ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken’ın 18-19 Haziran’da Pekin’e yaptığı ziyaret, iki ülke arasında diplomatik iletişimin sağlanmasına yönelik bir adım olarak değerlendirilirken temel anlaşmazlıklar ve gerilimlerin azaltılması konusunda ise belirgin sonuç doğurmadı.
ABD’li Bakan’ın ziyaretinde taraflar, ekonomik ve jeopolitik rekabet konusu alanlardaki tutumlarını yenilerken gerilimleri önlemek üzere askeri iletişim kanallarının yeniden kurulması konusunda ilerleme sağlayamadı.
Blinken, şubatta yüksek irtifa balonu krizi nedeniyle iptal ettiği ziyareti aylar sonra gerçekleştirebilirken ABD Başkanı Joe Biden’ın 2021’in başında göreve gelmesinden bu yana Pekin’i ziyaret eden en üst düzey Amerikalı yetkili oldu.
Ziyaretin ardından iki ülke dışişlerinin karşılıklı ilişkilerinden sorumlu üst düzey diplomatların yaptığı değerlendirmeler, tarafların, ekonomik rekabetten uluslararası düzene, Tayvan sorunundan askeri gerilimlere dek yaklaşım farklılıklarını koruduklarını gösterdi.
Başkan Biden’ın, Blinken’ın ziyaretinden günler sonra Çinli mevkidaşına “diktatör” yakıştırmasında bulunması, ziyaretin iki ülke arasındaki derin güvensizliği gidermediğinin göstergesi olarak yorumlandı.
ABD’nin Doğu Asya ve Pasifik İşlerinden Sorumlu Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Daniel J. Kritenbrink, ülke medyasına yaptığı değerlendirmede, ziyarette Washington yönetiminin beklentisi olan üst düzey iletişim kanallarını güçlendirme, anlaşmazlık konularında ABD’nin tutum ve niyetlerini açıkça ortaya koyma ve ortak çıkar konularında işbirliği olanaklarını keşfetme hedeflerine ulaşıldığını bildirdi.
Kritenbrink, Blinken’ın, Dışişleri Bakanı Çin Gang, Çin Komünist Partisi (ÇKP) Dış İlişkiler Ofisi Direktörü Vang Yi ve Devlet Başkanı Şi Cinping ile görüşmesinde Amerikan politikasını “açık ve güçlü şekilde” dile getirdiğini belirtti.
“İlişkiler iki şeritli yol”
İki ülke arasında artan gerilimlerden iki tarafın da sorumlu olduğuna dikkati çeken Kritenbrink, “ABD-Çin ilişkileri iki şeritli bir yol gibi, gerilimlerin sorumlu şekilde yönetilmesi iki taraflı bir süreç. Tüm problemlerin ve gerilimlerin tek bir nedene veya tek bir tarafın tutumuna dayandığını savunmak gerçeği yansıtmıyor.” dedi.
Kritenbrink, Pekin yönetiminin, gerilimlerin sebebinin Washington’ın Çin’e ilişkin “yanlış algılama” tezinin doğru olmadığını, ilişkileri istikrarlı sürdürmenin her iki tarafın da çıkarına olduğunu vurguladı.
Çin’in en kıdemli diplomatı, ÇKP’nin Dış Politika Şefi Vang Yi, Blinken ile görüşmesinde iki ülke ilişkilerinin “tarihin en düşük noktasında” bulunduğunu belirterek, bunun kökeninde yatan sebebin, ABD’nin Çin’e yönelik “yanlış algılaması” olduğu görüşünü dile getirmişti.
Çin’in kalkınması ve ulusal yükselişinin “tarihin mantığı” ve “kaçınılmaz bir eğilim” olduğunu ifade eden Vang, ABD’nin, Çin’i, güçlenen bir ülkenin hegemonya arayışında olacağı kabulüyle değerlendirmemesi, geleneksel Batılı güçlerin tarihsel deneyimiyle yargılamaması gerektiğini savunmuştu.
