Almanya’da Olaf Scholz başbakanlık görevine başlarken, üç partili koalisyon hükümetini ekonominin Kovid-19 krizinden çıkışını yönetmek, yüksek enflasyon, tedarik darboğazları, iklim değişikliğiyle mücadele, enerji dönüşümü, dijitalleşme, yüksek kiralar gibi zorlu bir ekonomi gündemi bekliyor.
Almanya tarihinde Helmut Kohl’dan sonra en uzun süre başbakanlık yapan ikinci siyasetçi olan Angela Merkel, görevini 2018’den bu yana Başbakan Yardımcılığı ve Maliye Bakanlığı yapan Scholz’a devretti.
Uzmanlar, Şansölye Angela Merkel’in son 16 yılda Almanya’yı etkileyen birçok krizi iyi yönetmesine rağmen, Avrupa’nın en büyük ekonomisindeki bazı derin yapısal sorunları çözmeyi başaramadığını belirtiyor.
Merkel döneminde Kovid-19 krizi öncesi yaşanan ekonomik büyüme ve bütçe fazlasına rağmen, Almanya’nın kamu altyapısının ihmal edildiği ve eskiyen altyapıya çok az yatırım yapıldığı ifade ediliyor.
Ayrıca Merkel, ülkedeki konut piyasası ve yoksul ailelerinin çocuklarına eğitimde fırsat eşitliği sağlanamaması meselelerini çözememesinin yanı sıra dijitalleşme ve iklim değişikliğiyle mücadelede ilerleme sağlayamadığı için eleştiriliyor.
Öncelikli konu Kovid-19 krizinden çıkışı yönetmek
Ülkede 16 yıl süren Merkel döneminin tamamlanmasının ardından yeni dönemi şekillendirecek yönetim Scholz başbakanlığında göreve başlarken, Merkel’den zor bir dönemde başbakanlığı devralan Scholz için en büyük zorlukların başında her birinin kendi gündemi ve önceliği olan koalisyon ortakları Sosyal Demokrat Partisi (SPD), Yeşiller Partisi ve Hür Demokrat Parti (FDP) arasındaki siyasi farklılıkları yönetmek bulunuyor.
Ekonomide ise iklim değişikliğiyle mücadele, yüksek enflasyon, tedarik darboğazları, enerji dönüşümü, dijitalleşme, yüksek enerji fiyatları, Alman sanayisinin rekabetini artırılması, ve yüksek kiralar gibi konular üç partili koalisyon hükümetinin karşılaşacağı zorlukların başında geliyor.
Ekonomiyi daha yeşil hale getirme, nüfusun yaşlanmasıyla azalan iş gücüne istikrar kazandırma ve Almanya Merkez Bankasına (Bundesbank) yeni başkan atanması da yeni hükümetin ekonomide yapılacaklar listesinde.
Almanya’nın Kovid-19 salgınının neden olduğu krizden çıkışını yönetmek ise yeni hükümetin karşılaşacağı ilk zorluklardan biri olarak öne çıkıyor.
Berlin yönetimi, Omicron varyantıyla 18 milyondan fazla aşısıza sosyal yaşamda kısıtlamalar getirirken, aşı zorunluluğunun hayata geçirilmesi de yeni hükümette tartışma konularından biri. Salgının başlangıcından bu yana, FDP, sert kısıtlamalar yerine kişisel hak ve özgürlükleri savunurken, nüfusu korumak için Kovid-19 kısıtlamalarında üç parti arasında bir dengenin kurulması gerekiyor.
Daha yeşil ekonomi ve Kovid-19 borçlarının yeni borçlanmaya gitmeden ödenmesi
Alman ekonomisini “daha yeşil” hale getirmek ve “dijitalleştirmek” yeni hükümeti bekleyen zorlu konular arasında yer alıyor.
Merkel liderliğindeki önceki hükümet, sürdürülebilir ulaşım ve enerjiye geçiş gibi önemli iklim koruma önlemlerinden kaçtığı için yıllardır eleştiri yağmuruna tutuldu.
Almanya, Merkel döneminde, iklim dostu ulaşım yerine ihracat geliri yüksek otomobil endüstrisini korumayı tercih etti. Hükümet, 2045 yılına kadar net sıfır karbon emisyonuna ulaşma ve 2030 yılına kadar Almanya’nın enerjisinin yüzde 80’ini yenilenebilir kaynaklardan sağlamasını planlıyor.
