AB ülkeleri, martta 2035’ten itibaren benzinli ve dizel motora sahip yeni otomobillerin satışını yasaklarken, otomobil üreticilerinin de 2035’e kadar karbon emisyonlarını sıfırlamasıını istedi. Böylece, AB ülkelerinde söz konusu tarihten itibaren karbon emisyonuna yol açan benzinli ve dizel de dahil içten yanmalı motora sahip yeni otomobil satışı yapılamayacak.
Fitch Group analistleri, Avrupa’nın elektrikli araç piyasası, şarj ağı yatırımları ve hükümet politikalarına yönelik düzenledikleri briefingte, AA muhabirinin sorularını yanıtladı.
Fitch Solutions kuruluşu olan BMI Otomotiv ve Altyapı Araştırma Birimi Başkanı Anna-Marie Baisden, Avrupa’da elektrikli araç satışlarının 2023’teki 3 milyon adet seviyesinden 2032’de 11,8 milyona kadar ulaşmasını ve böylece üç kattan fazla artış kaydetmesini beklediklerini söyledi.
Elektrikli araç satışlarında bu dönemde yıllık ortalama yüzde 15 büyüme öngördüklerini ifade eden Baisden, “Elektrikli araçların Avrupa araç piyasasındaki penetrasyonunun 2024’te yüzde 20’ye ve 2032 itibarıyla yüzde 50’ye ulaşmasını bekliyoruz. Ancak, bu büyüme hızı Avrupa’nın 2035 itibarıyla yeni içten yanmalı motorlu araçları kullanımdan kaldırılması hedefini riske atıyor. Elektrikli araçların penetrasyonunun 2030’lardaki yüzde 50 seviyesinden, 2035 itibarıyla dizel ve benzinli araçların tamamen kaldırılmasını sağlayacak şekilde büyük bir sıçrama yapmasının zor olacağını düşünüyoruz.” diye konuştu.
Baisden, özellikle Kuzey Amerika’da elektrikli araç sektöründeki yatırımlara ilişkin erteleme veya askıya alma eğiliminin Avrupa’da görülmediğini ve yavaşlayan talebe rağmen yatırımların sürdüğünü kaydetti.
Elektrikli araç girdi maliyetleri, konvansiyonel araçlara kıyasla hala yüksek
Avrupa’da 2022’nin ikinci yarısı ile bu yılın ilk yarısında toplam 40 milyar dolarlık yatırım yapıldığı bilgisini veren Baisden, piyasaya sağlanan teşviklerin yatırımların devam etmesinde etkili olduğunu aktardı.
Baisden, süren yatırımlara ve artan satışlara rağmen elektrikli araçlara yönelik talepte zayıflama olduğuna dikkati çekerek, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Geçen yıllarda çok güçlü ve salgın nedeniyle bastırılmış olan talebin, yavaşlamaya başladığını görüyoruz. Yüksek faiz oranları elektrikli araç pazarının büyümesi önünde bir bariyer, özellikle bu araçların satışlarının ağırlıklı olarak finansmana dayalı ilerlediği pazarlarda. Ayrıca, dünyada genel olarak ekonomik büyümedeki yavaşlamanın 2024’e ilişkin görünümümüzdeki risklerden biri olacağını düşünüyoruz. Ekonomik görünüm, işletmeleri ve tüketicileri doğrudan etkiliyor. Maliyet dinamiklerinin de tüketiciler ve üreticiler için önemli olacağını düşünüyoruz çünkü konvansiyonel araçlara kıyasla, elektrikli araçların girdi maliyetleri hala çok yüksek. Almanya gibi bazı kilit pazarlarda (tüketiciye yönelik) teşviklerin geri çekildiğini görüyoruz ve tüm bu dinamikler elektrikli araç pazarının büyümesini etkiliyor. Avrupa beğensin ya da beğenmesin, Çinli markaların pazara girişi tüketici açısından iyi bir fiyat avantajı sağlayacaktır ama bu noktada da 2024’ten itibaren devreye girecek ticaret vergilerinin fiyatları yükselteceğini unutmamak gerekiyor.”
