Çağla Kılıç, NATO Stratejik Belgesi’ni Çin’in dış politikası bağlamında AA Analiz için kaleme aldı.
***
Çin ve Batı arasında tarihsel açıdan dörde ayırabileceğimiz ve hep çalkantılı bir ilişki zinciri oluşmuştur. İlki 1949-1971 yılları arasında Çin’i zayıflatmak amacıyla yapılmış olan çevreleme dönemidir. İkincisi, Çin ve Amerika arasındaki ilişkilerin pozitif anlamda dönüm noktası denilebilecek, “Ping-Pong” diplomasisinin sembolikleştiği 1971 ve 1979 arasındaki uzlaşma dönemidir. Kore Savaşı ve Tayvan sorunu sonrasında gerilen ilişkiler, ortak Rusya tehdidine karşı Amerikalı sporcuların Çin ve Amerika’yı Çin’de düzenlenen pinpon maçına davet etmesiyle iyileşme sürecine girmiştir [1]. Bu döneme kadar Çin’e girmesine izin verilmeyen Amerikalılar Çin’e gelmiş ve ikili ilişkilerdeki iyileşmeyi Dışişleri Bakanı Henry Kissinger’ın 1971’de Çin’e gizli ziyareti ve sonrasında 1972’de Amerikan Başkanı Richard Nixon’nın resmi ziyareti takip etmiştir. Bunu takip eden üçüncü dönem, iki hükümet arasında tam diplomatik ilişkilerin kurulmasını sağlayan 1979-2016 arası angajman dönemidir. Bu dönemde Çin’e Batı’dan gelen yatırımlar artmış, Çin Dünya Ticaret Örgütü’ne kabul edilmiş, Çin ile olan ticaret gelişmiş ve ülkeler arası dayanışma artmıştır.
Çin’in Asya-Pasifik’te mevcut iş birliklerini devam ettirerek daha temkinli adımlar atacağı ve Amerika ile karşı karşıya gelmekten sakınacağı söylenebilir.
Netice itibarıyla Çin ve Batı arasındaki ilişkilerin iyileşmesindeki üç ana unsur olarak; 1- Soğuk Savaş ve ortak Rusya tehdidi, 2- Deng Xiaoping’in akıllıca yürütülmüş olan barışçıl devlet politikası, 3- Batı’nın bir Çin anlayışını kabullenmesi ve ülkeyi tanıması sayılabilir. Deng Xiaoping bu dönemde Çin’in Batı’ya karşı bir tehdit olmayacağını ve hatta ileride demokrasiye dahi geçebileceklerinin sinyalini verdiği daha demokratik denebilecek politikalarla güveni sağlamıştır.
Ancak Çin-Amerika ilişkilerini dengeleyen bu hassas konulardan birkaçının şüphe götürür unsurlar taşıması nedeniyle, Çin-Batı ilişkileri yeni bir döneme girmiştir denebilir. Çin Başkanı Xi Jinping 2012 yılında Çin Komünist Partisi Genel Sekreterliğine seçildiğinden beri gerek Rusya ile ilişkileri kuvvetlendirmeyi gerekse de Tayvan, Japonya, Hindistan ve diğer komşu ülkelere daha zorlayıcı politikalar uygulamayı tercih etti. “Kuşak ve Yol” politikası ile etki alanını arttırma ve uluslararası organizasyonlarda daha etkin olma isteği, içeride ise göreceli demokrasi politikasını terk ederek gazetecilere, feministlere, Müslüman azınlıklara (Uygur Türkleri başta olmak üzere) ve ülke insanına uyguladığı otoriter politikalar daha önce Çin’i ve Batı’yı birleştirmiş olan unsurları yok ederek endişeleri artırdı.
Kesin olan bir şey varsa o da Çin’in şu an için NATO denetiminde bir Asya ile karşı karşıya kalmak istemeyeceğidir.
Böylece 2016 yılında Donald Trump’ın Amerika Birleşik Devletleri (ABD) başkanı seçilmesiyle başlayan, ikili ilişkilerde yeni bir soğuk savaş dönemi diyebileceğimiz dördüncü döneme girildi. Xi Jinping’in ülke kanunlarını değiştirerek yeniden seçilmesi ve partide kendine rakip olabilecek kişileri tartışmalı yolsuzluk suçlamalarıyla hapse attırması Batı’daki endişeleri artırdı. Bu bağlamda, bir soğuk savaş yapılanması olan NATO’nun yayınlamış olduğu yeni stratejik belge daha çok bu ilişkilerin ve sorunların birer semptomu olarak görülebilir.
