Türkiye’nin 3. Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın torunu Prof. Dr. Akile Gürsoy, Türkiye’de belli aralıklarla yapılan darbelerin iyi neticeler vermediğinin çok net şekilde görüldüğünü belirterek, “15 Temmuz Darbe Girişimi’nin olduğu gece, ‘Köprünün altından çok sular geçti, artık bir darbe olamaz’ diye düşündüm. Tabii, bu darbe teşebbüsünün de toplumumuzda çok ağır bedelleri oldu. Bu darbelerle bir kan kaybettiğimizi düşünüyorum.” dedi.
Demokrasi tarihinde kara bir leke olarak nitelendirilen 27 Mayıs 1960 darbesinin üzerinden yarım asırdan fazla zaman geçmesine rağmen halkın vicdanında meydana getirdiği yaralar hala tazeliğini koruyor.
Darbenin yıl dönümünde AA muhabirine açıklamalarda bulunan Prof. Dr. Gürsoy, daha çok küçük bir çocukken bu süreçte yaşadıklarını anlattı.
İlk kez halkın oyları ile seçilen bir başbakan ve 2 bakanın darağacına gönderildiğini belirten Gürsoy, yaşananların Türk demokrasisine zararlarının yanında özellikle darbeden doğrudan etkilenen binlerce insanın kalbinde ve hafızasında silinmez izler bıraktığını söyledi.
“Menderes’in eşi Berrin Hanım ile oğlu Aydın Menderes köşke geldiler”
Darbenin gerçekleştiği yıl 8 yaşında olduğunu dile getiren Gürsoy, dedesi Cumhurbaşkanı olduğu için Çankaya Köşkü’nde yaşadıklarını kaydetti.
Babası Ahmet İhsan Gürsoy’un Demokrat Parti Kütahya Milletvekili olduğunu, darbeden birkaç gün önce iş için Almanya’ya gittiğini, darbe sabahı Çankaya Köşkü’nü çevreleyen tank sesleri ile uyandıklarını aktaran Gürsoy, “Tankların namluları köşke doğru çevrilmişti. Çocuk olduğumuz için büyükler bizi daha iç kısımlarda tutmaya çalıştı. Bir süre sonra dönemin Başbakanı Adnan Menderes’in eşi Berrin hanım ile oğlu Aydın Menderes köşke geldiler. Biz çocuklar olarak Aydın ile vakit geçirdik. Bu sırada darbeciler köşke girerek, büyükbabam Celal Bayar’ı alıp, götürmek istediler. Ancak kendisi darbecilere direniyor ve basit bir şekilde teslim olmak istemiyor. Tabancasını çekip gelenleri vurmak istiyor fakat çok kalabalık olduklarını görüyor. Daha sonra bir muhakeme yapıyor ve birkaç kişiyi öldürse de bir sonuç alamayacağını anlayınca, ‘Boş yere katil olmayayım’ diye silahı kendisine çeviriyor. İşte o tereddüt halinden faydalanan darbeciler, elinden silahı alıp, orduevine götürüyor.” dedi.
Prof. Dr. Gürsoy, dedesinin orduevine gittiğinde çok kısa sürede Demokrat Parti Hükümetinin bakanları, milletvekilleri, valileri ve tüm yetkililerinin tutuklandığını gördüğünü belirtti.
Almanya’da olan babasının Ankara’ya dönmek için ilk uçağa bindiğini ifade eden Gürsoy, “Yolcular, darbeyi duyunca babama, ‘Türkiye’ye dönme, DP’liler çok eziyet ediliyor, siz burada kalın.’ diyorlar. Babam ise ‘Ailemi yalnız bırakamam, zaten kalacak param da yok.’ diyor. Bunun üzerine yolcular para toplayıp veriyorlar ama kabul etmiyor. Babam Ankara’ya iner inmez onu da alıp, tutukluyorlar.” diye konuştu.
“Darbenin ilk şehidi İçişleri Bakanımız Namık Gedik”
Demokrat Partililerin Yassıada ile Harbiye Orduevi’nde kendilerine yapılan kötü muameleyi hiçbir zaman dillendirmediklerine, bunu onur meselesi yaptıklarına dikkati çeken Gürsoy, şöyle devam etti:
“O yüzden ne dedemden ne de babamdan, ‘Bize şunu yaptılar, bunu yaptılar’ gibi bir şey duymadım. En fazla başka birine yapılmış olanları naklettiler. Çünkü bu yapılanlara hem yürekleri el vermedi hem de Türkiye’ye yakıştırmadılar diye düşünüyorum. Ailelerin yaşadığı acı ve aşağılanmaların ötesinde 27 Mayıs’ta, aslında Türkiye’nin çok büyük bir kaybı oldu. Bunun yeterince analiz edilmediğini düşünüyorum. Darbe olmadan önce Menderes Hükümeti ve Cumhurbaşkanı Celal Bayar, Türkiye’den Almanya’ya işçi gönderilmesi için bir anlaşma yapmak istiyorlardı. Hükümet, Almanya’ya işçi göndermenin yanı sıra Almanlar da Türkiye’de fabrikalar kursun, yani her iki tarafın da yararına anlaşmalar yapılsın istiyordu. Bu görüşmeler sırasında darbe olunca, darbeciler Almanya’nın istekleri doğrultusunda iş göçünü kabul etmek zorunda kalıyor. “
Prof. Dr. Gürsoy, dönemin İçişleri Bakanı Namık Gedik’in Harbiye Orduevi’ndeki ölümüyle ilgili sürekli, “İntihar etti, camdan atladı” dendiğini söyledi.
