Kovid-19 salgını nedeniyle 2 yıl gerçekleştirilemeyen Arap Birliği’nin 31. zirvesi, 1-2 Kasım tarihlerinde Cezayir’de düzenlenecek.
Rusya-Ukrayna savaşının küresel çapta yarattığı endişenin Arap dünyasına yansımalarını ve birlik ülkelerinde yaşanan savaş ve krizleri her fırsatta dile getiren Cezayir, ev sahipliği yapacağı bu zirvenin, öncekilerin bir tekrarı olmaması için büyük bir çaba sarf ediyor.
Zirve öncesinde Körfez’den Irak’a, Suriye’den Libya’ya kadar diplomasi trafiği yürüten Cezayir, son olarak Filistinli gruplar arasında yıllardır yaşanan bölünmüşlüğün sona erdiği etkili bir uzlaşı toplantıları dizisine de ev sahipliği yaptı.
Öte yandan 2011’den beri üyeliği askıya alınan Suriye’nin Arap Birliği’ne dönmesi noktasında çaba ortaya koyan Cezayir, Libya ve Yemen’deki krizlerin son bulması için de bir diplomasi yürütüyor.
Geçen hafta bu ülkeye resmi bir ziyaret gerçekleştiren Arap Birliği Genel Sekreteri Ahmed Ebu Gayt da Cezayir’in kasım ayında ev sahipliği yapacağı zirvesinin, bağlı ülkelerin gerçek anlamda saflarını birleştireceği bir zirve olacağını söylemişti.
“Katılım ve zamanlama zirvenin önemini artırıyor”
Cezayir Ulusal Kurtuluş Cephesi (FLN) Milletvekili Ali Ribbic, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Arap Birliği Zirvesi’nin devlet başkanı ve krallar düzeyinde beklenen katılım ve zamanlaması açısından öneminin arttığını vurgulayarak, “Çok hassas bir süreçten geçiyoruz. Küresel çapta yaşanan gelişmeler ile Rusya-Ukrayna savaşı nedeniyle yaşanan gıda ve enerji krizinin Arap bölgesine yansımaları bu zirveyi çok önemli kılıyor.” dedi.
Arap dünyasındaki savaş ve çatışmalara dikkati çeken Ribbic, “Arap dünyası çok kanlı bir süreçten geçti, işte Suriye, Libya, Irak, Yemen ve Lübnan. Şimdi tüm bu yaşanan krizlere çözüm bulunması veya en azından çözüm bulunması için düşünülmesi gerekiyor.” ifadelerini kullandı.
Cezayir’in himayesinde Filistinli gruplar arasında varılan uzlaşmanın da bu zirveye ayrı bir önem katacağını belirten Ribbic, mevcut durumda Filistin meselesinin çok net bir şekilde “ötekileştirildiğini ve gündemden düşürüldüğünü” söyledi.
Arap halklarının bu birlikten beklentileri ve bağladıkları umutların her zamankinden daha fazla olduğunu anlatan Ribbic, “Mesela ortak ekonomik pazar, adeta yok hükmündedir, diğer taraftan Arap Birliği’nin tüzüğünde yer alan ‘ortak savunma’ maddesi de hiçbir zaman aktifleştirilmemiştir. Bu nedenle birliğin üyeleri olan birçok Arap ülkesi savunma gerekçesiyle farklı ülkelerin şemsiyesi altına girmeye çalışmıştır. Hatta birçok ülke de kendi aralarında kanlı savaşlara girişmişlerdir. Irak’ın Kuveyt’e saldırısı, Libya, Suriye, Yemen ve Irak’ta yaşanan savaşlar… Tüm bu gelişmeler nedeniyle Arap halkları bu birliğe bağladıkları umutlarını kaybetmiştir.” değerlendirmesinde bulundu.
Arapların, geleceğe dair güçlü bir ortak “Arap projesi” ortaya koyamayan bu birliğe dair umutlarının suya düştüğünü vurgulayan Ribbic, “Bana göre, Arap liderleri, öncelikle bu bölge halklarının umutlarını yeşertmeleri gerekiyor. Şahlanışın tüm unsurları bu bölgede mevcutt. Tüm bu imkanlar seferber edilerek, tarım, sanayi ve teknoloji alanında ideal bir birlik yaratılabilir. Tabii ilk önce bu rüyayı gerçekleştirecek güçlü bir siyasi iradeye ihtiyaç vardır.” ifadelerini kullandı.
