Küçük yaşta ailesiyle Polonya’dan Almanya gelen 37 yaşındaki Roksana Temiz, Berlin’de bir pizzacıda çalışırken genç yaşta Samsunlu Hikmet Temiz ile tanışarak evlendi.
2008’de Adem, Zeynep, Rana, Ahmed, Esma ve Zehra isimlerini verdiği altız çocuk dünya getiren Temiz, eşi ve toplam 8 çocuğuyla Berlin’de yaşıyor.
Müslüman olduktan sonra Şeyma adını kullanmaya başlayan Roksana Temiz, Müslüman olma sürecini, çocuklarını büyütürken yaşadığı zorlukları, uğradığı ayrımcılığı ve geleceğe ilişkin düşüncelerini AA muhabirine anlattı.
Temiz, bir Hristiyan olarak yetiştiğini ifade ederek “Ben zaten Allah’a inanıyordum. Ama bizim bir yolumuz yoktu, böyle namaz kılmak gibi şeyler. Ama inanıyorduk. Evlendikten sonra sorularım oldu. Görümcemi rahatsız ediyordum. ‘Niçin başörtüsü takıyorsunuz, niye namaz kılıyorsunuz, niye şöyle veya böyle yapıyorsunuz?’ diye. O da cevaplar veriyordu. Bu konularda çok kitap okuyordum o dönemde.” ifadelerini kullandı.
Her soruya aldığı cevabın mantıklı olduğunu anlatan Temiz, şöyle konuştu:
“Hiçbir cevaba neden böyle veya mantıksızdır diyemiyordum. Bu böyle bir dönemdi. Evlendikten sonra 5 ay çok okudum, çok sorular soruyordum. Çok değişik bir rüyam vardı. Çok etkiledi beni. O dönemde inanç büyüdü. O kadar büyüdü ki içim değişmişti. Yani benim içim 180 derece döndü. Ama ‘dışarda hala eski Roksana dolaşıyor’ diyordum. O yüzden başörtüsü takmak istedim. Bu içimde olanı dışarıda taşımak istedim. Annem ve babam ne diyecek diye hiç düşünmedim.”
Kapandıktan sonra çalışıp çalışmayacağını, ne giyeceğini veya sıcak mı olacak diye düşünen çok kadın tanıdığını ifade eden Temiz, “Ben hiçbir şey düşünmüyordum. Ben bir tek başörtüsünü istiyordum. Hani Müslüman oldum diye. Benim için final olması için. Sadece içimde değil dışarda da ben Müslüman oldum diye bir sembol olarak. O yüzden insanların ne diyeceğini hiç düşünmedim. Birden taktım ve mutluluktan kendimi kuş gibi hissettim.” değerlendirmesinde bulundu.
“İkiz, üçüz biliyorum, dördüz de belki duydum ama beşiz veya altız hayatımda duymadım”
Evlendikten sonra tek çocuk planladıklarını, rahatsızlığı olduğu için hormon tedavisiyle ilk çocuğuna hamile kaldığını söyleyen Temiz, 2004’te doğan ilk kızı Meryem’in 3 yaşına geldiğinde bir kardeş istediğini anlattı.
Temiz, hormon tedavisi ile ikinci kez hamile kaldığını ifade ederek “Meryem’e kardeş gelecek diye sevindik. İlk kez doktora gittiğimizde doktor dördüz gözüktüğünü söyledi. Ben tabii şoke oldum.” şeklinde konuştu.
Daha sonra bir kez daha doktora gittiğini aktaran Temiz, “(Doktor) bir daha baktıktan sonra ‘altız gibi gözüküyor’ dedi. Bu tam bir şok. Doktor da şaşırmış ne diyeceğini bilmiyordu. İkiz, üçüz biliyorum, dördüz de belki duydum ama beşiz veya altız hayatımda duymadım. Ben ‘böyle bir şey olamaz’ dedim. Sonra internetten araştırdım. Almanya’da yok ama Amerika’da (altız) vardı.” dedi.