NATO son birkaç yıldır Çin’in özellikle Doğu Pasifik’teki politikalarını yakından izliyor. Çin’in bu bölgede Rusya ile yakınlaşması, Tayvan’ın milli bütünlüğünü tehdit etmesi, bölgede silahlanmayı artırması, kendi vatandaşlarını gelişmiş teknoloji ile yakından takip etmesi NATO’nun Asya’daki çıkarlarına bir tehdit olarak görülüyor. Tüm bunlara ilave olarak Amerika’nın 2016’dan, NATO’nun ise geçen yıldan beri Çin sorununa bakış açısı değişti. Bu değişimin önemli bir sebebi Çin’in önce bölgesel sonra ise küresel bir güç olacağı algısının oluşması.
Rusya’nın Ukrayna’ya girmesi ile birlikte Çin’in Tayvan’a girme tehdidi mevcut endişeleri daha da artırarak yeni stratejik konseptin oluşumuna yol açtı. NATO, 75 yıllık tarihinde ilk defa olarak Çin’i Avrupa Atlantik güvenliğine sistematik bir tehdit olarak gördü ve Rusya ile olan ilişkileri konusunda uyardı.
Çin’deki yansımalar
NATO stratejik konsepti Çin’de iki açıdan büyük yankı uyandırdı. Öncelikle bu belge, Çin’in Batı nezdindeki olumsuz imajını yıkma konusundaki başarısızlığını gösterdi. Çin, dünyaya ve mevcut politik sisteme bir tehdit unsuru olmadığını yineledi. Bunu, başta Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Zhao Lijian olmak üzere birçok yetkili belirtti. Çin sözcüsü aynı şekilde Çin’in barışçıl bir dış politika izlemeye devam ettiğini, dünya barışını sağlama konusunda öncü olacağını ve küresel gelişmeye ve mevcut düzenin korunmasında katkı sağlamaya devam edeceğini tekrar etti. Özellikle NATO stratejik konseptinden sonra Çin’in ekonomik gelişimi ve yükselişinin dünya için bir tehdit değil bir fırsat olduğu anlayışı daha da vurgulandı.[2]
Çin, Deng Xiaoping döneminden beri kendilerinin Batı’ya karşı bir tehdit unsuru olmadığı ve yükselen barışçıl bir güç olduğunu göstermeye çalışıyor. Hatta eski Çin Başkanı Jiang Zemin bu bağlamda yanlış anlaşılabileceği gerekçesiyle Çin’in barışçıl bir yükselen güç olduğu (peaceful rise) tabirini terk ederek, barışçıl gelişmekte olan bir güç (peaceful development) tabirini kullanmaya başlamıştı.[3]
İkinci olarak ise bu belge Çin taraflarınca NATO’nun Asya’daki askeri üstünlüğünü ve jeopolitik etkinliğini artırması olarak görüldü. Çin Dışişleri Bakanlığı küresel barışa asıl tehdidin bütün küresel çatışmalara dahil olan NATO olduğunu öne sürdü. Özellikle Japonya, Yeni Zelanda, Hindistan ve Güney Kore’nin NATO ile daha derin bir angajmana girmesi Çin’i endişelendirdi. Xi Jinping, Madrid’deki NATO toplantısından birkaç gün önce BRICS zirvesinde Asya’da askeri üslerini genişleten ve taraf seçmeye zorlayan bazı ülkeleri uyardı ve bu davranışların devam etmesi durumunda dünyanın daha güvensiz bir yer olacağını belirtti. Benzer şekilde Çin Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Zhao Lijian de Asya-Pasifik’e yayılacak bir NATO’nun bölgeyi daha güvensiz hale getireceğini söyledi.[4]
Çin’in NATO’nun Asya Pasifik’te artan faaliyetlerine karşı atabileceği adımlar
Çin’in mevcut davranışı analiz edildiğinde liderin kim olduğu veya Çin’i hangi grubun ya da fraksiyonun yönettiğinin -özellikle bu son dönemde- büyük önem taşıdığı görülüyor.[5] Xi Jinping, dış politika ideolojileri olmak üzere diğer Çin başkanlarından birçok açıdan ayrışıyor. Diğer liderlerin aksine daha agresif bir lider olarak görülüyor ve Çin’in klasik “low profile diplomacy” anlayışından nispeten daha uzak.
