Kirli havanın doğurganlık üzerindeki sağlık etkilerine ilişkin endişeleri derinleştiren söz konusu bu yeni araştırmada, hava kirliliğine maruz kalmanın tüp bebek tedavisinden sonra canlı doğum şansını önemli ölçüde azaltabileceği ortaya kondu.
Hava kirliliği insan sağlığına yönelik en büyük tehditlerden biri olarak kabul edilirken ve Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından yapılan açıklamada bu kirliliğin 2019 yılında 6.7 milyon kişinin ölümüne neden olduğu açıklanmıştı. Açıklanan bulgularda mikroskobik kurum partiküllerinin akciğerlerden kan dolaşımına geçtiği ve vücuttaki her organa taşınarak kalp hastalıkları, mide kanserleri ve bunama riskini arttırdığı gösterilirken kirliliğin aynı zamanda zekâdaki düşüşle de ilişkilendiriliyor.
Araştırmacılar söz konusu bu çalışmada, Avustralya’nın Perth kentinde 8 yıl boyunca yaptıkları çalışmada bin 836 hastadan 3 bin 659 dondurulmuş embriyo transferi üzerinde hava kirliliğinin etkisini analiz ettiler. Sonuçların PM10 olarak bilinen ince partikül madde seviyeleriyle bağlantılı olup olmadığını izleyen araştırmacılar, genel canlı doğum oranı transfer başına yaklaşık yüzde 28 olduğunu saptadı. Ancak başarı oranının, yumurta toplama işleminden önceki iki hafta içinde kirleticilere maruz kalma durumuna göre değişiklik gösterdiği araştırmada, canlı doğum olasılığı, maruziyetin en yüksek çeyreği ile en düşük çeyreği karşılaştırıldığında yüzde 38 oranında azaldığını ortaya koydu.
Doğum uzmanı ve jinekolog Dr. Sebastian Leathersich, “Bu, yumurtaların gelişimi sırasında ve embriyo transferi ile erken gebelik döneminde kirletici maruziyetinin etkilerini ayrı ayrı analiz etmek için dondurulmuş embriyo transfer döngülerini kullanan ilk çalışmadır” diyerek bu sayede kirliliğin yumurtalar üzerinde mi yoksa gebelik erken döneminde mi etkili olduğunu değerlendirebildiğini açıkladı.
‘Güçlü bir negatif korelasyon var’
Leathersich, konuya ilişkin yaptığı açıklamasında, “Yumurta toplanmasından önce en yüksek düzeyde partikül madde hava kirliliğine maruz kalan kadınların dondurulmuş embriyo transferinden sonra bebek sahibi olma ihtimalinin, en düşük düzeylere maruz kalanlara kıyasla üçte bir oranında daha düşük olduğunu gözlemledik” dedi.
Leathersich bulgarda ayrıca kirliliğin yalnızca gebeliğin erken dönemlerini değil, yumurta kalitesini de olumsuz etkilediği gösterdiğini vurguladı.
Araştırmacılar, hava kirliliğinin olumsuz etkisinin, çalışma dönemi boyunca genel olarak ‘mükemmel’ hava kalitesine rağmen gözlemlendiğini belirtirken Leathersich, “Dünyanın olağanüstü hava kalitesine sahip ve çok az günün kirlilik için uluslararası kabul görmüş üst sınırları aştığı bir bölgesinde bile, hava kirliliği miktarı ile dondurulmuş embriyo transfer döngülerindeki canlı doğum oranı arasında güçlü bir negatif korelasyon var” cümlelerini kaydetti.
‘İklim değişikliği ve kirlilik insan sağlığına yönelik en büyük tehdit’
Araştırmacılar Human Reproduction dergisinde yayımlanan bu son çalışmada, hava kirliliğinin üreme sağlığı üzerindeki riskinin altını çizdi.
Leathersich yaptığı açıklamayı, “İklim değişikliği ve kirlilik insan sağlığına yönelik en büyük tehditler olmaya devam ediyor ve insan üremesi de bundan muaf değil. Kirleticilere maruz kalmanın en aza indirilmesi, halk sağlığı açısından temel bir öncelik olmalıdır” cümleleri ile tamamladı.
Londra Queen Mary Üniversitesi’ndeki grubu hava kirliliği partiküllerinin plasentada bulunduğuna dair kanıtları ortaya çıkaran Prof. Dr. Jonathan Grigg, konuya ilişkin açıklamasında şu cümleleri kaydetti:
Araştırmacılar bir sonraki çalışmada kirleticilerin neden olumsuz bir etkiye sahip olduğunu anlamak için hücreleri doğrudan incelemeyi planladıklarını aktardı.