“Bağları koparma” değil “riskleri azaltma”
Kritenbrink, ayrıca Pekin yönetiminin Washington’ın Çin ile “ekonomik bağları koparmaya” ve çevreleyerek kalkınmasını bastırmaya çalıştığı tezine de itiraz ederek, şunları kaydetti:
“ABD’nin Çin ile ekonomik bağları koparmaya yönelik bir stratejisi yok ancak elbette riskleri azaltmaya yönelik bir yaklaşım izliyoruz. ABD ile Çin arasındaki yıllık ticaret hacmi 700 milyar dolara yaklaştı, Çin’deki Amerikan doğrudan yatırımları 2014’ten bu yana en yüksek seviyede. Yaklaşımımızın ne olduğu ve ne olmadığı gayet açık.”
Kritenbrink, ABD’nin Çin ile “çetin rekabeti” sürdüreceğini ancak bunu sorumlu şekilde yöneteceğinin altını çizerek, “Çin’in ortaya koyduğu sınamaların farkındayız ve çok sayıda ülkeyle paylaştığımız, özgür, açık, istikrarlı ve müreffeh bir dünya hedefine yönelik gelecek vizyonumuzu ilerletmeye kararlıyız. Çok taraflı olarak korunan ve güncellenen kurallara dayalı uluslararası düzen, uzun yıllar küresel barışın ve güvenliğin güvencesi oldu.” şeklinde konuştu.
Dışişleri Bakanı Blinken, iki gün süren temaslarının ardından ABD’nin Pekin Büyükelçiliği’nde düzenlediği basın toplantısında, ziyaretinde muhataplarıyla görüşmelerinde en çok üzerinde durduğu konunun, “ABD’nin ekonomik bağları kopararak Çin’i baskılamaya çalıştığı” iddiası olduğunu belirterek, ABD’nin ekonomik ilişkilerde “bağları koparmayı” değil “riskleri azaltmayı” amaçladığını savunmuştu.
ABD’nin, geliştirdiği bazı kritik teknolojilerin kendisine karşı kullanılmasını önlemeye çalıştığını, bunun bazı kaygı konusu teknolojilere erişimi seçici olarak engellemeyi gerektirdiğini vurgulayan Blinken, “Bazı kritik teknolojilerin, nükleer ve hipersonik silahların geliştirilmesi ve baskıcı amaçlarla kullanılabilecek teknolojilerin yaygınlaştırılması için kullanılması olasılığı bizim için endişe kaynağı. Bu yüzden tedbirler alıyoruz ve almayı sürdüreceğiz.” ifadelerini kullanmıştı.
Blinken, “Riskleri azaltma” yaklaşımının ilk kez Avrupa Birliği Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen tarafından dile getirildiğini hatırlatarak, “ABD dışındaki ülkelerin de kritik alanlardaki ekonomik bağımlılığa ve bazı teknolojilerin nasıl kullanıldığına dair kaygılarının olduğu görülüyor.” değerlendirmesinde bulunmuştu.
“Tayvan politikasından sapma”
Blinken’ın ziyaretinde iki ülke arasındaki en fazla gerilime konu olan Tayvan sorununda da taraflar arasında temel anlaşmazlıkları gidermeye yönelik bir sonuç ortaya çıkmadığı görülüyor.
Çin’in Kuzey Amerika ve Okyanusya İlişkilerinden Sorumlu Dışişleri Bakan Yardımcısı Yang Tao, ülke basınına yaptığı değerlendirmede, ABD’li Bakan’ın Çin ile Tayvan arasındaki egemenlik ihtilafına dair mesajlarının, “tek Çin politikasına bağlılığın yinelenmesi” değil “Tayvan politikasından sapma” olduğu tezini dile getirdi.
