Beş yıl önce, bir Saraybosna romanı “Cüda” isimli ilk kitabını yayınlayan, ardından da bu yıl “Annemin Coğrafyası” ile “Camera Obscura” adlı romanı okurların beğenisine sunan yazar Halil İbrahim İzgi, “Şehirler müthiş öğretmenler müthiş yol arkadaşları. Her gittiğimiz şehirde muhakkak bir şeyler öğreniyor ve öğretiyoruz. İnsan ruhunun o zamana kadar gizli kalmış yerleri farklı şehirlerde ortaya çıkabiliyor. Bu sadece Batı veya gelişmiş olarak tanımlanan ülkeler değil, Somali’de de olabiliyor bu.” dedi.
Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesinden mezun olan ve çalışma hayatına dergi editörü olarak başlayan İzgi, ABD ve Almanya’da iletişim, dijital kültür ve pazarlama üzerine birçok araştırmaya imza attı.
Farklı kurumlarda iletişim yöneticiliği görevlerinde bulunan İzgi, AA muhabirine yazarlık hayatına ilişkin açıklamalarda bulundu.
“Kaşiflik hissi beni motive etti”
Halil İbrahim İzgi, edebiyat hayatının annesinden duyduğu türkülerle başladığını dile getirerek, babasının aldığı kitaplarla bu yolculuğun devam ettiğini söyledi.
Denizli’nin ardından İstanbul’a geldikten sonra, ortaokuldayken birçok müze gezdiğini belirten İzgi, “Bu süreçte hayatı pek çok yönüyle kavramaya çalıştım. Kavrarken de beslendiğim birçok kaynak oldu. Bunlar kitaplar, müzeler, zaman zaman gezme, bazen farklı coğrafyalar, bazen atlaslar oldu. Elbette farklı atlaslardan dünyanın değişik ülkelerini gezerek oralara yönelik bir ‘kaşiflik hissi’ beni motive etti diyebilirim. Sanatın kendisinin de zaten bir yolculuk olduğundan yola çıkacak olursak besleyici bir süreç.” diye konuştu.
İzgi, gittiği her şehirde tuttuğu notlardan da yazı hayatını beslediğine işaret ederek, şöyle devam etti:
“Şehirler müthiş öğretmenler müthiş yol arkadaşları. Her gittiğimiz şehirde muhakkak bir şeyler öğreniyor ve öğretiyoruz. İnsan ruhunun o zamana kadar gizli kalmış yerleri farklı şehirlerde ortaya çıkabiliyor. Bu sadece Batı veya gelişmiş olarak tanımlanan ülkelerde değil, Somali’de de olabiliyor bu. Gördüğünüz güzel, lezzetli bir yemeğin hikayesinin peşinden koşarken, aslında size o kadar da yabancı olmadığını, Afrika’nın ortasında tattığınız bir yemeğin aslında damak tadımıza yakın bir şey olduğunu ve bunun da çok mantıklı bir sebebi olduğunu görebiliyorsunuz. Ama hayret etmek, doğal yollardan beslenmek, zihni beslemek, merak ettiğimiz şeyler için Doğu ülkeleri, şehirleri size daha fazla imkanlar sunuyor.”
“İlhamımı annemden aldım”
Annesinden gördüklerini kitaplarına yansıttığını ifade eden İzgi, “Evimizde bir Balkan türküsü, Rumeli türküsü söylenirdi. Bin yıldır Denizli’de yaşayan bir aileyiz, o coğrafyalarda şahsi olarak bir bağımız yok. Dolayısıyla ben neden annemin oraları, Yahya Kemal’i neden bu kadar çok sevdiğini, Kerkük türkülerinde neler olduğunu merak ettim. Kerkük’e gitmek nasip olmadı ama Erbil’e gittiğimde Kerkük türkülerini çok yakın bir coğrafyada dinleme imkanım oldu ve gittiğim her coğrafyayı aslında annemle birlikteymiş gibi gezdiğimi fark ettim. Annem ve babamla sadece Bosna Hersek’e gitmek nasip olmuştu.” dedi.
Halil İbrahim İzgi, annesinin Osmanlı coğrafyası içerisindeki kültürlere hayran bir şahsiyet olduğunu ve bu kültürleri de benimseyip kendini öyle yetiştirdiğini anlatarak, şunları kaydetti:
“Annemin her yere kendi gözüyle bakan ve orada bizimle kültürel, tarihi gönül anlamında hangi bağlar varsa onları bulmaya çalışan bir gözü var. Evimizin içine taşan türküler de benzer şekildeydi. Dolayısıyla annemin coğrafyası aslında bütün dünyayı kapsıyor. (Annemin Coğrafyası kitabında da) bir anne gözüyle dünyaya nasıl bakacağımızı, birlikte nasıl yaşayabileceğimizi tavsif etmeye çalışıyorum. Çünkü tanımlamaların eksik, düşmanlıkların fazla, anlaşmazlıkların mutlak kabul edildiği bir dünyada yaşıyoruz. Ben alternatif bir bakış geliştirmeye çalıştım. İlhamımı annemden aldım. Farklı gazete ve dergi yazılarından oluşuyor. Farklı dönemsel yayımlardaki bu yazıları yazarken, aslında annemin coğrafyasını tarif ettiğimin farkında değildim. Daha sonra fark ettim ve bu benim için de bir anlamda kendimi keşfetme yolculuğuydu. Annemin coğrafyasını (okurlarla) paylaşmak istedim.”
