Resmi Gazete’de yer alan karara göre, İstanbul merkezli bir firmanın Afyonkarahisar’daki fabrikasında işçilerden yarısından fazlasının üyesi olduğu Şeker-İş Sendikası, 2014 yılı TİS için Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına başvuru yaptı.
Bakanlık, yaptığı inceleme sonucu sendikanın TİS için yeterli üyeye sahip olduğunu tespit etti.
Tespitin ardından iş yeri, İstanbul 24. İş Mahkemesi ve Afyonkarahisar İş Mahkemesine yetki tespiti davası açtı. Açılan iki davanın Afyonkarahisar İş Mahkemesinde birleştirilmesi kararı sonrası mahkeme, 10 Nisan 2015’te asıl davanın süresinden sonra açılmış olması nedeniyle reddine, İstanbul’dan birleşen dosyanın ise hukuki yarar yokluğundan reddine hükmetti.
Kararın temyiz edilmesi üzerine Yargıtay, asıl davanın zamanında açıldığını kararlaştırdı ve yerel mahkemenin kararını bozdu.
Bozma kararı sonrası yeniden yargılama yapan Afyonkarahisar İş Mahkemesi, 28 Nisan 2016’da yetki tespitine konu işletmenin merkezinin İstanbul’da bulunduğunu gerekçe göstererek yetkisizlik kararıyla dosyayı İstanbul İş Mahkemesine gönderdi. Yargıtay, iki iş yerinin tek bir iş yeri olarak kabul edilmesi gerektiğine hükmederek yetkisizlik kararını kaldırdı.
Tekrar yargılama yapan Afyonkarahisar İş Mahkemesi, 2018’deki kararıyla yetki başvurusunun Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına yapıldığı tarihte iş yerindeki 141 işçiden 78’inin Şeker-İş üyesi olduğuna ve TİS yapma yeterliliğe sahip olduğuna hükmetti. Bu karar Yargıtay tarafından aynı yıl içinde onandı.
Sendika, sendikal haklarını kullanamadığını belirterek AYM’ye bireysel başvuru yaptı.
Yüksek Mahkeme, sendikanın başvurusunun kabul edilebilir olduğuna, sendika hakkının ihlal edildiğine ve başvurucuya 25 bin lira manevi tazminat ödenmesine hükmetti.
Karardan
AYM’nin kararında, 2014’teki yetki tespitine itiraza ilişkin dava sürecinin 2018’de sonuçlandığı, söz konusu zaman zarfında 6356 sayılı Kanun’un 43’üncü maddesinde belirtilen, “İtiraz, karar kesinleşinceye kadar yetki işlemlerini durdurur” ibaresi nedeniyle 4 yıl boyunca iş yerinde işçilerin TİS hakkını kullanamadığı bildirildi.
Kararda, sendikanın yetkili sendika olmak için ilgili mevzuat hükümlerinde yer alan koşulları taşıdığının idari ve yargısal makamlarca tespit edildiği aktarıldı. Ayrıca yetki tespiti davasıyla kararın onanması arasında geçen 4 senelik zaman zarfında sendikanın iş yerinde işçileri temsil etme, işçi sayısını arttırarak sosyal ve finansal kaynaklarını güçlendirme gibi haklarından yoksun bırakıldığı belirtildi.
Söz konusu başvuruda önemli olan hususun, sendika hakkının kullanımının sağlanmasına yönelik hukuki uyuşmazlığın çözümlenmesi amacıyla açılan davanın sürüncemede bırakılmaması olduğu vurgulanan kararda, bu türden bir yargılamanın sürüncemede bırakılmasının, telafisi mümkün olmayan zararlara yol açabileceği, tek başına devletin pozitif yükümlülüğünün ihlali anlamına gelebileceği ifade edildi.
Kararda, sendika hakkının hem sendikayı hem de işçileri etkileyen iki tarafının olduğu, kanun koyucunun yargılamada kısa süreler benimsemesinin de hakların hızlı ve etkin bir şekilde kullanılmasının sağlanması gayesini taşıdığı belirtildi. Söz konusu hassasiyetlerin korunması bakımından da yargı makamlarının önlerine gelen uyuşmazlıkları kanunda öngörülen süreleri aşmadan hızlı bir şekilde incelemeleriyle mümkün olabileceği kaydedildi.