“Cezayir fikir ayrılıklarını sonlandırmak istiyor”
Ribbic, Arap liderlerinin aralarındaki “görünmez duvarları” kaldırarak kendi halklarını ilgilendiren konuları açık bir şekilde tartışmalarının beklendiğini belirterek, “Çok fazla ihtilaf noktaları söz konusu. Bu zirveden, Arap liderlerinin güçlü bir siyasi irade ortaya koyarak, vaat ve hayallerden uzak, sorunlara gerçekçi çözümler sunmaları bekleniyor. Bu zirveden, Siyonist rejimin tekebbürünü sonlandırmak için Filistinlilerin Cezayir’in himayesinde vardıkları uzlaşının desteklenmesi bekleniyor.” dedi.
Arap ülkeleri arasındaki ihtilaf noktalarının çok derin ve tarihi olduğuna dikkati çeken Ribbic, “Bu sorunların bir gecede sonlanması beklenmiyor. Ancak bu zirvede en azından bu sorunlara son verecek bir yol haritasının belirlenmesini istiyoruz.” diye konuştu.
Cezayir’in fikir ayrılıklarını sona erdirmek için ciddi rol üstlenmeye hazır olduğunu belirten Ribbic, şunları söyledi:
“Cezayir bu zirvede, Arap liderleri arasında fikir ayrılıklarını aza indirgeyecek bir arabuluculuk rolü üstlenmek istiyor. Cezayir’den Arap-Arap anlaşmazlığının çözümünde, arabuluculuk konusunda sahip olduğu güçlü diplomasisini ortaya konması bekleniyor.
Bana göre, bu zirve özellikle zamanlama açısından tarihi bir fırsattır ve iyi değerlendirilmesi gerekiyor. Bugün yaşanan gelişmeler, değişen dengeler, doğu-batı çekişmesi, Rusya ve Batı anlaşmazlığı. Dolayısıyla yarının haritasının nasıl olacağını bilmiyoruz. İşte tam bu noktada, tüm bu değişkenlere dair Arapların rolünün niteliği çok önem arz ediyor.”
“Arap ülkelerinin fikir alışverişinde bulunduğu bir çatı kuruluş”
Cezayir Üniversitesi Siyasal Bilgiler ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Tevfik Bukaida, zirvenin önemine değinerek, “Küresel ve bölgesel değişimlerin yaşandığı, krizlerin patlak verdiği ve Arap ülkelerinin aynı konularda tarihte hiç yaşanmadığı kadar fikir ayrılıklarına düştüğü bir dönemde Arap Birliği’nin toplanması çok büyük bir anlam ifade ediyor.” değerlendirmesinde bulundu.
Bukaida, “Bu zirve haddizatında, her ne kadar net bir projesi ve bir etkisi olmasa da Arapların hala Arap Birliği’ni fikir alışverişinde bulunabilecekleri bir çatı kuruluş olarak gördüklerini ortaya koyuyor.” dedi.
Cezayir’in Filistin meselesinin zirvede önemle ele alınmasını istediğini belirten Bukaida, ancak Cezayir’in Suriye’nin Arap Birliği’ne dönmesi konusunda tarafları ikna etmekte ortaya koyduğu çabaların başarısızlıkla sonuçlandığını kaydetti.
Arap halklarının karşı karşıya kaldığı düşman tanımının netleştirilmemiş olması nedeniyle Arap ülkeleri arasında fikir ayrılığının yaşandığını dile getiren Bukaida, “Bazıları İran’ı, bazıları Rusya’yı, bazıları ise İsrail’i en büyük tehlike olarak görüyor. İşte bu fikir ayrılıkları da Arap ülkelerinin ortak hareket edememesinin temelini oluşturuyor.” diye konuştu.
Bukaida, son süreçte İsrail ile atılan normalleşme adımları da Arap Birliği’ni diriltme noktasında ortaya konan çabaları yok ettiğini vurgulayarak, “Her ne kadar ortak Arap projesinin yeniden tesis edilmesi için birçok girişim olsa da başta Libya, Suriye, Yemen’de yaşanan krizler ile Mısır ve Fas’ta yaşanan ekonomik problemler ve ülke liderlerinin Arap halklarını ilgilendiren konulara ilişkin farklı fikir ayrılıkları tüm bu girişimleri de başarısızlığa uğratmıştır.” değerlendirmesinde bulundu.
