CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, KRT TV’de yayımlanan “Stüdyo Ankara” programında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu, soruları yanıtladı.
8 Mart Dünya Kadınlar Günü dolayısıyla kadınların sorunları ve CHP’den beklentilerinin sorulması üzerine Kılıçdaroğlu, il seyahatlerinde kadınların kendilerine ilettikleri sorunlardan örnekler verdi.
Kılıçdaroğlu, İstanbul Sözleşmesi’nin neden hedefte olduğu ve partilerinin bu konudaki tutumunun sorulması üzerine, sözleşmenin parlamentodan oy birliği ile geçtiğini ve hiç kimsenin itiraz etmediğini belirterek, “Bu konuda bütün siyasi partilerin genel başkanları oturdu, bir sürü tumturaklı laflar ettiler. ‘Çok güzel, Türkiye’nin başarısı, Türkiye’nin kadına verdiği değer, vesaire’ anlattılar, neden geriye dönüş, hangi mantıkla, hangi anlayışla geriye dönüş, ben anlamış değilim doğrusunu isterseniz.” diye konuştu.
Kılıçdaroğlu, geçmişte siyasi parti liderlerinin mizah yoluyla eleştirmesinin artık asla kabul edilmediğini öne sürerek, gülmeyi unutan bir topluma dönüştürüldüğünü, karamsar ve dolayısıyla gerilime dayalı bir tablonun ortaya çıktığını ve bu tablodan çıkılması gerektiğini savundu.
“Damat nerede kampanyasıyla hem Türkiye’nin sorunlarına değinip hem de insanların biraz yüzünü güldürme yoluna gidiyor sanki CHP, öyle mi?” şeklindeki soruya Kılıçdaroğlu, “Yapmaya çalıştık. Damat nerede? Doğru, toplum soruyordu bunu, espriyle yapmaya çalıştık, damat davalar açmaya başladı, ‘Nasıl espri yaparsınız, nasıl bana bu soruyu sorarsınız?’ diye. Espriden anlamayan bir kişinin devleti yönetmesi veya belli bir yeri yönetme şansı yoktur zaten.” ifadelerini kullandı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın İnsan Hakları Eylem Planı’nda düşünce ve ifade özgürlüğüne ilişkin açıklamalarda bulunduğu ancak kendi avukatlarının müdahil olduğu birçok dava ile fezleke bulunduğu belirtilerek görüşü sorulan Kılıçdaroğlu, İnsan Hakları Eylem Planı’nın, Avrupa Birliği’nin istediği bir çalışma olduğunu söyledi.
Erdoğan’ın da bu çalışmayı okuduğunu ifade eden Kılıçdaroğlu, şöyle konuştu:
“İçeriğine baktığınız zaman Erdoğan, okuduğu metnin içeriğine katılıyor mu? Hayır, katılmıyor. Neden? Çünkü uygulamaları var. Twitter’dan yapılan veya işte sosyal medyadan yapılan bir açıklamada ‘Cumhurbaşkanına hakaret’ diye alınıp insanların tutuklanması, hapse atılması, cezalandırılması, ev hapsine alınması ve pek çok uygulama var, artı tazminat davaları açılması. Yani insan hakları diyorsunuz, insanların düşünce özgürlüğünü sınırlıyorsunuz. İnsan hakları diyorsunuz, medya üzerinde her türlü baskıyı yapıyorsunuz. İnsan hakları diyorsunuz, bugün çok sayıda gazeteci iş bulamıyor ve işsiz durumda. İnsan hakları diyorsunuz, kadın cinayetleri var, bununla ilgili hükümetin aldığı herhangi bir önlem yok.”
“Cumhurbaşkanına hakaret diye açılan davaların tamamından vazgeçilmesi lazım”
Kılıçdaroğlu, eylem planına ilişkin hangi adımların atılmasının “samimiyet adımı” olarak görülebileceğine ilişkin soruyu şöyle yanıtladı:
“Mesela Cumhurbaşkanına hakaret diye açılan davaların tamamından vazgeçilmesi lazım. İki, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarının derhal uygulamaya konması lazım, Selahattin Demirtaş’ın, Osman Kavala’nın derhal bırakılması lazım. AHİM ve Anayasa Mahkemesi kararları var. Üç, Anayasa Mahkemesi kararlarını uygulamayan yargıçların derhal görevlerinden alınması lazım. Bunlar yargıç değildir, bunlar siyasi otoritenin talimatını yerine getirdiler. Erdoğan samimi ise o talimatı o yargıca veren ve Anayasa Mahkemesi kararını uygulamayan o yargıçların yargının tamamen dışına çıkarılması lazım. Birkaç böyle güzel davranışlar yaparsa biz de deriz ki ya bu konuda samimi olarak bazı adımlar atılıyor ve biz de inanmış oluruz.”
