Resmi Gazete’de yer alan karara göre, 2005’te İstanbul Pendik’te yağmurlu havada aracıyla seyir halinde olan kişi, yol kenarındaki su birikintisi nedeniyle bariyerlere çarparak kaza yaptı.
Kaza tespit tutanağına göre yolun bakım ve onarımından sorumlu olan Karayolları Genel Müdürlüğü yüzde 75, sürücü ise yüzde 25 kusurlu bulundu.
Bunun üzerine başvurucular, maddi ve manevi tazminat davası açtı. Dava kapsamında alınan adli tıp raporunda kaza sonucu sürücüde yüzde 23, yanındaki yolcuda ise yüzde 32 beden gücü kaybı meydana geldiği tespiti yer aldı. Raporda ayrıca Karayollarının yüzde 25, sürücünün yüzde 75 kusurlu olduğu belirtildi.
Davaya bakan mahkeme, 2009’da görevsizlik kararı verdi. Bunun üzerine idare mahkemesinde tam yargı davası açıldı.
Yargılama sonucu idare mahkemesince, aracın sürücüsüne maddi tazminat ödenmesine hükmedildi. Sürücü ve yolcu adına açılan manevi tazminat talebi ise reddedildi.
Kararın temyiz edilmesi üzerine Danıştay, manevi tazminat talebinin reddini onadı.
Bunun üzerine kaza yapan araçtaki sürücü ve yolcu, 2017’de Anayasa Mahkemesine idarenin hizmet kusurundan kaynaklanan manevi zararların tazmin edilmemesi nedeniyle kişinin maddi ve manevi varlığının korunmaması hakkının, yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle de makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürerek bireysel başvuru yaptı.
Başvuruyu değerlendiren Anayasa Mahkemesi, makul sürede yargılanma hakkının ihlali başvurusunun kabul edilemez olduğuna, kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkının ise ihlal edildiğine hükmetti. Yüksek mahkeme, ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere dosyanın ilgili idare mahkemesine gönderilmesine karar verdi.
Anayasa Mahkemesinin kararında, Anayasa’nın 17. maddesinde herkesin, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip olduğu ifade edildi. Kararda, maddi ve manevi varlığın korunması hakkının, öncelikle devletin kişilerin maddi ve manevi varlığına keyfi olarak müdahale etmemesini gerektirdiği belirtildi.
Başvuru konusu olayda hizmet kusurunun bulunduğuna işaret edilen kararda, başvurucu sürücü ve yolcunun beden gücü kaybına uğradığının sabit olduğu anlatıldı. Kararda, “Başvurucuların yaşadıklarının etkisiyle manevi olarak yıpranmadıklarını söylemenin somut olaya uygun düşmeyeceği açıktır.” ifadesi kullanıldı.
Kararda, şu ifadeler yer aldı:
“Başvuruya konu davada idarenin hizmet kusurunun olduğu kabulüne rağmen bu kusurdan kaynaklanan manevi zararın gideriminin sağlanmadığı, dolayısıyla mahkemenin bu yönüyle kişinin maddi ve manevi varlığının korunması hakkı bakımından yeterince özenli bir yargılama yapmadığı ve yargısal denetimde de bu hususun dikkate alınmadığı kanaatine varılmış olup bu nedenle kişinin maddi ve manevi varlığının korunması hakkı bakımından devletin pozitif yükümlülüğünün yerine getirildiğinin kabul edilemeyeceği sonucuna ulaşılmıştır.”