Türkiye Basım Yayın Meslek Birliği (TBYM) tarafından bu yıl altıncısı düzenlenen, “İstanbul Publishing Fellowship 2021″in odak ülkesi Azerbaycan seçildi. “Odak Ülke” teması altında Türkçenin ne denli köklü bir dil olduğunu tanıtmak ve uluslararası bir ilgi uyandırma amacıyla programda, Azerbaycan yayımcılığı konu edilecek.
Programa Azerbaycan’dan katılacak olan Anar Rızayev,, AA muhabirine Azerbaycan ve Türk edebiyatından örnekler vererek, çevirinin önemini anlattı.
Rızayev, Azerbaycan edebiyatının çok kapsamlı bir alan olduğunu ve bu alanın, Türkiye ile Azerbaycan’ın edebi abidesi olan Dede Korkut eserleriyle başladığını söyledi.
Azerbaycan edebiyatı içerisinde yüzyıllar boyunca Nizami’den başlayarak, Şah İsmail, Fuzuli, Molla Penah Vakıf, Mirza Fatali Ahundzade, Molla Nasrettin, Celil Memmedguluzade, Mirza Alakber Sabir ve Hüseyin Cavid gibi birçok usta kalemin ortaya çıktığına dikkati çeken Rızayev, “Çok isterim ki, Türkiye’de Azerbaycan edebiyatı daha geniş kapsamlı tanınsın, daha geniş ölçüde bilinsin.” ifadesini kullandı.
“Azerbaycan edebiyatı ne yazık ki, bütün dünyada tanınan bir edebiyat değil”
Anar Rızayev, Azerbaycan edebiyatından diğer dillere daha çok çeviri yapılması gerektiğini vurgulayarak, şunları kaydetti:
“Her edebiyatın ayrı bir yeri vardır. İsterim ki, Azerbaycan edebiyatını tüm dünyada tanısınlar. Batı edebiyatı daha çok tanınıyor. O dilleri kullanan insanlar daha çok diye. Mesela İspanyol dili bütün Latin Amerika’da, Güney Amerika’da konuşuluyor. İspanyol dilinde yazan yazarlar dünyada daha çok tanınıyor. İngilizce, Fransızca yazan yazarlar da dünyada daha çok tanınıyor. Bu bakımdan Azerbaycan edebiyatı ne yazık ki, bütün dünyada tanınan bir edebiyat değil. Bununla beraber bizim de yazarlarımızın eserleri Doğu ve Rus dillerine çevrildi.”
Edebiyat alanında kaleme aldığı birçok eserinin Türkçeye çevrildiğini de aktaran Rızayev, “Hem basılı eserler hem de dramaturji eserler, makaleler, denemeler yazdım. Basılı eserlerimin hepsi Türkçeye çevrildi. Türkiye’de 15’ten fazla kitabım basıldı. Ama isterdim ki, makalelerim, hatıralarım da Türkiye’de basılsın, başka yazarların da eserleri Türkiye’de yayınlansın.” dedi.
Rızayev, bugün hayatta olmayan yazar İlyas Efendiyev’in “Geriye Bakma Goca” adlı romanının, İsa Hüseynov’un “Tütek Sesi” ile “Saz”, Sabir Ahmedli’nin “Yamaçda Nişane” ve Isi Melikzade’nin “Kuyu” eserlerinin Türkçe’ye çevrilmesini arzu ettiğini dile getirerek, “Hayatını kaybetmiş büyük şairlerimizden Mikayıl Müşfik’in ve Ali Kerim’in de kitaplarının Türkiye’de basılması iyi olabilir. Elekber Salahzade, İsa İsmayılzade ve Nusret Kesemenli bunlar da hayatını kaybetmiş çok yetenekli yazarlar. Çok isterdim ki, bu insanların da kitapları Türkiye Türkçesiyle basılsın.” diye konuştu.
“Halkların birbirini tanıması için en iyi köprü edebiyattır”
Azerbaycan Yazarlar Birliğinin bir tercüme merkezi olduğunu söyleyen Rızayev, şöyle devam etti:
“Bu tercüme merkezinde biz başka dillerden de eserler çeviriyoruz. Ama bizim dilimizin bu dillere tercüme edilmesi, bu tercümelerin kaliteli olması için bu dilleri iyi bilen yazarların olması lazım. Onlarla irtibat kurmalıyız ki, bu da her zaman kolay olmuyor. Türkiye’yle böyle bir irtibatımız var. Rusya’yla da var. Ama edebiyatımızı daha geniş duyurabilmek için, Batı ülkeleriyle de böyle irtibatlara ihtiyacımız var.”