“Hayata tutunmaya çalışan insanlara bir borcum olduğunu düşünüyorum”
Eserlerinde sosyal ve güncel konulara değindiğinin altını çizen İzgi, “Her şeyden önce yazmaya çalışırken kendimi şanslı hissediyorum. Çünkü yazamayan, derdini anlatamayan insanlar var. Ben onların yerine bir şeyler söylüyorsam mutlu hissediyorum. Hayata tutunmaya çalışan insanlara bir borcum olduğunu düşünüyorum. Yazabiliyorsak veya ne yapabiliyorsak onlar için yapmalıyız. Bu bizim insanlık görevimizdir. Yani sanatı bir tarafa koyup da yücelik atfedecek değilim.” ifadelerini kullandı.
İzgi, Suriye’de yaşananlara da hiçbir zaman kayıtsız kalmadığını ve İdlib ile Halep’e birçok kez gittiğini belirterek, şu değerlendirmelerde bulundu:
“Her defasında farklı bir hikaye biriktirdim. ‘Camera Obscura’ adlı kitabım da biraz buradan kaynaklanıyor ve isterdim ki bütün sinemacılar, edebiyatçılar, şairler oraya gelsinler ve gördüklerini eserlerine yansıtsınlar. Çünkü gazete haberlerinden geriye bir şey maalesef kalmıyor. İki gün sonra hafızamız yok oluyor. Bundan 50 sene sonra ‘Suriye’de neler yaşanmıştı’ denildiğinde geriye sadece rakamlar kalacak. Bu benim kanıma dokunuyor açıkçası. Ahlaki olarak anlatmak şeklinde bizim bir sorumluluğumuz var. Gazeteciler bunları bir ölçüde yapıyorlar. Ama edebiyatın bunu çok fazla görebildiğini düşünmüyorum.
“Dünyada maalesef hikayeniz yoksa yaşamıyorsunuz”
Tutunabileceğimiz tek yer insanların yürekleri. Oralardan bir şey inşa edebiliriz. Bunu yapmanın yolu da kelimeler. Ben yazarak, bir miktar olsun hepimizin üstündeki bu sorumluluğu kaldırabilmek için bir şeyler yapabilirsem kendimi mutlu hissediyorum gerçekten. İnsanlar bir şeyler yaşıyorlar ve seslerini duyuramıyorlar. Birkaç kötü örnek nedeniyle bütün mülteciler karalanabiliyor bir anda. Çünkü hikayeleri yok. Dünyada maalesef hikayeniz yoksa yaşamıyorsunuz. Bu nedenle hikayelerini anlatamayanların hikayelerini anlatmaya çalışmak öncelikli görevlerimiz arasındadır.”
Güncelden kopuk olan edebiyatı ve sanatı, anakronik ve naftalin kokulu bir şey olarak tanımlayan İzgi, güncel olana da bütünüyle esir olunmaması gerektiğinin altını çizdi.
İzgi, geçmişin de edebiyat ve sanatta aynı derecede önemli olduğunu ifade ederek, “Osmanlı’yı ya da Endülüs’ü doğru okumamız gerektiğini düşünüyorum. O zamanı yeniden canlandırmamız mümkün değil. Tarih geriye doğru akmıyor. Ama sahip oldukları, insanlara vadettikleri temel değerleri, önermeleri bugün hala yaşatmamız mümkün. Sadece mümkün değil, aslında gerekiyor.” şeklinde konuştu.
Eserlerinde metinlerarasılık tekniğine sıklıkla başvurduğunu da dile getiren Halil İbrahim İzgi, “Özellikle sevdiğim yazarlara başlıklarda sıklıkla selam vermeyi, onlardan bazı kelimeler ödünç almayı seviyorum. Taşıdığım duygudaşlığı, aldığım ilhamın bir şekliyle teşekkürünü göstermek için okuru da çok sıkmamak kaydıyla bunu yapıyorum. Farklı sanat dallarına da ilgi duyuyorum. Örneğin fotoğraf beni çok etkiliyor. Çünkü fotoğraf üzerine düşünmeye başladığımızda o bir andır, bir karedir. Ama onu sayısız defa sayfalarca belki ciltlerce okuyabilirsiniz.” ifadelerini sözlerine ekledi.
İz Yayıncılık’tan okurlarla buluşan “Annemin Coğrafyası” kitabı, Üsküp’ten Tebriz’e, Travnik’ten Bakü’ye çizilen sınırları aradan kaldırıyor ve okuruna yeni bir harita sunuyor.
“Camera Obscura” adlı romanda ise Halep’te başlayan İbrahim’in hikayesi, İstanbul’a uzanan bir yolculukla anlatılıyor.