Bu süreçte çocuklara bakmalarının zor olup olmayacağını değil, çocukların yaşayıp yaşamayacaklarını düşünmeye başladıklarını ifade eden Temiz, “Doktorlar bize kötü davrandı. 15. haftada doktor her bir çocuğa teker teker parmakları, ayakları var mı, ciğer gelişimi iyi mi diye baktı. ‘Her şey güzel gözüküyor’ dedi. Ondan sonra yüzüme baktı ve ‘Bayan Temiz, bir çocuğu bile sağlıklı şekilde eve götüreceğinizi düşünmeyin. Ya doğumda ölecekler veya hepsi ağır engelli olacak. Çocukları sağlıkla dünyaya getirmeniz mümkün değil’ dedi.” ifadelerini kullandı.
Çocukların hepsi ayrı karaktere sahip
Çocukları aldırma teklifini reddeden Temiz, kimin yaşayıp yaşamayacağına kendisinin karar veremeyeceğini, bugün altızların her birinin ayrı bir insan, ayrı bir karaktere ve görünüme sahip olduğunu kaydetti.
Temiz, gebeliği sırasında hastanede yatarken basının ilgisinin çok yoğun olduğunu, ancak o dönemde medyada yer almak istemediklerini belirterek “Çünkü hayat memat meselesiydi. Biz her günün sonunda şükrediyorduk. Çocuklar ne kadar karında kalırlarsa onlar için o kadar iyiydi. Hastanedeki mücadelemiz buydu.” dedi.
Çocuklar doğduktan sonra gazetelerin manşetlerinde yer aldıklarını söyleyen Temiz, ancak gazetecilerle hiç konuşmadıkları için gazetelerin kendileriyle ilgili farklı hikayeler yazdığını ifade etti.
Temiz, çocuklar dünyaya geldikten sonra zorlandıklarını anlatarak “3 ay hastanede kaldılar. Orada (zorluklar) başladı. Bu bir çocuğa bakmaktan farklıydı. Sadece 6 tane bebek değil, erken doğan bebeklerdi bunlar. Orada başladık çocuklara bakmaya. Sağlıklı olmalarıyla ilgilendik. Yaklaşık 2,5 kilo olduklarında eve götürebildik. Hastane sistemini evde uygulamaya başladık. Her bebeğin defteri vardı. Sütünü ne kadar içti, ne kadar kilo aldı. Bunları hepsini not ettik.” diye konuştu.
Altızlara isim vermek kolay
Bebeklerin her birinin 820 ila 890 gram ile hemen hemen eşit ağırlıkta doğduklarını anlatan Temiz, bebekler yoğun bakımdan çıktıktan sonra ilk kez aynı odaya alındığını, kendisinin de altız çocuk dünyaya getirdiğini orada bebekleri bir arada gördüğünde tam olarak anladığını kaydetti.
Temiz, altız bebeğe isim vermenin ise bir bebeğe isim vermekten çok daha kolay olduğunu belirterek isimleri daha önce hazırladıkları listeden seçtiklerini, 3 bebeğe kendisinin, diğer 3’üne de babasının isim verdiğini ifade etti.
Temiz, bebeklerin bakımı konusunda eşi ile iş paylaşımı yaptıklarını söyledi.
Çocuklar kreşe gitmeye başladığında ise onları hazırlamanın iki saat sürdüğünü anlatan Temiz, okulda da çocukların farklı öğretmenleri olduğu için farklı veli toplantılarına katılmaları gerektiğini söyledi.