Yang, Blinken’ın bir yandan Washington’ın ABD ile Çin arasındaki diplomatik ilişkilerin temelini oluşturan 1972 tarihli Üç Ortak Bildiri’deki bağlılığını taahhüt ederken diğer yandan Çin’in tanımadığı 1979 tarihli Tayvan İlişkileri Yasası ve 1982 tarihli Altı Güvence’ye gönderme yaparak “tek Çin” politikasının özünden ayrıldığını savundu.
Washington’ın Çin ile ABD arasında diplomatik ilişkiler kuran Üç Ortak Bildiri ile Pekin yönetimini Çin’in tek meşru temsilcisi olarak tanıdığını, Tayvan’da hükümette bulunan Çin Cumhuriyeti ile diplomatik ilişkilerini sonlandırdığını hatırlatan Yang, Tayvan İlişkileri Yasası ve Altı Güvence’nin ise tek taraflı taahhütnameler olduğunu vurguladı.
Yang, “ABD’nin Tayvan sorununun barışçı çözümünü tek Çin politikasının özü gibi sunması, Çin’e yönelik siyasi taahhüdünden sapmadır.” şeklinde konuştu.
ABD Kongresi, 1979’da kabul ettiği yasayla Tayvan ile ekonomik ve kültürel ilişkileri sürdürmeyi ve Ada’nın kendini savunma kapasitesini desteklemeyi taahhüt ederken Başkan Ronald Reagan 1982’de ilan ettiği “Altı Güvence” ile Tayvan’ın egemenliğini tanımadığını yinelemiş, Tayvan sorununda arabulucu olmayacağını, taraflara baskı yapmayacağını ancak Ada’ya silah satışını sürdüreceğini bildirmişti.
“Ödüne yer yok”
Çin Dışişleri Bakanı Çin Gang, Blinken ile görüşmesinde Tayvan sorununun Çin’in en temel çıkarı ve Çin-ABD ilişkilerindeki en belirgin risk olduğunu vurgulayarak ABD tarafına, Üç Ortak Bildiri’deki yükümlülüklerine bağlı kalarak tek Çin ilkesine ve “Tayvan’ın bağımsızlığını desteklememe” taahhüdüne uyma çağrısında bulunmuştu.
ÇKP Dış İlişkiler Direktörü Vang da Tayvan sorununda ulusal birliği korumanın Çin’in temel çıkarı ve ÇKP’nin “bağlayıcı misyonu” olduğunu, ulusun geleceğinin buna dayandığını belirterek, Çin siyasetinde bu konuda “ödüne yer olmadığını” vurgulamıştı.
Çin’in topraklarının parçası olduğunu savunduğu Tayvan, Çin Halk Cumhuriyeti’nin kurulduğu 1949’dan bu yana fiili bağımsızlığa sahip bulunuyor. Çin ana karası ile Tayvan arasında iç savaşın ardından ortaya çıkan ayrılık hala devam ediyor.
Pekin, “tek Çin” ilkesini vurgulayarak Tayvan’ın dünya ülkeleriyle müstakil diplomatik ilişkiler kurmasına, Birleşmiş Milletler ve diğer uluslararası kuruluşlarda temsil edilmesine karşı çıkıyor, kendisini tanıyan ülkelerin Tayvan ile diplomatik ilişkileri kesmesini şart koşuyor.
“Kurallara dayalı uluslararası düzen”
Öte yandan Çin tarafı, ABD yönetiminin, “kurallara dayalı düzen” vurgusuna da eleştiri yöneltti.
Dışişleri Bakan Yardımcısı Yang, Çin’in Birleşmiş Milletler (BM) Şartı’nı ilk imzalayan ülke olduğunu, BM’nin merkezinde olduğunu, uluslararası düzeni savunduğunu vurgulayarak, “Bazıları sürekli ‘kurallara dayalı uluslararası düzenden’ bahsediyor. Bu kurallar neye dayanıyor? Eğer BM Şartı’na dayanıyorsa Çin açısından sorun yok ama eğer bir avuç ülke tarafından formüle ediliyorsa ne Çin’in ne de çok sayıda diğer ülkenin bununla uzlaşması zor.” ifadelerini kullandı.
