Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati, Capital, Ekonomist ve Start Up dergileri tarafından Sakarya’nın Sapanca ilçesinde düzenlenen Uludağ Ekonomi Zirvesi’nde yaptığı konuşmada, ülkenin önünü açan, fikir ve deneyim paylaşımına imkan sunan benzeri platformların ilerleyen dönemde artmasını temenni etti.
Nebati, 2008 küresel finansal krizi, ardından Kovid-19 salgını ve son olarak da Rusya-Ukrayna savaşıyla başlayan enerji krizi nedeniyle 21. yüzyılın tarihe belki de “krizler çağı” olarak geçeceğine işaret ederek Nebati, salgın gibi hızla yayılıp tüm insanlığı etkisi altına alan türden krizlerin beraberinde çeşitli yapısal dönüşümlere neden olduğunu söyledi.
Böylesine kriz ve dönüşümlerin yaşandığı çağda sorunları aşabilmek için her zamankinden farklı politika ve yöntemler geliştirilmesinin büyük önem kazandığını vurgulayan Nebati, bu anlayışla geçen hafta İstanbul’da Ekonomik Dönüşüm Zirvesi’nde dünyanın dört bir yanından saygın akademisyenlerle bir araya geldiklerini hatırlattı.
Nebati, akademisyenlerle gerçekleştirdikleri istişarelerde, mutabık kaldıkları konulardan birinin de salgın sonrası dünyanın Türkiye’ye önemli fırsatlar sunduğu yönünde olduğunu aktararak, “Sayın Cumhurbaşkanımız liderliğinde, son 20 yılda gerçekleştirdiğimiz mega altyapı yatırımlarının da sağladığı büyük avantajla ülkemizin yeni dönemde bölgesel tedarik merkezi olarak öne çıkma potansiyelinin çok yüksek olduğunu değerlendirdik. Oluşan bu tarihi fırsat karşısında ülkemizde uyguladığımız ekonomi politikalarının, gelişmekte olan diğer ülkeler için de model teşkil edebileceğini çok sayıda zirve katılımcısı ayrı ayrı vurguladı. Esasen bu tablo; bizim yatırım, istihdam, üretim ve ihracat odaklı büyüme stratejimizin, yani Türkiye Ekonomi Modeli’mizin de ne kadar doğru zamanda atılmış hayati adım olduğunu bir kez daha ortaya koydu.” diye konuştu.
Kimi çevrelerin, bu dönüşüm sürecinde uygulanan politikaları neredeyse ideolojik saplantı düzeyinde eleştirdiğini dile getiren Nebati, ancak tüm dünya küçülmeye giderken yüksek oranlarda büyüyen Türkiye ekonomisinin, rekor seviyelerde artış gösteren istihdam ve ihracat rakamlarının, dünya ekonomilerinden pozitif yönde ayrışma sağlayarak öngörülerini haklı çıkardığını vurguladı.
“Üretimimizi ve ihracatımızı artırmaya devam ediyoruz”
Nebati, toplumların sahip olduğu dinamik yapının zaman içinde sürekli değiştiğini, ihtiyaçlar, öncelikler, hedefler ve bunlara bağlı olarak uygulanan ekonomi politikalarının da farklılaştığına dikkati çekerek, diğer bazı ülkelerin, geleneksel politikaları, kabul görmüş ana akım ekonomi politikalarını sorgulamaya ve kendilerine özgü koşullara göre farklı politika setlerini devreye almaya başladıklarının altını çizdi.
Bakan Nebati, “Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliğinde, küresel konjonktürü de gözeterek yarının daha güçlü Türkiye’sini inşa etme yolunda, rotamızı insanımızın işinden ve aşından, ülkemizin büyümesinden ve güçlenmesinden yöne çizdik.” dedi.
Geçmişe dönüp bakıldığında 18. yüzyılda ortaya çıkan sanayi devriminin tüm dünyada dönüştürücü kritik eşik olduğunu, bu dönüşüme ayak uyduranların bugünün gelişmiş ülkeleri konumuna geldiğini anlatan Nebati, “Bugün de aynı şekilde kritik bir eşiğin önündeyiz. Endüstriyel ekonomilerin giderek bilgi ekonomisine dönüştüğü, firmaların uluslararası pazarlarda rekabetçi olabilmek için her alanda inovasyon yapmaları ve teknolojiden faydalanmalarının elzem hale geldiği bir süreçten geçiyoruz. Politika ve uygulamalarımıza yön tayin ederken tüm bu dönüşümleri de mutlak surette göz önünde bulundurarak adımlarımızı atıyoruz.” şeklinde konuştu.