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin Anayasa Mahkemesine ilişkin açıklamaları hatırlatılarak, “Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu ortaklık içinde Erdoğan harekete geçebilir mi?” sorusu üzerine Kılıçdaroğlu, “Hayır. Bahçeli, Erdoğan’ı bir anlamda teslim almış vaziyette. Erdoğan, kendi koltuğundan korkuyor ama koltuğunu korumak için de tek dayandığı kişi Sayın Bahçeli. Bahçeli’nin ‘Anayasa Mahkemesi kapatılsın’ demesi ve Erdoğan’ın da bu konuda hiçbir yorum yapmaması ilginç. Neden Anayasa Mahkemesi kapatılsın? Erdoğan’ın demesi gerekir ki ‘Hayır, Anayasa Mahkemesinin kapatılması asla söz konusu olamaz.’ Haydi Erdoğan söylemedi diyelim, en azından partinin sözcüleri var, grup başkanvekilleri var, onlar böyle bir açıklama yapabilirler, bu açıklama da gelmedi. Ben duymadım en azından.” diye konuştu.
Bahçeli’nin Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş ile ilgili “Bunlar kesinlikle içeride kalmalı.” diye çok sert söylemlerinin olduğunu belirten Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti:
“Dolayısıyla Cumhur İttifakı aslında bir düşünce ittifakı değil, bir koltuğun korunmasına yönelik olarak hazırlanan ya da bir araya gelen bir ittifak. Erdoğan’ın koltuğu korunmalı ve Erdoğan burada kalmalı. Hatta Erdoğan burada kalırken Erdoğan bugün için şikayet ettiği nelerden şikayet etti, onu da bilmiyorum, onların da verilmesini istiyor. Aslında Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin daha da güçlendirilmesini istiyor Bahçeli ama mesela Erdoğan, anayasa değişikliğinde Bahçeli’nin istediği talepleri dillendiremiyor ama Bahçeli rahatlıkla dillendirebiliyor, orada da kendi aralarında bir çelişki var. Yani söylemlerde farklılıklar olmakla beraber olay bir koltuğun korunmasına yönelik bir olay, öyle değerlendiriyorum.”
“İktidar kendisine oy vermeyen bütün Kürtleri cezalandırmak istiyor”
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, HDP’nin kapatılması konusunda Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının inceleme başlatmasına ilişkin olarak da “HDP kaç oy aldı? 6-6,5 milyon civarında oy aldı. Eğer siz HDP’yi kapatarak 6-6,5 milyon kişiyi cezalandıracaksanız bunun adı demokrasi değil.” dedi.
HDP’nin üzerinde olağanüstü baskı uygulandığını öne süren Kılıçdaroğlu, “Gördüğüm tablo şu aslında, iktidar, kendisine oy vermeyen bütün Kürtleri cezalandırmak istiyor. ‘Siz nasıl bana oy vermezsiniz, nasıl başka bir partiye oy verirsiniz?’ şeklinde cezalandırmak istiyor.” diye konuştu.
Muhafazakar Kürtlerin de buna karşı olduğunu savunan Kılıçdaroğlu, şunları kaydetti:
“Samimi inancım şu, Bahçeli, kesinlikle HDP’nin kapatılmasını istiyor ama gördüğüm, anladığım ve duyduğum kadarıyla ve gelen bilgiler, AK Parti’nin bu kadar sert bir çıkışın doğru olmadığı yönünde çalışmaları değil de düşüncesi var yani bu, grup başkanvekillerinde de parti sözcülerinde de bir şekliyle ifade ediliyor. Biz, parti kapatarak ne elde ettik bugüne kadar? Hiçbir şey elde edemedik. Parti kapatarak Türkiye’yi daha modern, daha güçlü bir demokrasiyi mi getirdik? Hayır yani olmadı. İnsanlar düşüncelerini ifade ederler. Partiler zaten oy alamıyorsa o parti zaten kendiliğinden yok olup gidiyor. Bizim siyasi partiler tarihine baktığınız zaman belki yüzlerce siyasi parti kurulmuş, yüzlercesi belli bir zaman dilimi içinde yok olup gitmiştir.
HDP de eğer görevini yapmazsa, başarılı olmazsa o da bir süre sonra yok olacaktır. Millet kapatır yani.”
