Biyolojik çeşitliliği tehdit eden beşeri faaliyetleri kısıtlamak, sürdürülebilir üretimi arttırmak ve doğal hayatı koruma çalışmalarında başarı hikayelerini teşvik etmek için Birleşmiş Milletler (BM), her yıl 22 Mayıs’ta kutlanan “Dünya Biyolojik Çeşitlilik Günü” için bu yılki temayı “Planın Bir Parçası Ol” olarak belirledi.
BM, biyoçeşitliliği “genetik, tür ve ekosistem seviyelerindeki yaşam çeşitliliği” olarak tanımlıyor.
Biyolojik Çeşitlilik ve Ekosistem Hizmetleri Konulu Hükümetler Arası Bilim-Politika Platformunun (IPBES) 2019’da yayımladığı Biyoçeşitlilik ve Ekosistem Hizmetleri Küresel Değerlendirme Raporuna göre, dünyadaki 8 milyon hayvan ve bitki türünden 1 milyonu, nesli tükenme tehdidiyle karşı karşıya bulunuyor.
Fauna ve flora kaybının nedenleri arasında kara ve deniz kaynaklarının sürdürülebilir olmayan kullanımı, canlıların doğrudan sömürüsü, iklim değişikliği, kirlilik ve yabancı türlerin istilası yer alıyor.
7 bin 745 endemik hayvan türünün yüzde 26’sının soyu tükenme riskiyle karşı karşıya
Birleşmiş Milletler (BM) Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) tarafından 2019’da yayımlanan “Gıda ve Tarım için Dünya Biyoçeşitliliğinin Durumu” raporunda, toprak verimliliği ve su kalitesini arttıran, oksijen salınımı, tozlaşma ve haşerelerle mücadeleyi destekleyen birçok türün neslinin hızla yok olduğu ifade edildi.
Küresel ölçekte tüm hayvancılık faaliyetlerinin 40 hayvan cinsi üzerinden yapıldığı belirlenen raporda, 7 bin 745 endemik türün yüzde 26’sının soyunun tükenme riskiyle karşı karşıya olduğu vurgulandı.
Raporda, balıkçılık kaynaklarının yarısından fazlasında sürdürülebilir sınıra ulaşıldığı, üçte birinde ise aşırı avlanmadan kaynaklanan tahribat gözlemlendiği kaydedildi.
WCMC’nin 2024’te yayımladığı Göçmen Türler Sözleşmesi raporunda da takibe alınan göçebe balık türlerinin yüzde 97’sinin neslinin tükenme tehlikesiyle karşı karşıya olduğuna dikkat çekildi.
Kanguru sıçanlarından yeşil kaplumbağalara başarı hikayeleri
AA muhabirine bu konudaki değerlendirmelerini aktaran Doğal Hayatı Koruma Vakfı (WWF) Uluslararası Biyoçeşitlilik Çalışmaları Başkan Yardımcısı Wendy Elliott, söz konusu problemlerin Türkiye’nin de tarafı olduğu ve 196 ülkenin imzaladığı Kunming-Montreal Küresel Biyoçeşitlilik Çerçevesi’nde (GBF) 2022’de ele alındığını dile getirdi.
GBF verilerinin 2030’a kadar öngörülen biyolojik çeşitlilik kaybını durdurmak ve tersine çevirmek için üretim ve tüketim süreçlerinin doğaya olumsuz etkisinin yarı yarıya azaltılması gerektiğine işaret ettiğini anlatan Elliott, bu doğrultuda hükümetlerin yanı sıra özel şirketlerin şeffaflık ve doğal kaynakların korunması için kayda değer girişimlere ihtiyaç duyulduğunu bildirdi.
Elliott, “WWF’nin devletler ve yerel halkla ortak çalışmaları sonucunda nesli tükenme riski altındaki tatlı su memelisi Hint nehir yunusu nüfusunun 2001’den bu yana 1,5 katına, Güney Batı Avrupa’ya özgü İber vaşağı nüfusunun ise 2002’den bu yana 10 katına çıkarıldığını” ifade etti.
Soyu “kritik tehlikede” olan türler listesindeki yeşil kaplumbağaların başlıca yumurtlama alanı Antalya’daki Akyatan Kumsalı’nda WWF, bakanlıklar ve yerel yönetimin girişimleriyle neredeyse 20 yıldır devam eden koruma çalışmalarının başarısına işaret eden Elliott, yeşil kaplumbağaların nüfusunun arttırılarak “neredeyse tehdit altında” olan türler listesine katıldığını bildirdi.
Elliott, yakın dönemde de toprağı kazarak dökülen yaprakların çürüme sürecini hızlandıran ve yaş yaprakların yangınları körüklemesine engel olan Avustralya’nın en nadir keseli hayvanlarından kanguru sıçanının neslinin koruma çalışmalarıyla güvenceye alındığını söyledi.
Karasal biyoçeşitlilik kaybının yüzde 75’ine ve küresel sera gazı salınımlarının üçte birine gıda tedarik sistemlerinin neden olduğunu belirten Elliott, ekolojik tarım yaklaşımlarının yaygınlığının arttırılması gerektiğinin altını çizdi.
“Tüm taahhütleri eyleme dönüştürmek”
AA muhabirine konuşan Birleşmiş Milletler Çevre Örgütüne (UNEP) bağlı Dünya Koruma İzleme Merkezi (WCMC) Direktörü Neville Ash, BM’nin 2024 Uluslararası Biyolojik Çeşitlilik Günü için “Planın Bir Parçası Ol” temasını seçme sebebine ilişkin, “Biyoçeşitlilik gündemi sadece bilim insanları ve politikacıları ilgilendirmiyor. Bu, herkesin gündemi.” dedi.
Ash, ulusal ölçekte fauna ve flora takibinin, tüm devlet birimlerinin işbirliği içerisinde çalışmasını gerektiren meşakkatli bir süreç olduğunu belirterek henüz hiçbir ülkenin biyolojik çeşitlilik üzerine sistematik inceleme yapmadığını ve bu doğrultudaki çalışmaların devam ettiğini kaydetti.
Biyoçeşitlilik kaybı ve iklim krizini ele alan birçok uluslararası anlaşma olduğunu aktaran Ash, “Şu anda devletler, özel sektör ve diğerlerinden çok sayıda taahhüdümüz var. Karşı karşıya olduğumuz sorun daha fazla anlaşma imzalanması değil. Asıl mesele, tüm bu taahhütleri eyleme dönüştürmek.” diye konuştu.
Ash, çevre koruma çalışmaları kapsamında hazırlanan ve özel sektörde yapılan düzenlemelerin başarılı olması için ulusal ve uluslararası pazar hareketliliğini kısıtlamamanın önemine dikkati çekti.