Toplumda ön yargılar var
Temiz, ayrımcılıkla da karşılaştığına işaret ederek şunları kaydetti:
“İnsanların kafasında belirli resimleri var. Çok çocuklu anneyim ancak bağımsız ve ayakları yere basan kadınım. Bu onların ön yargılarına uymuyor. Öyle bir toplumda yaşıyoruz ki sadece yabancı düşmanlığıyla uğraşmıyoruz, büyük aileler için de kolay değil. Çok çocuklulara karşı ön yargı var. Buna yabancı olman da dahil oluyor. Çocuk parasından dolayı çocuk yapıldığı söyleniyor. Bugün bile bunları duyuyorum. Buna gülüyorum.” ifadesini kullandı.
Temiz daha önce kaldıkları bir daireden, ev sahibi ile çok çocuklu olduklarından dolayı yaşanan tartışmalar sonucu zorla çıkarıldıklarını belirtti.
Alman hükümetinden çok fazla yardım almadıklarını, sadece altızlardan sonra Malik Musa adlı son çocuğuna hamile kaldığında sağlık sigortasının evde yardım eden bir kişi gönderdiğini anlatan Temiz, çocuk doğduktan sonra yardımın kesildiğini, gençlik dairesinin ise yardımda bulunmadığını kaydetti.
Temiz, dönemin Berlin Eyaleti Başbakanı Klaus Wowereit’in altızların hamiliğini üstlendiğini anımsatarak yardım alabilmek için Wowereit’a mektup gönderdiğini ancak kendilerine verilen cevapta Wowereit’in hamiliğini üstelendiği çocuklarla bir kez buluştuğunu ve başka yardım yapılmayacağının ifade edildiğini anlattı.
Dördüzü olan bir aileye gençlik dairesinin yardım ettiğini bildiğini belirten Temiz, “Alman aile olsaydık çok farklı olurdu diyorum her zaman.” dedi.
Çocuklar küçükken daha çok bedenin yorulduğunu söyleyen Temiz, büyüdüklerinde ise okul veya notlar gibi sorunlarla ilgilenmek gerektiğinden psikolojik olarak yorgunluk yaşadığını aktardı.
“Eşim benimle hep Türkçe konuşuyordu”
Temiz, çocukların küçük yaşta Türkçe öğrenmelerine önem verdiklerini ancak şimdi evde Almanca konuştuklarını ifade etti.
Kendisinin de Türkçe öğrendiğini söyleyen Temiz, “Eşim benimle hep Türkçe konuşuyordu. Ben hiçbir şey anlamıyordum. Bütün gün Türkçe konuşuyordu. Öyle Türkçe öğrendim.” bilgisini paylaştı.
Temiz, altızlar 2,5 yaşındayken Türkiye’ye Samsun’daki köye, akrabaların çocukları görmek istemesi sebebiyle gittiklerini belirterek daha sonraki yıllarda ise maddi olarak tatile gitmenin mümkün olmadığını, geçen yıl için bir plan yaptıklarını ancak oraya da yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgınından dolayı gidemediklerini anlattı.
Gelecekteki hayalinin torun sevmek olduğunu vurgulayan Temiz, “İnşallah çok torunlarımız olacak. Hepsini seveceğim. Çocukları şimdiden alıştırıyorum. ‘Sen eşinle gezeceksin, sinemaya gideceksin ben çocuklara bakacağım’ diyorum. Biz sinemaya veya yemeğe gidelim siz çocuklara bakın’ diye kimseye söyleyemedik. O yüzden çocuklara ‘ben torunlara bakacağım siz gezersiniz’ diyorum.” ifadelerini kullandı.
Eşiyle hiç yalnız başına dışarıda yemek yemediğini söyleyen Temiz, “Bize öyle bir şey lazım değil. Buna önem vermiyoruz. Hep çocuklara bakıyoruz. Akşam çocukları yatırdıktan sonra ‘Elhamdülillah yaşıyoruz’ diyoruz. Televizyon açıp çay içeriz, yetiyor bize.” şeklinde konuştu.
Temiz, hayatıyla ilgili bir kitap yazacağını sözlerine ekledi.