“Ben, seçim yasasında ciddi bir değişiklik yapılacağı kanısında değilim”
Seçim mevzuatı ve seçim barajına yönelik soru üzerine Kılıçdaroğlu, Orhan Uğuroğlu’nun bir yazısında, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yüzde 10 seçim barajından vazgeçmeyeceğini ve MHP’nin buna sıcak bakmadığını yazdığını belirterek şöyle konuştu:
“Sayın Bahçeli ne kadar bastırır, yüzde 10 seçim barajı yüzde 7’ye insin mi inmesin mi diye, ne kadar Erdoğan’ı ikna edebilir bilmiyorum ama dar bölgenin de MHP’nin aleyhine olacağını herhalde MHP de çok iyi biliyor. Dolayısıyla ben, seçim yasasında ciddi bir değişiklik yapılacağı kanısında değilim. Erdoğan, var olan sistemle gidecektir. Biz, seçim barajının makul bir düzeye indirilmesini isteriz hatta yüzde bir oyu olan partinin genel başkanının da Meclise gelmesini isteriz. Dışarda seçmenin yüzde bir oyunu alan kişinin parlamentoya gelip, parlamentoda kendisine oy veren vatandaşların sorunlarını dillendirmesi, çözümleri üretmesi bence parlamentoya değer katar, böyle bakmak lazım ama Erdoğan darbe hukukuna sığınmış vaziyette. O darbe hukukun getirdiği seçim yasasını aynen uygulayacaktır gibi bir düşüncem var.”
“Türkiye’nin güç birliğine ihtiyacı var, bölünmeye, ayrı partiler kurmaya değil”
Son dönemde kendisiyle siyaset yapmış isimlerin partiden ayrılıp kendi partilerini kurma yolunda ilerlediğinin, İYİ Parti’de de aynı durumun söz konusu olduğunun hatırlatılması ve bunu nasıl yorumladığının sorulması üzerine Kılıçdaroğlu, hem demokrasiden söz edip hem de yeni partiler kurulduğunda onlara karşı çıkmanın samimi olmadığını söyledi.
Kılıçdaroğlu, bir insanın bir parti içinde beklediğini bulamayınca ayrılarak kendi partisini kurmasında herhangi bir sorun olmadığını belirterek şunları kaydetti:
“Bizden de ayrılıp ayrı parti kuran arkadaşlar var, İYİ Parti’den de ayrılıp parti kuran arkadaşlar var. Kurabilirler ama tabii ülkenin geleceği konusunda sorumluluk hisseden herkesin oturup bir düşünmesi gerekiyor. Parti kurmanın tamamen dışında sade vatandaş olarak ya da siyasetçi olarak oturup düşünmemiz gerekiyor. Türkiye siyaseten bir otoriter yapı içinde, insanlar nefes alamaz durumda, gazeteciler yazamaz, haber yapamaz durumda. Dolayısıyla Türkiye’nin demokratikleşmeye ihtiyacı var ve bu demokratikleşme sürecinin yerel yönetimlerle başlayan, atılan adımları var ve bu adımların güçlü olarak eğer olacaksa, erken olmayacaksa 2023’te yapılacak ikinci adımı var. Dolayısıyla Türkiye’nin demokratikleşmeye ve güç birliğine ihtiyacı var, ayrışmaya, bölünmeye, ayrı partiler kurmaya değil. Demokrasiden yanaysa, demokrasiyi savunuyorsa o çerçevede hareket etmesi gerektiğine inanan birisiyim.”
Cumhur İttifakı’nın Millet İttifakı ile oynadığını, bunun için devletin içindeki bütün kurumları harekete geçirdiğini iddia eden Kılıçdaroğlu, Millet İttifakı’nın dağıtılması, bölünmesi, ayrıştırılması ve birbirleriyle rakip, kavga eder hale getirilmesi için çalışıldığını ileri sürdü.
Kılıçdaroğlu, vatandaşın demokrasiye susadığını ve hükümeti değiştirmek istediğini savunarak, 2023’te ilk kez oy kullanacak 6 milyon 300 bin gencin Türkiye’ye demokrasi getireceğini belirtti.
“İlkeler üzerinde anlaşmamız lazım”
Sık sık muhalefet partileri genel başkanları arasında ziyaretler gerçekleştirildiği anımsatılarak kamuoyunda “bunun adının konulması beklentisi” olduğunun belirtilmesi ve bu ismin ne zaman ve nasıl konulacağının sorulması üzerine Kılıçdaroğlu, Millet İttifakı’nın, Demokrat Parti, İYİ Parti, Saadet Partisi ve CHP’den oluştuğunu hatırlattı.
