Türk Havacılık ve Uzay Sanayii (TUSAŞ) bünyesinde “baş test pilotu” olarak görev yapan Arif Ateş, AA muhabirine yaptığı açıklamada, yaklaşık 14 yıldır TUSAŞ’ta görev yaptığını söyledi.
Test pilotu olarak hava araçlarının testlerini icra ettiklerini belirten Ateş, bu süreçte bir test pilotunun çok az göreceği ilk uçuş deneyimleri yaşadığını ifade etti. Ateş, şöyle konuştu:
“Bunun birincisini Gökbey helikopterimizle yaşadık 2018’de. T-625, daha sonra Cumhurbaşkanı’mız tarafından ismi verildi, Gökbey oldu. Yakın zamanda yerli motorumuzu Gökbey helikopterimize entegre ettik, onun da ilk uçuşunu yapmak kısmet oldu. Son olarak yeni, büyük taarruz helikopterimiz. Yeni gündeme geliyor, pek bilinen bir platform değildi. Bunun da ilk uçuşunu yapmak kısmet oldu. Henüz ismi yok. Sanıyorum Sayın Cumhurbaşkanı’mız tarafından verilecektir. Biz helikopterlerimize numara veriyoruz başlangıçta. Bunun numarası T-925. “T” Turkish-TUSAŞ diyebilirsiniz. 9 kaç ton olduğunu, 2 motor sayısını, 5 de kaç palli olduğunu gösterir. Bu şekilde yola çıktık ama Silahlı Kuvvetlerimizin ihtiyaçları, istekleri doğrultusunda biraz daha büyüdü, 11,5 tona çıktı helikopterimiz ve dünyanın en büyük helikopteri oldu. Şu anda uzunluk açısından dünyanın en büyük taarruz helikopteri olduğunu söyleyebiliriz.”
Güvenlik güçlerinin ihtiyaçlarını karşılayan, yurt dışına da ihraç edilen ATAK helikopterinin 5 ton olduğuna işaret eden Ateş, “Bu onun abisi, ‘ağır abi’ diyoruz, 11,5 ton. Mühimmat kapasitesi olarak da yeni helikopterimiz onun 3-4 katı. Oldukça büyük. Bu bambaşka bir helikopter oldu.” dedi.
İlk uçuş kararı böyle verildi
TUSAŞ’ta 3 kere ilk uçuş deneyimi yaşadığını dile getiren Arif Ateş, daha tasarım aşamasında gövde dizaynı, aviyonikler, kokpit dizaynı, kaldırabileceği ağırlık, hava aracının tüm sistemlerine yönelik tasarım mühendisleriyle detaylı çalışmalar yürüttüklerini anlattı.
Bir helikopterin nasıl tasarlanması gerektiğini, operasyonel imkan kabiliyetlerini geçmiş tecrübelerden bildikleri için mühendislerle beraber tasarım süreçlerini yönettiklerine dile getiren Ateş, şu bilgileri verdi:
“Tasarımdan sonra helikopter üretiliyor ve yer testlerine başlanıyor. Parçaların üretilme aşamasında yapısal testler ayrı bir süreçte devam ediyor. Helikopter bir bütün olarak üretim hattından çıktıktan sonra bize geliyor. Helikopteri alıyoruz, ilk uçuşa hazırlıyoruz. Yer testleri için büyük bir binamız var, çatısı açılabiliyor. Orada gece-gündüz test yapma imkanına sahibiz. Helikopteri o binanın içerisine alıyoruz, yere bağlıyoruz kalın zincirlerle. Üzerindeki bütün dataları mühendislerimiz anlık gözlemliyorlar. Orada ilk motor çalıştırmasını yapıyoruz. Helikopter birçok sistemin bir araya geldiği kompleks bir makina ve bu sistemlerin hepsi dönüyor. Bunların uyum içerisinde çalışması lazım. Dolayısıyla bunun yerdeki testlerinin çok iyi yapılması lazım. Ayrıca yere bağlı olarak maksimum güçlerle uçuşta üzerine gelebilecek güçleri de tatbik ediyoruz ki herhangi bir problem varsa yerde kendisini belli etsin. Dolayısıyla uçuştan önce test planımız çerçevesinde yaklaşık 11,5 buçuk saatlik test yaptık. Sonra da ‘Evet bu helikopter ilk uçuşa hazırdır.’ dedik. Helikopterimizi uçuş hattına çıkartıp motor çalıştırma yaptıktan sonra ilk uçuşa götürdük.”
İlk uçuşta neler yaşandı?