Arap Birliği’nin gündemine ilişkin henüz bir bilinmezliğin söz konusu olduğunu ifade eden Bukaida, “Ancak açık olan şu ki Filistin meselesi, Arap Birliği zirvelerinin her daim ana gündemlerinden biridir. Cezayir de Suriye’nin Arap Birliği’ne geri dönmesi için bir oylamanın yapılması için çalışacaktır. Bunun yanı sıra Libya ve Yemen konuları da ayrıntılara girilmeksizin gündeme gelecektir. Aynı zamanda Rusya-Ukrayna savaşı ve bu bağlamda Arap dünyasının gıda güvenliği meselesi de ele alınacaktır. Kendi gıda ihtiyaçlarını karşılama sorunu yaşayan Arap ülkeleri için bir gıda bankasının kurulması da gündeme gelebilir.” dedi.
Bu zirveden Arap dünyasının mevcut durumunu değiştirecek etkin kararların çıkmasını beklemediğini dile getiren Bukaida, “Çünkü birçok Arap ülkesinin siyasi iradeleri, başka tarafları devreye koymadan, Arap Birliği’nin rolünü başarısızlığa uğratan süreçleri değiştirecek güce sahip değil. Dolayısıyla bu zirvenin Arap Birliği’ni kararlarında yukarıya taşıyacak bir esas oluşturacağını sanmıyorum. Bu zirve de tarih boyunca şahit olduğumuz zirveler zincirinin bir kopyası olmaktan öteye geçmeyecektir.” diye konuştu.
Arap dünyasında, Arap Birliği’nin bir şeyler başarabileceğine ilişkin çok ciddi bir ümitsizliğin söz konusu olduğunu söyleyen Bukaida, “Hatta bu umutsuzluk durumu Arap medyasına da yansımış durumda. Bu zirveler, Arap halklarında ve medyasında diplomatik bir alıştırmadan ibaret olduğu ve gerçeklikle bir bağı olmayan toplantılar intibaı bırakmıştır.” ifadelerini kullandı.
“Arap Birliği’nde iki farklı eksen var”
Arap Birliği’nde iki farklı eksenin bulunduğunu ancak özellikle son 20 yılda Körfez ülkelerinin başını çektiği eksenin hakim olduğunu dile getiren Bukaida, şunları söyledi:
“Cezayir, bu zirvede Arap dünyasında bulunan iki ana eksenin dengelenmesini istiyor. Kuruluşundan bu yana özellikle 1960’lı ve 70’li yıllardan şekillenen ve bugüne kadar süregelen Arap Birliği’nde iki eksen var olmuştur. ‘Arap Baharı’ denilen süreçten itibaren, bu iki eksenden biri daha ağır basmaya başlamış ve diğer eksen ötekileştirilmiştir. Özellikle Irak ve Suriye’de yaşananlarla birlikte Arap Birliği’nde ‘Mücadele, Püskürtme ve Direniş Cephesi’ olarak isimlendirilen eksen zayıflamış, buna karşın Körfez ülkelerinin Arap Birliği kararlarında etkisi artmıştır. Bu çerçevede Cezayir’in rolü de gerilemiştir. İşte Cezayir hem bu rolünü geri kazanmak hem de Arap halklarını ilgilendiren konularda içinde yer aldığı eksenin yeniden dengeleyici bir etkiye sahip olmasını hedefliyor.”
Cezayir’in Suriye’nin Arap Birliği’ndeki sandalyesini geri almasını, Irak, Lübnan, Yemen ve bu cephede yer alan diğer Arap ülkelerinin gücünü kazanmasını istediğini vurgulayan Cezayir Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Bukaida, “Küresel çapta yaşanan durum, Arap ülkelerinin kendilerine güvenmelerini gerektiriyor. Bu noktada da Cezayir, Arap dünyasının aralarındaki bazı farklılıkları bir kenara bırakarak, halklarını ilgilendiren, özellikle güvenlik, çevre ve gıda sorunu noktasında ortak bir vizyon ortaya koymalarını istiyor.” dedi.