“İhracatımız 2021 yılında yüzde 33 oranındaki artışla cumhuriyet tarihimizin rekorunu kırdı”
Nebati, mevcut küresel kriz ortamının negatif etkilerini en aza indirecek politikaları hızla hayata geçirmenin tüm ülkeler için önem kazandığını vurgulayarak, şöyle devam etti:
“Nitekim salgın döneminde, mali kısıtlar nedeniyle birçok ülke vatandaşlarını desteklemek ya da yatırımlarını sürdürmek arasında tercih yapmak zorunda kaldı. Ancak bizler ülkemizde hem vatandaşımızın yanında olduk hem de yatırımlarımıza hız kesmeden devam ettik. 2020 yılında, dünya ekonomisi daralırken, bizler yüzde 1,9 büyümeyi başardık. 2021 yılındaysa ekonomimiz yüzde 11,4 ile hem 12 yıllık kesintisiz büyüme sürecini devam ettirdi hem de son 50 yılın en yüksek büyüme rakamına ulaştı. Böylece ülkemiz birçok yüksek gelirli ülkenin büyüme oranlarını da ikiye katladı. Bu yılın ilk 6 ayında da yüzde 7,5 büyümeyi başardık. Salgının ardından Rusya-Ukrayna savaşının neden olduğu enerji krizi nedeniyle Avrupa’da özellikle enerji yoğun birçok sektörde fabrikalar kapanırken bizler üretimimizi ve ihracatımızı artırmaya devam ediyoruz.
İhracatımız 2021 yılında yüzde 33 oranındaki artışla cumhuriyet tarihimizin rekorunu kırdı. Böylece Türkiye, küresel ölçekte ilk 30 büyük ihracatçı ülke içinde ihracatını en çok artıran 6. ülke oldu. Bu 6 ülkeye baktığımızda, Rusya, Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan ve Brezilya enerji ve emtia ihracatları sayesinde bu sıralamada yer alırken, Türkiye’nin sanayi ağırlıklı ürünlerle bu sıralamaya girmesi gerçek bir başarıdır. Bu yılın ocak-eylül döneminde de ihracatımız yüzde 17 oranında artarak mevcut konjonktüre rağmen güçlü artışını sürdürmeye devam etti. Üretimdeki ve ihracattaki güçlü performansımızı istihdam rakamlarında da gözlemlemek mümkün. Toplam istihdamımızı salgın dönemine kıyasla yaklaşık 5,3 milyon kişilik artışla 2022 yılı temmuz ayı itibarıyla yaklaşık 30,6 milyon kişiye çıkardık. Bu istihdam sayısı da cumhuriyet tarihimizde yine bir rekor anlamına geliyor.”
Salgın ve savaş sonrası dönemde şekillenen yeni dünya düzeninde çıkan fırsatları Türkiye Ekonomi Modeli’nin katma değerli ve verimlilik esaslı üretim anlayışıyla en iyi şekilde değerlendirebilmek için çalıştıklarını aktaran Nebati, “Biz bu öncelikleri belirlerken, tüm dünyada yüksek fiyat artışları bir sorun olmaya başlamıştı. İlk aşamada salgın boyunca duran tüketimin tekrar canlanmasıyla talep artışının neden olduğu enflasyon, 2022 yılı itibarıyla enerji ve diğer emtia fiyatlarındaki artışlar nedeniyle arz yönlü bir yapıya dönüştü. Bununla birlikte döviz kurundaki artış ve enflasyon beklentilerindeki bozulmaların etkisiyle güçlenen atalet de enflasyon üzerinde etkili oldu. Biliyoruz ki 80’lerde ülkeler yüksek faiz politikasıyla enflasyonu düşürmeye çalıştı ancak bunu durgunluk ve yüksek işsizlik oranları gibi yakıcı bedeller ödeyerek gerçekleştirdiler.” şeklinde konuştu.
Bakan Nebati, mevcut konjonktürde artan küresel enflasyona karşı merkez bankalarının faiz oranlarında artışa gitmesinin, ekonomilerde durgunluğa ve gelir adaletsizliğine sebep olacağının aslında öngörülen durum olduğunu vurgulayarak, son dönemde uluslararası kuruluşların da bu konuda seslerini yükseltmeye başladığını, IMF Başkanı, ABD Merkez Bankasının (Fed) faiz artırma politikalarının, dünyanın geri kalanı üzerinde resesyon etkisine neden olabileceğini belirterek, bu süreçte Fed’i son derece ihtiyatlı ve dikkatli olmaya çağırdığını kaydetti.