Kılıçdaroğlu, demokrasi istediklerini, bunun iskeletini “güçlendirilmiş parlamenter sistem” olarak dillendirdiklerini söyleyerek ittifakın içinde olmayan Gelecek Partisi ve Deva Partisi’nin de bunu vurguladığını belirtti.
Kılıçdaroğlu, şunları kaydetti:
“Şimdi bu çalışmayı biz yapıyoruz, İYİ Parti yapıyor, Gelecek Partisi yapıyor, Deva Partisi yapıyor, Demokrat Parti yapıyor, Saadet Partisi yapıyor. Tabii şimdi önce her partinin kendi içinde bir çalışma yapması lazım haklı olarak. Biz de çalışma yapıyoruz. yaptığımız görüşmelerde onlar da çalışmaları yapıyorlar. Genel Başkan düzeyinde değil de Genel Başkan Yardımcısı düzeyinde arkadaşlar görüşüyorlar zaten, yaptıkları çalışmaları birbirlerine de veriyorlar. Önce bizim, ilkeler üzerinde anlaşmamız lazım. Hangi ilkeler üzerinde anlaşacağız. Bu ilkeler netleştikten sonra belki oturulur, bir metin hazırlanır, bütün partiler ‘evet biz bu ilkelere uyuyoruz’ derler. Nitekim Millet İttifakı seçimlerden önce oturup bir metni imzaladık ve onu kamuoyu ile paylaştık.”
Vatandaşın, Millet İttifakı olarak millete ne vadettiklerini, bunları nasıl gerçekleştireceklerini göreceğini ve gayet samimi şekilde uygulanabilir bir takvim vermeleri gerektiğini belirten Kılıçdaroğlu, o takvim içinde de Türkiye’yi gerçek anlamda bölgenin yıldızı yapacaklarını, demokrasiyi getireceklerini, nasıl Mustafa Kemal Atatürk Kurtuluş Savaşı sırasında mazlum milletlere örnek olduysa demokrasi konusunda da az gelişmiş ülkelerdeki bütün otoriter rejimlere örnek olacaklarını söyledi.
Kılıçdaroğlu, “Vaktimiz var. Yani, böyle iki ayağı bir pabuca sıkıştırmak gibi bir düşüncemiz yok. Daha sağlıklı, daha sakin, daha samimi oturup konuşmamız lazım. Çünkü Millet İttifakı’nı oluşturan siyasi partilerin topluma karşı sorumlulukları var. Biz bir parti mücadelesi ya da bir partinin kazanmasından çok demokrasinin kazanmasını istiyoruz.” diye konuştu.
“İttifak sürecini yürütmek Türkiye’ye karşı duyduğum bir sorumluluk”
Zaman zaman partisinde de eleştirildiği ittifak sürecinin kendisi için ne anlama geldiğinin sorulması üzerine Kılıçdaroğlu, ittifak sürecini yürütmenin Türkiye’ye karşı duyduğu bir sorumluluk olduğunu söyledi.
Kılıçdaroğlu, olayın bir CHP olayı değil bir Türkiye olayı olduğunu aktararak, “Bizim partimizin tabanı, milletvekillerimiz, bu gerçeği çok iyi biliyorlar. Bakın en küçük ilçemizden en büyük ilimize kadar örgütlerimiz böyle çalışıyorlar. Onlar benim ne yapmak istediğimi gayet iyi biliyorlar.” dedi.
Kamuoyu araştırmalarında iktidar ortaklarının oy düşüşü yaşadığının ancak muhalefet partilerinde anlamlı bir artış olmadığının belirtilmesi ve bununla ilgili bir öz eleştiri yapıp yapmadığının sorulması üzerine Kılıçdaroğlu, kararsız vatandaşlarda artış olmasının güzel bir şey olduğunu, bu kişilerin bir süre sonra kararlı hale geleceğini söyledi.
Kılıçdaroğlu, gelecek seçimlerin bir parti seçimi olmadığını belirterek toplumun ikiye ayrıldığını, bir tarafta otoriter rejimi savunanlar ve isteyenlerin, öbür tarafta da demokrasiyi isteyenler ve savunanlar olduğunu ileri sürdü. Demokrasiyi savunanların sayısının her gün arttığını aktaran Kılıçdaroğlu, buradan kopmaların diğer tarafa yansıdığını, demokrasi talebinin özellikle gençlerde çok daha yüksek olduğunu belirtti.
Kılıçdaroğlu, Türkiye’de bir ekonomi sorunu olduğunun ve halkın birinci talebinin ekonomiye doğru kaydığının belirtilerek “Siz neler vadediyorsunuz?” sorusunun yöneltilmesi üzerine, demokrasinin olmadığı bir ortamda, sanayicinin, yabancı sermayenin Türkiye’ye yatırım yapmayacağını, insanların kazandıkları paralarını yurt dışına götüreceğini kaydetti.