Arif Ateş, 28 Nisan’daki ilk uçuşta oldukça heyecanlı anlar yaşandığını ifade ederek, şöyle konuştu:
“Hava koşulları da çok müsait değildi. Rüzgar, yağmur vardı. Bir yandan hava koşullarını kollarken bir yandan yerde kalan son testlerimizi yaptık dışarıda. Öğleden önce başladığımız faaliyet birkaç yer, motor çalıştırması, susturma, yerdeki testlerin bitirilmesi şeklinde öğleden sonraya kadar devam etti. Mühendisler tarafından geliştirilen helikopterin matematik modelinin yer aldığı simülatörde yoğun uçuşlar icra ettik. İlk uçuş profilini orada defalarca uçurduk. Birkaç tane yer çalıştırmasından sonra dedik ki ‘Evet biz bugün uçacağız.’ Tekrardan motor çalıştırdık. Başlangıçtaki düşüncemiz kısa bir uçuş icra etmekti. Ancak helikopterin durumuna göre, hover (asılı durma) durumuna göre biraz daha artırabileceğimizi değerlendirdik. Tekerleri yerden keserek ilk havaya kalkış anı inanılmaz heyecan verici bizim için de. Çok yoğun bir kalabalık bizi seyrediyordu. Genel Müdür’ümüz saatler öncesinden gelmiş uçuş hattında bekliyordu. Birçok üst düzey yönetici, birçok TUSAŞ çalışanı, mühendisler, teknisyenler, herkes uçuş hattına dolmuşlardı ve bizim havaya kalkışımızı bekliyorlardı. Helikopterimizin tepkileri verdiğimiz komutlara çok uyumluydu ve tekerleri yerden kestik. Yaklaşık 10-15 fitlerde stabil durduk. Helikopterlerin zaten uçuşu dediğimiz bu. Hover, en zor uçuşu. Çünkü bütün kumandalar orada uyum içerisinde. 15 fit hoverda oldukça stabil bir helikopterle karşılaştık. Son derece sarsıntısız, titreşimsiz. Bu kadar büyük ağırlığının aksine son derece hafif uçuşu, kumandaları ve biraz daha uçuşun profilini artırabileceğimizi değerlendirdik. Sağdan soldan dönüşler yaptık, sağa sola, ileri geri uçuşlar yaptık. Dolayısıyla açıkçası havaya kalktıktan sonra inmek istemedik. Ama ilk uçuşların da riski malum. ‘Daha fazla da uzatmayalım.’ dedik. Herkes de bizi bekliyor. İnsanlar gözyaşlarına boğulmuş, alkışlamaktan elleri acımaya başlamış dolayısıyla indik ve uçuşumuzu bu şekilde bitirdik.”
“Zarf açarak” ilerleyecek
Ateş, ilk uçuşta yaklaşık yarım saat havada kaldıklarını ve 20 bin fit yüksekliğe, 10 knot hıza ulaştıklarını bildirdi.
Bir helikopterin ilk uçuşundaki dünyada da genel kabul gören profilin bu olduğuna işaret eden Ateş, her bir test faaliyetinin “zarf açma” olarak nitelendirildiğini ve başarılı faaliyet sonrasında helikopterin bu zarf içerisinde emniyette uçabileceğinin ortaya konulmuş olduğunu belirtti.
Ateş, bundan sonraki süreçte her uçuşta daha da zarfı açarak, genişleterek helikopterin uçuş kabiliyetlerinin artırılacağını ifade etti. İrtifa ve hız limitlerinin artırılarak ilerleneceğini dile getiren Ateş, testler sonucunda tüm uçuşun icra edilebileceği zarfa ulaşılacağını kaydetti.
İlk uçuştan çıkan öneriler
Test pilotlarının platformları kullanırken “Senin bebeğin çirkin” diyebilmesi gerektiğini dile getiren Ateş, şöyle konuştu:
“Çünkü mühendisler bunu gerçekten kendi bebekleri gibi tasarlıyorlar. Her şeyini düşünüyorlar. Her detayı düşünüyorlar. Bizle de zaman zaman fikir alışverişleriyle tasarlanıyor. Ancak havaya kaldırdığınızda her şey değişiyor. Bizim görevimiz de doğru olmayan, yanlış uçuş karakteristiklerini tespit edip, mühendislerimize geri bildirimde bulunup, ‘bunları şu şekilde düzeltin’ demek. İlk uçuşta gözlemlediğimiz örneğin kumandaların yükleri biraz ağır. ‘Bunu biraz daha yumuşatın, hassas kumanda vermemi engelliyor.’ dedim. Dolayısıyla onların yüklerini azaltacaklar. Örneğin saykılık kumandasının ergonomisi birazcık geriye yapılmış. Onun biraz daha bileği rahatlatacak şekilde ileriye doğru alınması lazım. Pedal kumandalarında da yine birazcık sertlikler olduğunu gözlemledik. Bu, zaten başlangıçtan itibaren yapılacak, adım adım düzeltilerek gidilecek bir faaliyet.”