“Temiz enerji teknolojilerinde kullanılan metallerin arzında uzun vadede belirsizlikler fazla”
Fitch Ratings Avrupa, Orta Doğu ve Afrika (EMEA) Doğal Kaynaklar ve Emtialar Birim Başkanı Angelina Valavina ise elektrikli araç ve yenilenebilir enerji teknolojileri ekipman üretimine ilişkin arz ve talep dengesini değerlendirdi.
Bu sektörlerin kobalt, lityum, nikel ve bakır gibi metalleri yoğun şekilde kullandığını dile getiren Valavina, “Bu metaller için talep oldukça yüksek ve tedarik tarafının bu talebe cevap vermesi gerekiyor. Bu yüzden, orta vadede arza ilişkin bir belirsizlik yok ancak uzun vadede çok fazla belirsizlik mevcut.” dedi.
Valavina, kobalt arzın yeterli olduğunu ancak kobalt madenciliğinin yüzde 70’inin Kongo Demokratik Cumhuriyeti’nde yapıldığını ve yaklaşık aynı oranda kobaltın Çin’de rafine edildiğini belirtti.
Kobalt arzında bu kapsamda “yüksek bağımlılık riski” olduğunu kaydeden Valavina, lityum arzının ise bol olduğunu söyledi.
Valavina, şu anda dünyadaki lityum talebinin yüzde 20 seviyesinde elektrikli araç piyasasından kaynaklandığını ifade ederek, “Ancak orta vadede lityum talebinin yüzde 90’ı elektrikli araçlardan gelecek. Lityum arzı bol ama üretimi ve piyasaya tedariki devam etmeli. Bu açılardan, elektrikli araçlar ve temiz enerji teknolojilerinde kullanılan metallerin arzına ilişkin uzun vadede belirsizlikler hala yüksek, arzı karşılamak için atılacak adımlar ve bu adımların maliyetlerinin ne olacağı önemli. Temiz enerji dönüşümünde kullanılan metaller için talep güçlü şekilde artacak ancak bunun hızını söz konusu teknolojilerin gelişimi ve hükümetlerin enerji dönüşümüne yönelik politikaları belirleyecek. Artan talebi karşılamak için madencilerin arzı sağlamak için harekete geçmesi gerekiyor.” şeklinde konuştu.
Temiz enerji teknolojileri ve söz konusu metallere talep artarken petrol talebinin 2030’a kadar zirve yapacağını ve sonrasında düşüşe geçeceğini öngördüklerini ifade eden Valavina, Avrupa’daki petrol ve doğal gaz şirketlerinin bu alanlarda yatırımlarını artırdıklarını ancak düşük karbon projelerinin şirketlerin yıllık yatırım bütçesinin yüzde 20 ila 30’unu oluşturması gerektiğini sözlerine ekledi.
“Şarj ağı işletmecileri ölçek ekonomisinden yararlanmak için birleşiyor”
Elektrikli araç şarj altyapısındaki gelişmeleri değerlendiren Fitch Ratings Altyapı ve Proje Finansmanı Direktörü Vittorio Carelli de elektrikli araç satışlarındaki hızlı artış ve Avrupa Birliği’nin emisyonları düşürme hedeflerine bağlı olarak, elektrikli araç şarj altyapısının odak noktası haline geldiğini anlattı.
Avrupa Otomobil Üreticileri Birliği verilerine göre bu alanda beklenen yatırımın 280 milyar avroyu bulabileceğini söyleyen Carelli, bu çapta büyük bir yatırımı gerçekleştirmek için elektrikli araç şarj altyapı piyasasında finansman ihtiyacını artıracağını dile getirdi.
Carelli, artan taleple birlikte elektrikli araç şarj altyapısı pazarında iki farklı iş modelinin oluştuğunu belirterek, “Bunlardan ilki elektrikli araç şarj altyapısı operatörünün bir alan tedarikçisiyle uzun vadeli kira sözleşmesi imzaladığı alt imtiyaz modeli. İkincisi ise lokasyon sahibinin altyapının kurulumu ve operasyonundan sorumlu olduğu direkt operasyon modeli. Bu iki modelin piyasada ağırlık kazandığını görüyoruz. Ayrıca, bu endüstride son zamanlarda bazı şirket satın alma ve birleşmeleri görüyoruz. Daha küçük çaplı şarj ağı işletmecileri, ölçek ekonomisinden yararlanmak amacıyla daha büyük bir işletme ağı oluşturmak için birleşiyorlar.” değerlendirmesinde bulundu.