Dünyanın en önemli otomobil üretim merkezlerinde birisi olan ülkede trafiğe kayıtlı yaklaşık 500 bin elektrikli otomobil bulunurken, hükümet 2030’e kadar yollarda en az 15 milyon elektrikli araç görmeyi hedefliyor.
Bu hedef, 9 yıl içinde Almanya’nın yollarında neredeyse 30 kat daha fazla elektrikli otomobil olması anlamına geliyor. Uzmanlar bunu ve iklim hedeflerini başarmanın zor olduğunu belirtirken, yeni hükümetin bunun için yeni politikalar belirlemesi gerektiğini vurguluyor.
FDP “daha yeşil ekonomiye” dönüşümü vergileri artırmadan veya Almanya’yı daha fazla borca sokmadan yapılmasını savunuyor. Yeşiller partisi de ekonominin daha yeşil olması için daha fazla teşvikler sağlanarak harcama yapılmasını öneriyor. Alman ekonomisinin daha rekabetçi hale gelmesi de tüm partilerin ortak hedefi olurken, Kovid-19 krizinde yüksek borçlanması yeni ekonomi yönetiminin endişeleri arasında.
Kovid-19 krizinde borçlar arttı
Almanya Federal İstatistik Ofisi’nin (Destatis) verileri, Kovid-19 krizine karşı hayata geçirilen finansman tedbirleri için Alman federal ve eyalet hükümetlerinin borçlanmasının arttığını ortaya koyuyor.
Almanya’nın kamu borcu, bu yılın ikinci çeyreğinde ilk çeyreğe göre 46,3 milyar avro artarak yaklaşık 2 trilyon 256 milyar avroya çıktı. Kamu borcu, Kovid-19 öncesi, 2019’un sonuna göre de 358 milyar avro arttı.
Hükümetin bu yıl yaklaşık 100 milyar avroluk yeni borçlanma planı ile 2020-2022 dönemindeki toplam borçlanması 470 milyar avroya ulaşacak.
Yüksek enflasyon endişe kaynağı
Almanya’da son dönemde yükselişe geçen enflasyon da yeni hükümetin endişelendiği konulardan. Ülkede ekim ayında yüzde 4,5 olarak hesaplanan yıllık enflasyonun, enerji fiyatları ve salgının etkisiyle kasımda yüzde 5,2’ye yükselerek son 29 yılın en yüksek seviyesine ulaştığı dikkati çekiyor.
Almanya’da tüketici için alışılmadık derecede yüksek enflasyon iyice hissedilirken, fiyat artışının Avrupa Merkez Bankası (ECB) Başkanı Christine Lagarde gibi merkez bankacıların ve ekonomistlerin çoğunun savunduğu “geçici” olacağı görüşüne dair şüpheler de artıyor.
Bir asır önce Weimar Cumhuriyeti’nde (1918-1933 dönemi) görülen ve tüketicilerin satın alma gücünü çökerten hiper enflasyondan dolayı “enflasyon” Almanya’da her zaman hassas bir konu olarak görülüyor.
Yeni Başbakan Scholz, “Fiyatlar analistlerin beklediği gibi yavaşlamazsa, bir şeyler yapmak zorundayız.” değerlendirmesinde bulunurken, yeni Maliye Bakanı Christian Lindner de enflasyon konusunda endişeli olduğunu, maliye politikasının yüksek enflasyonu hesaba katması gerektiğini savunuyor.
Lindner, enflasyonu çok dikkatli takip ettiklerini belirterek, yeni hükümetin enflasyon konusunda istikrarı savunacağını vurguluyor. Aynı zamanda FDP Genel Başkanı olan Lindner’in Almanya’nın yeni hükümetinin maliye politikasında enflasyon konusunda nasıl bir yol izleneceğine dair bilgi vermediği dikkati çekiyor.
Tedarik darboğazları ihracata dayalı ekonomiyi olumsuz etkiliyor
Almanya ekonomisi Kovid-19 salgınında 4. dalgadan olumsuz etkilenirken, devam eden tedarik darboğazları üretim ve perakende satışlarda baskı oluşturuyor.
Uzmanlar, Alman sanayisindeki sipariş defterlerinin dolu olmasına rağmen, hammadde ve mikroçip gibi malzemelerdeki darboğazlar nedeniyle fabrikalarda üretimin tıkandığını belirtiyor. Çip kıtlığı dolu sipariş defterlerine rağmen aylardır Alman otomobil üreticilerinin üretimlerini baskılıyor.