Rızayev, sürekli ileriye doğru bakmak gerektiğini ifade ederek, “Kamilliğin sınırı yoktur. İyi işler oldukça daha iyi işler de olur. Bundan tahminen 40 yıl evvel, Türkiye’ye ilk gelişimde çok üzülmüştüm. Türkiye’de Amerika’nın 10. derece yazarlarının kitapları yer alırken, Azerbaycanlı bir kişinin dahi kitabı basılmamıştı. Bu 40 yılda çok şey değişti. Çok fazla kitabımız Türkiye’de basıldı. Elbette biz isteriz ki, Türk edebiyatı da Azerbaycan’da daha çok basılsın. Aynı zamanda Azerbaycan edebiyatı da Türkiye’de daha geniş kapsamda okurlara ulaşsın.” temennisinde bulundu.
Edebiyatın devletler arasındaki ilişkilerdeki rolüne de değinen Rızayev, şu değerlendirmeleri yaptı:
“Halkların birbirini tanıması için en iyi köprü edebiyattır. Musikinin de tiyatronun da resim sanatının da ilmin de siyasetin de rolü var. Ama en kolay yol edebiyattır. Çünkü edebiyat insanı tanıtır. Bir halka başka bir halkın insanını tanıtır. Bence kültürel hayatta edebiyat birinci yerdedir, halklarının birbirini tanıması, birbirleriyle ünsiyet kurması noktasında. Benim hep dediğim bir söz var, onu yine tekrar etmek isterim. ‘Ülkeler arasında sınırları devletler ve siyasetçiler kurar, edebiyatçılar ve sanat adamları da bu setleri yıkar. Halkları birbirine onlar yakınlaştırır.’ İlk köprüleri kuranlar edebiyatı kuranlardır.”
“44 günde biz 30 yılın hasretini giderdik”
Rızayev, Türk edebiyatından da sevdiği isimleri aktararak, sözlerini şöyle sürdürdü:
“(Türk edebiyatı) Yunus Emre’den başlayıp Karacaoğlan’a, Pir Sultan Abdal’a, Aşık Veysel’e geçerek çok büyük bir edebiyat. Tabii ki yazılı edebiyatta da Nazım Hikmet’i çok severim, şahsını da tanıdım. Yaşar Kemal’in nesrini, Aziz Nesin’in nesrini. Ataol Behramoğlu’nu, Azerbaycan’ın dostlarından olan Yavuz Bülent Bakiler’i. Ben mesela sağ kesimden olan Necip Fazıl Kısakürek’i de çok yüksekte görürüm. Onun ‘Otel Odalarında” adlı şiiri var, o şiirden ilham alarak ben ‘Otel Odası’ adlı uzun bir hikaye yazdım. O hikayenin başındaki epigrafım Necip Fazıl Kısakürek’in sözleriydi. Büyük şairlerden biri de Fazıl Hüsnü Dağlarca’dır. Çok sevdiğim bir diğer şairlerden biri Orhan Veli. Yani Türk edebiyatından birçok insanı severek okuyorum.”
Rızayev, Türk halkına teşekkür ederek, “Bizim tarihimizde çok önemli bir hadise gerçekleşti. 44 günde biz 30 yılın hasretini giderdik. Azerbaycan’ın işgal olmuş topraklarını Ali Başkumandan (İlham Aliyev) rehberliğiyle azad eyledik. Türkiye’yi de her zaman yanımızda gördük. Türkiye bize ruh verdi. Türkiye bize ilham oldu. Manevi destek verdi. Ben Türk halkına ve hükümetine, Türkiye’nin cumhurbaşkanına Azerbaycan yazarları adına, tüm aydınlarımız adına derin teşekkürlerimi iletiyorum.” şeklinde konuştu.
Usta edebiyatçı, Kültür ve Turizm Bakanlığının desteklediği, Anadolu Ajansının Global İletişim Ortağı olduğu, bu yıl salgın koşulları sebebiyle hibrit bir yapıda gerçekleştirilecek İstanbul Publishing Fellowship’in ilk gün programında konuşmacı olarak yer alacak.