Askeri iletişim kurulamadı
Blinken’in ziyaretinde taraflar, üst düzey diplomatik iletişim kanallarının sürdürülmesi konusunda anlaşırken ABD’nin önceki Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi’nin geçen yılki Tayvan ziyaretinin ardından kopan askeri diyalog ve iletişimin yeniden kurulması konusunda iseadım atılamadı.
ABD’li Bakan, Pekin’deki basın toplantısında ziyaretinin askeri alanda iletişimin yeniden sağlanması konusunda ivedi bir sonuç vermediğini ancak bu konuda diyaloğu sürdüreceklerini kaydetmişti.
İki ülke arasındaki askeri iletişim kopukluğu, 3 Şubat’ta Çin’e ait bir yüksek irtifa balonunun Amerikan hava sahasına girmesinin ardından yaşanan krizle ayyuka çıkmıştı.
Blinken, kriz nedeniyle aynı hafta Pekin’e yapmayı planladığı ziyareti iptal etmiş, balonun ABD Başkanı Joe Biden’ın emriyle savaş uçakları tarafından vurularak düşürülmesi gerilimi yükseltmişti.
Öte yandan iki ülke ordularının Güney Çin Denizi’ndeki ve Tayvan Boğazı’ndaki tehlikeli karşılaşmaları, askeri iletişim eksikliğinin her an bir çatışmanın fitilini ateşleyebilecek yanlış anlamalara, kazalara ve hesap hatalarına yol açabileceği ABD tarafınca sürekli dile getiriliyor.
Blinken, bu soruna dikkati çekerek, “‘İlişkimizi sorumlu şekilde yöneteceğiz.’ diyorsak, ‘Rekabetin çatışmaya dönüşmesine izin vermemeliyiz.’ diyorsak iletişim kanallarının varlığının gereğini kabul ediyoruz demektir. Buna askeri iletişim kanalları da dahil.” değerlendirmesinde bulunmuştu.
Biden’dan Şi’ye “diktatör” yakıştırması
Ziyaretin iki ülke ilişkilerinde gerilimlerin azaltılması konusunda sınırlı bir etki yaratması beklenirken ABD Başkanı Biden’ın, Blinken’ın gezisinden yalnızca birkaç gün sonra balon krizinden bahsederken Çin Devlet Başkanı Şi’ye “diktatör” yakıştırması yapması, iki ülke ilişkilerinde karşılıklı güvensizliğin devam ettiğinin göstergesi olarak yorumlandı.
California’da düzenlenen kampanyanın resepsiyonunda konuşan Biden, Şi’nin Şubat’ta Amerikan hava sahasına giren Çin “casus balonunun” düşürülmesine verdiği tepkinin nedeninin “balonun orada olduğunu bilmemesinden” kaynaklandığını öne sürdü.
Şi’nin balonun Amerikan hava sahasında vurularak düşürüldüğü zaman “utandığını” ve “balonun orada olduğunu bile bilmediğini” söyleyen Biden, “Ciddiyim. Ne olduğunu anlamadıkları zaman diktatörler için bu, büyük bir utanç kaynağıdır.” ifadesini kullandı.
Çin Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Mao Ning, Biden’ın sözleriyle ilgili, “son derece saçma ve sorumsuzca” diye niteleyerek diplomatik protokolü ciddi şekilde ihlal ettiğini vurguladı.
ABD’nin, balon krizini sakin ve profesyonel şekilde ele alması gerekirken gerçekleri çarpıttığını ve zorbalık ve hegemonya ortaya koyarak olayı abartmak için güç kullandığını savunan Sözcü Mao, “Bu, açık bir siyasi provokasyondur.” diye konuştu.