Tedarik darboğazları, Kovid-19’da 4’üncü dalga ve yüksek enflasyona dair endişeler reel perakende satışları olumsuz etkiliyor. Almanya’nın, bu yılın üçüncü çeyreğinde gerçekleştirdiği binek otomobil ihracatının, tedarik darboğazlarının etkisiyle 2020’nin aynı dönemine göre yaklaşık yüzde 17,2 gerilediği kayıtlarda yer alıyor.
Merkezi Berlin’de bulunan Alman Ekonomik Araştırmalar Enstitüsü (DIW) de, Alman ekonomisinde tedarik darboğazlarının devam etmesiyle ivme kaybı yaşandığını belirterek, bu yılın son çeyreğinde Gayrisafi Yurt içi Hasıla’nın (GSYH) daralacağı öngörüsünde bulunuyor.
Almanya’da hükümetin, 27 Ekim’de bu yıl için daha önce yüzde 3,5 olarak açıklanan resmi büyüme beklentisini Kovid-19 salgınının kalıcı etkileri ve tedarik zincirindeki sıkıntılardan dolayı aşağı yönlü revize ederek yüzde 2,6’ya çektiği biliniyor. 4 trilyon avroluk bir ekonomi için alışılmadık derecede güçlü büyüme görünümünün, temel olarak Kovid1-9 salgını nedeniyle baz etkisinden kaynaklandığı belirtiliyor.
Almanya Ekonomi ve Enerji Bakanlığı ise tedarik darboğazlarının daha “yerleşik” hale geldiğini ve bunun gelecek yıla kadar Alman sanayisini baskı altında tutacağını bekliyor.
Bundesbank ise Alman ekonomisinin üretim için ara mal ve çalışan eksikliği ile Kovid-19 salgınında yeni kısıtlamaların etkisiyle “durgunluğa doğru yol aldığını” belirtiyor.
Ekonomistler, tedarik darboğazlarına ek olarak, Kovid-19 salgınında 4. dalgaya yönelik endişelerin artması ve Kovid-19’un Güney Afrika’da ortaya çıkan yeni varyantının hızlı bir ekonomik toparlanma umudunu baskıladığına dikkati çekiyor.
Almanya dijitalleşme de G20’nin gerisinde
Berlin merkezli Avrupa Dijital Rekabetçilik Merkezi tarafından 2 Eylül’de yayınlanan “Dijital 2021 Raporu”, Almanya’nın dijitalleşme konusunda G20 ülkeleri içinde 18’inci sırada yer aldığını ortaya koyuyor.
G20 ülkeleri arasında sadece Japonya ve Hindistan, dijitalleşme Almanya’dan daha kötü durumda.
Hükümetin fiber optik kablo ile hızlı internet sağlama hedefi yavaş ilerlerken, ülkenin 5G mobil iletişimin genişlemesinde de diğer batılı ülkelere göre geride kalması dikkati çekiyor.
Ayrıca Almanya’nın yaklaşık 100 bin bilişim uzmanına ihtiyacı bulunuyor.
Çip kıtlığı
Almanya’nın güçlü otomotiv sanayisi, yeni iklim standartları, yapay zeka, otomatik sürüş ve elektrikli araç teknolojileriyle bir dönüşümden geçerken, son yıllarda otomobil endüstrisinde çığır açan teknolojilerin Çin ve ABD’den gelmesi Alman kamuoyunda tartışma konusu.
Alman otomotiv sektörü, toplam katma değerin yüzde 5’ini oluşturuyor. Ülkede istihdamın yüzde 3’ü de otomotiv sektöründen sağlanırken, Kovid-19 kriziyle ortaya çıkan çip kıtlığı otomotiv sektöründe üretim kesintilerine neden oluyor.
Ifo’ya göre otomobil şirketleri arasında eylülde ayında başta çip olmak üzere hammadde tedarikinde zorluk yaşayanların oranı yüzde 97 seviyesinde.
Alman otomotiv sanayisi, yarı iletken ve diğer bileşenlerin eksikliği nedeniyle Kovid-19 krizinin ardından üretimi artırmak için mücadele ederken, çip ve diğer endüstriyel bileşenlerin kıtlığı bu yıl ülkede ekonomik toparlanmayı engelliyor, yöneticileri ve politika yapıcıları tedarik hatlarını yeniden düşünmeye ve özellikle çip konusunda Asya ve ABD’li tedarikçiye olan bağımlılığı azaltmaya çalışmaya zorluyor.
Çip kıtlığının gelecek yıla kadar sürmesi beklenirken, Almanya diğer Avrupa ülkeleriyle ittifaklar kurarak, kıtada çip fabrikalarının inşasını ve çip inovasyon eko sistemi için kamu teşvikleri veriyor.
