1 Ocak 2023’ten beri Genel Sekreter’in Yahudi Karşıtı, Müslüman karşıtı ve diğer dini hoşgörüsüzlük ve nefret suçları Özel Temsilcisi olarak görev yapan Guessel, Birleşmiş Milletler Genel Kurulunun Yeni Zelanda’nın Christchurch kentinde 15 Mart 2019’da yaşanan terör saldırısı nedeniyle 15 Mart’ı İslamofobi ile Mücadele Uluslararası Günü ilan etmesinin yıl dönümünde “Avrupa Kardeşliği” başlıklı makale yayımladı.
BM’nin geçen yılki kararına değinen Guessel, “Avrupa Konseyi olarak bu önemli gelişmeyi, uluslararası toplumun Müslüman karşıtı ırkçılık ve nefret ile Müslümanlara yönelik her türlü ayrımcılığa karşı mücadelede kararlı bir adımı olarak değerlendiriyoruz. Belirtmek isterim ki, burada Avrupa Konseyi’nde İslamofobi yerine ‘Müslüman karşıtı ırkçılık ve nefret’ kavramını kullanmayı seçtik çünkü İslamofobi siyasi bir terim olarak daha yaygın kullanılırken biz hukuki terimlere odaklanıyoruz.” ifadesini kullandı.
Guessel, Avrupa’nın insan hakları, özgürlükler, farklılıklar ve eşitliklere saygı duyulduğu sürece barış içinde olacağını belirterek, “Bu değerler, dini aidiyetlerine bakılmaksızın tüm Avrupalıları ilgilendiriyor. Hiç kimse dışlanmamalı, herhangi bir ayrımcılığa maruz kalmamalı ve tercihen bu tür sorunlar daha ortaya çıkmadan önlenmelidir.” değerlendirmesinde bulundu.
Müslümanların yüzyıllardır Avrupa’da yaşadığını hatırlatan Guessel, şöyle devam etti:
“Müslümanlar Avrupa’nın ayrılmaz bir parçasıdır. Diğer geleneksel Avrupa dinleri olan Hristiyanlık ve Yahudiliğe mensup olanlar kadar Avrupalılar. Kimse buna makul bir şekilde itiraz edemez. Bunlar sadece gerçekler. Aynı zamanda, Avrupa zenginliğimize katkıda bulunan büyük bir çeşitliliğe sahiptir ve üye devletlerimizdeki Müslümanlar ve Müslüman toplulukların tarihi de bu farklılıkları yansıtmaktadır. Bazı ülkelerde Müslümanlar geleneksel olarak nüfusun çoğunluğunu temsil ederken, diğerlerinde tarihsel olarak önemli Müslüman topluluklar varolagelmiş, bazı ülkelerde ise Müslüman topluluklar çok daha yakın zamanlarda kök salmıştır. Ancak üye devletlerimizin tamamında Müslümanların haklarının Müslüman olmayan Avrupalılarla aynı düzeyde güvence altına alınması ve korunması gerekmektedir.”
Guessel, diğer ırkçılık biçimleri gibi Müslüman karşıtı nefretin de hala varlık gösterdiğini, her türlü ırkçılık, nefret ve ayrımcılıkla mücadele gerektiğini vurgulayarak, bu tür ayrımcılığın Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde de yer aldığını, Avrupa Konseyi’nin kuruluşundan bu yana mücadeleyi sürdürdüğünü kaydetti.
Avrupa Konseyi bünyesinde Parlamenter Meclisi, Bakanlar Komitesi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Yerel ve Bölgesel Yönetimler Kongresi gibi organların bu çalışmalarda yer aldığını hatırlatan Guessel, ırkçılık ve ayrımcılıkla mücadeleyi ileri taşımak için 1993’te teşkilatın ilk Devlet ve Hükümet Başkanları Zirvesinde Irkçılık ve Hoşgörüsüzlüğe Karşı Avrupa Komisyonu (ECRI) kurulduğunu belirtti.
Guessel, şöyle devam etti:
“Ayrımcılıkla mücadele etmek için bunların neyi temsil ettiğini açıkça anlamamız gerekiyor. Avrupa Konseyi tarafından yayınlananlar da dahil olmak üzere çeşitli raporlar ve araştırmalar, Avrupalı Müslümanların genellikle isimleri, kıyafetleri ve gelenekleri nedeniyle damgalanma ve ayrımcılığa maruz kaldıklarını göstermektedir. Ulusal makamların çabalarına rağmen isimleri, Müslüman olabileceklerini düşündüren kişilerin istihdam edilmeme olasılığı hala çok daha yüksektir. Bu bağlamda Müslüman kadın ve kızların daha da büyük zorluklarla karşı karşıya olduğu görülmektedir. Başörtüsü takıp takmama tercihleri veya belirli meslekleri tercih etmeleri gibi nedenlerle sadece tüm kadınların yaşadığı eşitsizliklerden mustarip olma riskiyle karşı karşıya kalmamakta, aynı zamanda kendi topluluklarında ve genel anlamda algılanma biçimleriyle ilgili olarak da sorunlar yaşamaktadırlar. Müslüman kadın ve kızların haklarına saygı duymak, fırsat eşitliklerini sağlamak ve tercihlerini özgürce yapmalarını güvence altına almak önceliklerimiz arasında kalmalıdır.”
Guessel, Müslüman karşıtı nefretle mücadelede Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) de önemli katkılar sunduğunu, AİHM’nin her bireyi ayrımcılığa ve ırkçılığa karşı koruyan bir içtihat ve yargı geleneği oluşturduğunu, dindar, inançlı insanlara ve kutsal saydıkları kişilere hakaret edilmemesini veya aşağılanmamasını güvence altına aldığını ifade etti.
Avrupa Konseyi Genel Sekreteri Marija Pejcinovic Buric’in her türlü ayrımcılıkla mücadele etme konusundaki kişisel kararlılığı nedeniyle Yahudi Karşıtı, Müslüman Karşıtı ve diğer Dini Hoşgörüsüzlük ve Nefret Suçları Özel Temsilcisi Ofisi’ni kurduğunu kaydeden Guessel, bu kararın teşkilatın bu alandaki eylemlerini düzenlemek ve daha iyi koordine etmek, ayrıca çalışmalarını daha bilinir hale getirmek, yardıma ihtiyacı olanlara karşı daha özenli olabilmek ve hizmet edebilmek adına alındığını bildirdi.