Ölüm şartlarını okuduğunda intihar etmesinin pek mümkün olmadığını anlatan Gürsoy, “Söz ettikleri camlar çok yüksekti, o yaştaki biri o camlardan nasıl atlayabilir hem de gözetim altındayken? Kızı Ayla Gedik’in anlattığına göre, babasının naaşını haftalarca vermemişler. Gömülürken kimsenin yüzünü görmesine de müsaade etmemişler. Sadece ayak parmaklarını göstermişler. Verdikleri özel eşyalardan çok hırpalanmış olduğu anlaşılıyor. Bu nedenle darbenin ilk şehidi İçişleri Bakanımız Namık Gedik’tir.” değerlendirmesini yaptı.
“Ülkenin itibarının sarsılması ve malzeme haline gelmesi uluslararası camia açısından çok acıydı”
Darbenin ardından Yassıada’ya götürülen tutukluların ancak 8-9 ay sonra sadece bir kez aileleriyle subayların nezaretinde görüştürüldüğünü ifade eden Gürsoy, bunun “Ailelerle son bir kez görüşülsün” diye planlandığını düşündüğünü söyledi.
Prof. Dr. Akile Gürsoy, buna rağmen insanların hep umutlu olduğunu dile getirerek, “İdam beklemesek de çok vahim sonuçlar çıkacağını düşünüyorduk. Zira o günlerde tutuklular için çok fazla mezar kazıldığını biliyoruz. 27 Mayıs’tan sonra bütün Türkiye bir darbe girdabına girdi. Bırakın Demokrat Partilileri sempatizan olanlar bile hapsediliyordu. Fikir özgürlüğü tamamen askıya alındı. Bunlar ülke için vahim bir durumdu.” dedi.
Türkiye Cumhuriyetinin çok kolay kurulmadığının, bunun için milli bir mücadelenin verildiğinin altını çizen Gürsoy, kurucuların en büyük hayalinin demokrasiye geçilmesi olduğunu ancak darbenin bu hayallere ve toplumun iç dinamiklerine darbe vurduğunu bildirdi.
Yassıada’da başlayan mahkeme sürecinin aileler içinde çok sancılı geçtiğini aktaran Gürsoy, “O zamanlar televizyon olmadığı için mahkemeler radyodan veriliyordu. O mahkemelerde Demokrat Partililerin itibari sarsılmak istenirken tam tersi oldu. O mahkemelerin adaletle hiç ilgisi olmadığı görüldü ki bu yine Türkiye için yüz kızartıcıydı. Bütün bir ülkenin itibarının sarsılması ve malzeme haline gelmesi uluslararası camia açısından çok acıydı.” ifadelerine yer verdi.
“Bu darbeyi sadece ordu yapmadı”
Gürsoy, 27 Mayıs ile demokrasiye büyük bir darbe vurulduğunu, halkın hiç bir zaman bunu hoş karşılamadığını belirtti.
Bu darbeyi sadece ordunun yapmadığını kaydeden Gürsoy, muhalefetin içinden ve üniversitelerden de darbeyi destekleyenlerin olduğuna dikkati çekerek, “Asker darbeyi yaptıktan sonra, ‘İyi de şimdi ne yapacağız, nasıl ilerleyeceğiz?’ diye sormaya başladığında hukuk profesörleri, ‘Siz onları suçlu bulmazsanız o zaman siz suçlu duruma düşeceksiniz’ dediler. Yani darbenin tek sorumlusu asker değil çok geniş bir organizasyon vardı arkasında.” değerlendirmesinde bulundu.
Prof. Dr. Akile Gürsoy, Türkiye’de belli aralıklarla darbelerin yaşanmasının iyi neticeler vermediğinin çok net bir şekilde görüldüğüne işaret ederek, şunları kaydetti:
“Gelecek nesiller için bireysel mağduriyetlerin ötesinde darbelerin analizinin çok iyi yapılması gerektiğine inanıyorum. Türkiye konumu itibariyle çok stratejik bir nokta. O nedenle darbelerin iç ve dış dinamiklerle nasıl oluştuğunu inceleyerek, ilerlememiz gerekiyor. 15 Temmuz Darbe Girişimi’nin olduğu gece, ‘Köprünün altından çok sular geçti artık bir darbe olamaz’ diye düşündüm. Tabii, bu darbe teşebbüsünün de toplumumuzda çok ağır bedelleri oldu. Bu darbelerle bir kan kaybettiğimizi düşünüyorum. Toplumsal barışa da bir dinamit konmuş gibi oluyor. Toplumsal uzlaşmayla ve meşruiyet çizgisinde ilerlememiz gerekiyor.”