Nüfus yaşlanıyor, ekonomik büyüme olumsuz etkileniyor
Almanya Federal İstatistik Ofisi (Destatis) verilerine göre, 83 milyon 155 binlik nüfusuyla AB’nin en kalabalık üyesi olan Almanya’nın nüfusu uzun yıllardır “düşük doğum oranları ve dengesiz göçün” ardından giderek yaşlanıyor.
Almanya’da yaşlı nüfusun artması, çalışan genç nüfusun karşılaması gereken emeklilik sistemi ile sağlık sistemi için yükün artması anlamına gelirken, yaşlanan nüfus nedeniyle Alman ekonomisi her yıl yüz binlerce nitelikli göçmene ihtiyaç duyuyor.
Destatis projeksiyonunda, ülkede emeklilerin sayısının 2035 yılına kadar yüzde 22 artarak 20 milyona yükseleceği öngörülüyor. Almanya, nüfusun yaşlanmasıyla küçülen bir iş gücü ile karşı karşıya kalırken, Merkel hükümeti Alman iş dünyasından kamu emeklilik sisteminde reform yapmak ve göç yasasını daha esnek hale getirmek için daha fazla adım atma çağrılarını büyük ölçüde görmezden geldiği aktarılıyor.
Ülkede emekli olma yaşı 2031 yılına kadar kademeli olarak 65’ten 67’ye yükseltilirken, yaş sınırının 2042’ye kadar 68’e çıkarılması da tartışılıyor.
Yaşlanan nüfusun ekonomik büyümeye etkisi konusunda Almanya düşünce kuruluşlarından uyarılar gelmeye devam ediyor. Almanya’nın önde gelen ekonomi enstitülerinden Kiel Dünya Ekonomisi Enstitüsü (IfW), 24 Eylül’deki değerlendirmesinde Avrupa’nın en büyük ekonomisine sahip Almanya’da demografik değişimin ekonomik büyümeyi yavaşlattığına dikkati çekti.
Enstitü tarafından yapılan analizde “Almanya yaşlanıyor, iş gücü piyasasını etkiliyor ve ekonomik güce mal oluyor” değerlendirmesi yer alırken, yaşlanan nüfusun büyüme hızını 2026’da yüzde 0,9’un altına düşüreceği öngörülüyor. Analizde, “Bu, potansiyel büyümenin uzun vadeli ortalaması olan yüzde 1,4’ün 0,5 puan altında olacağı ve ülkenin büyüme potansiyelin üçte birinden fazlasını kaybedeceği anlamına geliyor.” ifadeleri yer alıyor.
Ülkede istihdamın 2023’de 46 milyonun biraz altında zirve yapmasının beklendiğine yer verilen analizde, 2023’ten sonra emekli olacak insanların işe yeni başlayanlardan daha fazla olması bekleniyor. Daha fazla göç ve iş gücü piyasasına daha yüksek katılım oranının demografik değişimin etkisini azalttığı fakat durduramadığı vurgulanan analizde, “2026’dan itibaren Almanya, her yıl tahmini olarak 130 bin çalışma çağındaki kişiyi kaybedecek.” değerlendirmesi dikkati çekiyor.
Uzmanlar, yurt dışından daha fazla göç, ebeveynlerin iş piyasasına katılımını artırmak için daha iyi çocuk bakım hizmetleri ve yaşlıları mümkün olduğunca uzun süre çalışır durumda tutmak için daha esnek çalışma süresi modelleri ile bu sorunun hafifletilebileceğini belirtiyor.
Yüksek konut fiyatları siyasileri çözüm arayışına yöneltiyor
Kovid-19 nedeniyle konut fiyatları ve kiraların rekor artış kaydettiği Almanya’da insanların “ev sahibi” olma umudu giderek azalıyor. Yükselen fiyatlara karşın devam eden protestolar siyasileri çözüm arayışına yöneltiyor.
Başkent Berlin’de ortalama kiraların 2010 yılından bu yana yüzde 86 artış gösterdiği dikkati çekiyor.
Konut fiyatlarının 2020’de yüzde 11 artış kaydettiği Berlin’de, kiraların ise son 5 yılda yüzde 43 arttığı biliniyor. Artan kiralar, nüfusun sadece yüzde 17,4’ünün ev sahibi olduğu kent için büyük bir sorun olmaya devam ediyor.
Ev fiyatları ve kiralardaki artışlarla daha fazla harcanabilir gelir kiralara giderken, vatandaşlar yeni hükümetten konut fiyatlarının ve kiralarının artmaması için eylemler bekliyor.