“Hayatımda uçtuğum en büyük helikopter”
Ateş, ATAK-2 helikopterini uçtuğu diğer platformlarla karşılaştırarak, şu değerlendirmelerde bulundu:
“Hayatımda uçtuğum en büyük helikopter. Bunun kadar büyük helikopterle uçmadım. Taarruz helikopter pilotluk geçmişim daha fazla. ATAK’ta çok uzun uçuşlarım oldu. 1500-2000 saatler civarında. Bütün testlerini yaptık. Kobra helikopterlerinde Silahlı Kuvvetlerde yoğun uçuşlarımız oldu. Bu helikopter artık zirve oldu benim için çünkü çok büyük. Gerçekten inanılmaz büyük bir helikopter. Başlangıçta bu kalkar mı acaba diye düşünürken havaya kalkınca da inanılmaz stabil durduğunu gördük. Çok stabil, motor-rotor entegrasyonu çok iyi, uyumu çok güzel. Bu cüssesine rağmen çok stabil, çok iyi bir helikopter.”
Kara havacılığının yıllardır böyle bir helikopterin özlemini duyduğuna işaret eden Ateş, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Ben de Silahlı Kuvvetlerde görev yaparken böyle bir helikopteri hep arzu ettim, istedim. Çünkü görev yaptığınız helikopterlerde sınırlı bir mühimmatla kalkıyorsunuz. Göreve gidiyorsunuz daha fazla etkili olabilmek için daha fazla, daha güçlü, daha çok mühimmat kapasitesine sahip helikoptere ihtiyacım var diyorsunuz. İç güvenlik harekatlarından dolayı taarruz helikopterine olan özlem ATAK’la başladı, 11,5 tonluk ağır sınıf taarruz helikopteriyle son buldu açıkçası. Bu helikopterin gerçekten dünyanın en iyi helikopteri olduğunu iddia ediyorum. 1500 kilogramlık mühimmat kapasitesine sahip. 30 mm topu, ‘flare’ı olacak. Kanatlarında 3 tane istasyon var. Buralara roket, hava-hava, havadan yere güdümlü füzeler, hatta bombalar takılabilecek. Helikopterin servis tavanı 20 bin fit olacak. Kokpit camları yanlar dahil zırhlı olacak. Hafif silah isabetine karşı koruyacak. Üzerindeki silahlar genelde uzun menzilli olacak. Pilotların hedef bölgesine girmeden uzaktan hedefi etki altına alabileceği 20 kilometrelere varan tanksavar füzelerimiz olacak. Roketsan tarafından üretilip entegre edilecek. Bundan sonraki süreçte uçuşlarını yapıp uçuş zarfını genişlettikten sonra artık silah, füze entegrasyonuna başlayacağız. Silahların testlerini yapacağız. Dolayısıyla Türkiye, TUSAŞ olarak ne kadar gurur duysak az. Bu helikopterimiz milletimize inanılmaz bir güç katacak.”
“Çirkin Kral yakıştırması da güzelmiş”
Ateş, ATAK-2 helikopterine yapılan “Çirkin Kral” yakıştırmasının hatırlatılması üzerine, başlangıçta bu yana “ağır abi” benzetmeleri olduğunu ve bu ifade ile helikopterin yer aldığı bir peç tasarladıklarını söyledi. Ateş, “Çirkin Kral da güzelmiş. Biz, tabii, bu tür isimlerin dışındayız. Helikopterimize yakıştırmalar yapılabilir bu çok doğal, güzel de olmuş ama tabii en son ismini Sayın Cumhurbaşkanı’mız verecektir. Gökbey örneğin çok güzel bir isim oldu. Milletimizden gelecek her türlü isme açığız. Çirkin Kral da diyebilirler, o da çok güzel. İsimler gelebilir.” dedi.
TUSAŞ’ın son dönemde helikopter, uçak, insansız hava araçlarında gurur verici işlere imza attığını vurgulayan Ateş, şunları kaydetti:
“Bu tarz ilkler, dünyada diğer şirketler, on yıllarda bir görülebilecek ilklerdir. İnanılmaz şanslıyız. Şirketimize minnettarız, milletimize, ülkemize minnettarız. Biz çalışmaya devam edeceğiz. Silahlı Kuvvetlerimizin ihtiyacı olan ürünleri üretmeye devam edeceğiz. Önemli olan kendi ürünlerimize sahip çıkmak. Biz yıllardır başkalarının helikopterleriyle uçtuk. Sevdik helikopterleri ama zamanı geldiğinde de size engel olabiliyorlar, durdurabiliyorlar veya parça ikmalini yapamadığınız zaman uçamıyorsunuz. Dolayısıyla bizim olmalı, öncelikle kendi ürünümüze sahip çıkmalıyız. Bundan sonra da daha güzel ürünler, üreteceğiz, yakında başka platformlar da gelecek.”