bölge’ haline gelebilir. Bundan sonra, gerçek karar alma süreçlerinin etkin bir hükümet tarafından hızla ele alınması ve kaybolan güvenin yeniden inşa edilmesi görevi, geleceğin Başbakanı Friedrich Merz’e düşüyor. SPD ile yapılacak koalisyon müzakereleri, Merz için ilk büyük sınav olacak. Normalde, Alman koalisyon ortakları yüzlerce sayfa içeren ve seçim vaadi kataloglarına benzeyen anlaşmalar imzalamaktan hoşlansa da Merz, seçim mesajını doğru anladığını ve artık siyasette küçük adımlardan ziyade büyük değişimler gerektiğini göstermek için bu müzakereleri iyi yönetmek zorunda.
[Prof. Dr. Ulrich Schlie, Bonn Üniversitesi İleri Güvenlik, Stratejik ve Entegrasyon Çalışmaları Merkezi (CASSIS) Direktörüdür.]
* Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansının editoryal politikasını yansıtmayabilir.