Kişinin vergisinin nerelere harcandığını sormasının, demokrasin varlığına bağlı olduğunu aktaran Kılıçdaroğlu, “O nedenle ekonomi kötüye gidiyor. Kimse bu soruyu soramıyor.” diye konuştu.
“Eski kavgaları bir kenara bırakmak zorundayız”
Milletvekillerinin dokunulmazlıkların kaldırılmasına ilişkin soruya Kılıçdaroğlu, her koşulda demokrasiyi savunmak zorunda olduklarını söyledi.
Demokrasinin Türkiye’de yaşayan herkes için vazgeçilmez bir konu olduğunun altını çizen Kılıçdaroğlu, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Dokunulmazlıklar kalkabilir mi? Elbette kalkabilir. Nitekim bir HDP milletvekilinin dokunulmazlığı kalktı. Üstelik parlamentoda oy birliğiyle kalktı. Kimse çıkıp da ‘neden dokunulmazlığını kaldırdınız’ diye bir şey sormadı. Yargı bağımsızlığının olduğu yerde dokunulmazlıklar kalkabilir. Şimdi siz kalkmışsınız mahkemeye hakim tayin etmişsiniz. Ona göre de bir hakimler ve savcılar kurulu oluşturmuşsunuz. Anayasa Mahkemesini uygulamayan hakimi ödüllendiriyorsunuz. Bir talimatla istediğiniz kişiyi tutuklatıp hapse attırabiliyorsunuz. Böyle bir ortamda eğer dokunulmazlıkların kaldırılmasına ‘evet’ derseniz, demokrasiye ihanet etmiş olursunuz. Hem demokrasiyi savunacaksınız hem de böyle bir yargı düzeninde bunları alacaksınız hapse atılmalarına el kaldıracaksınız. Bu demokrasiyi savunmamaktır. Erdoğan çıkıp diyor ki ‘dokunulmazlık dosyalarını kaldıracağız, eller kalkıp inecek, dokunulmazlıklar kalkacak.’ Ne demek bu? ‘Ben anayasayı da tanımıyorum.'”
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, erken seçim tartışmalarının sorulması üzerine, şu ifadeleri kullandı:
“MHP ve AK Parti’de el kaldırıp indirme şeklinde koşullanmış bir milletvekili grubu var. Dolayısıyla bir kişinin talimatıyla el kaldırıp indirerek erken seçime gidilebilir. Veya sayın Bahçeli, ‘Ben sana bu kadar destek verdim. Türkiye’yi düzelt, işsizliği azalt ve demokrasiyi getir dedim. Sen bunların hiçbirini yapmadın. Ben de şimdi kusura bakma artık desteğimi çekiyorum’ dediği anda erken seçime gidilir. Onun dışında bizim erken seçimi parlamentoda geçirmek gibi şeyimiz yok.”
MHP ve AK Parti tabanıyla bir sorunlarının olmadığını aktaran Kılıçdaroğlu, “Sorun o partileri yönetenlerde. Kötü yönetiyorlar, yanlış yönetiyorlar, çıkar amaçlı yönetiyorlar. Tabanda büyük bir yoksullaşma var. Yukarıda da büyük bir zenginleşme var. Şimdi AK Parti tabanı da bunu görmeye başladı. Bunların yönetiminde geçen her gün topluma maliyeti artacaktır.” iddiasında bulundu.
Toplumsal tepkilerin Bülent Ecevit döneminde olduğu gibi neden eyleme dönüşmediği sorusuna üzerine Kılıçdaroğlu, “Şimdi buna karşı esnaf eylem yaptı. Kahveciler, lokantacılar, pastacılar, bunlar da eylem yaptı. Medya yeteri kadar veremedi bunu. Bir de korku iklimi var. Esnaf eylem yapacak, dükkanını kapatacaklar.” diye konuştu.
Türkiye’nin bahara, gülmeye, sevilmeye, kucaklaşmaya ve helalleşmeye ihtiyacının olduğunu dile getiren Kılıçdaroğlu, “Eski kavgaları bir kenara bırakmak zorundayız. Eski kavgaları alıp bugün sürdürmenin hiçbir mantığı yok, topluma hiçbir yararı yok. Kavga mı ettik kardeşim? Oturup helalleşelim ama biz geleceğe bakalım. Bizim çocuklarımız var. Biz o çocuklara güzel bir Türkiye, özgür bir Türkiye bırakmak zorundayız.” dedi.