Peki Çin, NATO’nun Asya-Pasifik’te artan faaliyetlerine karşı neler yapabilir? Çin uzmanları şu an bile Çin’in potansiyel stratejilerini tartışıyor. Ancak kesin olan bir şey varsa o da Çin’in şu an için NATO denetiminde bir Asya ile karşı karşıya kalmak istemeyeceğidir.
Çin, Deng Xiaoping’den beri kendi ekonomik gelişimine odaklandı ve kendi toprak bütünlüğüne müdahale dışındaki meseleleri tehdit unsuru olarak görmeyen bir dış politika anlayışını benimsedi. Bölge ülkeleri ile yakın ekonomik ilişkiler kurarak etki alanı yarattı ancak büyük güçler ile çatışmadan her zaman kaçındı. Dolayısıyla Çin’in mevcut agresif politikaları uzun dönemli bir stratejiden çok lider bazlı agresif politikaları andırıyor. Bu, mevcut lidere ve geçmişteki liderlere söylem analizi yapan bazı çalışmalarda da görülebilir.[6]
Çin’in Asya-Pasifik’te mevcut iş birliklerini devam ettirerek daha temkinli adımlar atacağı ve Amerika ile karşı karşıya gelmekten sakınacağı söylenebilir. Bölgedeki ülkelerle ekonomik iş birliklerine devam edecek ancak Senkaku Adaları ve Tayvan gibi meselelerde askeri yayılma konusunda şimdilik daha temkinli adımlar atabileceği söylenebilir. Bütün bu gelişmeler yukarıda da belirtildiği gibi, Çin’in hala barışçıl ülke söylemini devam ettirdiğini ve Batı’yla olası bir angajmana sebebiyet verecek ciddi bir çatışmadan şimdilik hala kaçınmak istediğini gösteriyor.
Her ne kadar Tayvan meselesi Çin’in tarihi stratejik meselelerinde ilk sıralarda olsa da Pekin hükümeti hiçbir zaman Amerika’nın müdahalesini gerektirecek bir politika izlememiş ve soruna daha barışçıl yöntemlerle yaklaşmıştır. Jinping önceki liderlere oranla daha agresif politikalar üretse de Güney Kore ile olan “Terminal High Altitude Area Defense” krizinde yaşandığı gibi geri adım attığı ve belirli bir politikadan vazgeçtiği de görülmüştür.
[Çağla Kılıç, Arizona State University]
[1] “Timeline: US-China Relations” https://www.cfr.org/timeline/us-relations-china
[2] “参考消息, 北约战略概念文件首提中国 中方:臆想的系统性挑战” https://mil.news.sina.com.cn/2022-07-02/doc-imizmscu9822822.shtml
[3] “Full Text: Xi Jinping’s speech at the 14th BRICS Summit” https://news.cgtn.com/news/2022-06-24/Full-text-Xi-Jinping-s-speech-at-the-14th-BRICS-Summit-1b6CYOtRtja/index.html
[4] https://www.ft.com/content/497f116b-4c03-4d19-a5b1-da4490c183bb
[5] Bakiniz: Bo, Zhiyue. (2015). “Who Are China’s Princelings?” The Diplomat, November 24. https://thediplomat.com/2015/11/who-are-chinas-princelings/ , Kerry Brown (2014) “China’s Princelings and the CCP” The Diplomat, https://thediplomat.com/2014/07/chinas-princelings-and-the-ccp/., Cheng Li, 2017 “China’s Most Powerful Princelings: How many will enter he new politburo? Brookings,. https://www.brookings.edu/articles/chinas-most-powerful-princelings-how-many-willenter-the-new-politburo/.
[6] Cagla Demirduzen, Cameron Thies (2021) “A Role Theory Approach to Grand Strategy: Horizontal Role Contestation and Consensus in the Case of China” Journal of Global Security Studies 0(0), 1-19
*Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansının editöryal politikasını yansıtmayabilir.