Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kriter dergisine yaklaşan seçimler, depremlerin ardından inşa ve ihya faaliyetleri, dünya gündemindeki başlıklar ile bu başlıklara Türkiye’nin verdiği ve vereceği katkıları ilişkin mülakat verdi.
Kahramanmaraş ve Hatay merkezli depremlerin ardından ihya ve inşa çalışmaları hakkında bilgi veren Erdoğan, depremin yaşandığı andan itibaren devletin bütün imkanlarıyla çalıştığını ve çalışmaya devam edeceğini bildirdi.
Kendisinin de sürekli olarak depremden etkilenen şehirleri ziyaret ettiğini hatırlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, hem yeni inşa edilen konutların temel atma törenlerini gerçekleştirdiklerini hem de vatandaşlarla iftar sofrasında buluştuklarını belirtti.
Ramazanda ve sonrasında da depremzedeleri asla yalnız bırakmayacaklarını vurgulayan Erdoğan, “Bundan sonraki süreçte birinci önceliğimiz, deprem bölgesinin bir an önce ayağa kaldırılması. Bunun için gayret ediyoruz. Vatandaşlarımızın bütün ihtiyaçlarında yanlarında oluyoruz. Yeni yerleşimleri planlarken, depremden etkilenen şehirlerimizin yönünü mümkün olduğu kadar ovalardan dağlara, zemini sağlam yerlere döndürüyoruz. Kadim şehir yerleşimlerimizi ise tarihi ve kültürel varlıklarımızı da yaşatacak, aynı zamanda afetlere karşı güçlendirecek bir anlayışla ihya ediyoruz. Bu çerçevede Adıyaman’da 4 bin 431, Kahramanmaraş’ta 7 bin 353, Gaziantep’te 6 bin 815, Hatay’da 3 bin 122, Malatya’da 6 bin 238 konutun temellerini attık.” ifadelerini kullandı.
Toplam 27 bin 949 konutun inşasına fiilen başlandığını ve hatta bazılarının şu anda bitme aşamasına geldiğine işaret eden Erdoğan, yaz mevsimine kadar bu konutları bitireceklerini ve hedeflerinin 319 bini ilk bir yıl içinde olmak üzere, toplam 650 bin konutu tamamlayıp, deprem bölgesindeki vatandaşlara teslim etmek olduğunu bildirdi.
“Bilim insanlarıyla çalışmalarımızı devam ettireceğiz”
Türkiye’nin deprem bölgesi olduğu ve şehirlerin depreme hazır olup olmadığı sorusuna Erdoğan, “Bu durumu, kentsel dönüşümün önemini ben defaatle dile getirdim. Şimdi imarla ilgili zaten yasal düzenlemelerimiz var. Ama bu olaylardan sonra mesela Ulusal Risk Kalkanı Toplantısı gerçekleştirdik. Burada Türkiye’nin karşı karşıya bulunduğu afet riski altında toplanabilecek tüm tehlike ve tehditleri birlikte değerlendiriyoruz. Deprem bunlardan biridir. Aynı şekilde sel, yangın, heyelan, kuraklık gibi diğer doğal afetleri de buna eklemeliyiz. Yetmez, ayrıca salgın hastalıktan teröre, sığınmacı akınlarından ekonomik krizlere, diğer unsurları da buna ilave etmeliyiz.” yanıtını verdi.
Yaşanılan jeopolitiğin dayattığı her ihtimalin hesaba katılması gerektiğini bildiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle devam etti:
“Özetle, ülkemizin ve milletimizin varlığını, hayatını, geleceğini tehdit eden her krizi bir afet olarak görmek, öncesi ve sonrasıyla tedbirlerimizi buna göre düşünmek gerektiği kanaatindeyim. İstanbul’da yaptığımız bu toplantıda 100’den fazla mühendisle mimarla jeofizikçiyle jeoloji mühendisiyle farklı alanlardan bilim insanlarımızla hocalarımızla görüştük. Gaziantep’te Çevre Şehircilik Bakanım kendileriyle toplantılar yaptı ve bütün bunlardan sonra da tabii yeni bir adımı, düzenlemeyi yapmak mukadderdir diye düşünüyorum. Bunun için de tabii Allah lütfeder, vatandaşımız görevi bize tekrar verirse biz bilim insanlarımızla çalışmalarımızı da aynen devam ettireceğiz. Yeni dönemde kendileriyle bunu daha teferruatlı bir şekilde ele alıp yasal düzenlemeleri de yapmak suretiyle bir adım atacağız.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “14 Mayıs seçimleri dünyanın en önemli seçimlerinden birisi olarak gösteriliyor. Sizin açınızdan bu seçimi daha önceki seçimlerden ayrı kılan özelliklerin nelerdir?” sorusuna, “Bir kere şunu kabul etmek gerekiyor, bugün Türkiye adının geçtiği ve geçeceği her durum dünya gündeminin gözden kaçıramayacağı bir konu başlığıdır. Denizin 2 bin 500 metre altından uzaya ulaşmış bir Türkiye’den bahsediyoruz. Muharip düzeyde kendi uçağını yapmış 5 ülkeden biriyiz. Biz, bilimi Antarktika’da dahi arayan nadir ülkelerin başında geliyoruz. Yerlilik ve millilik şiarıyla gemimizden otomobilimize, İHA ve SİHA’larımızdan tanklarımıza, elektrikli trenlerimizden uydularımıza 20 yılda dünyaya, göz kamaştırıcı ve ilham veren bir milli paradigma örneği sunduk.” yanıtını verdi.
“Sadece 2,5 yılda doğal gazı söküp aldık”
Mayıs ayındaki seçimlerin, özellikle “20 yıl boyunca atılan onca doğru adımın” varacağı istikamet açısından hayati bir önem arz ettiğini belirten Erdoğan, şunları bildirdi:
“Şu an bırakın yol ayrımını, bir an bile durmayı göze alamayacağımız bir mevkide ilerliyoruz. Size bu konuda çarpıcı bir örnek vermek istiyorum. Milletimizle bir müjde paylaşmıştık. Mavi vatan sınırlarımız dahilinde hidrokarbon kaynaklarına yönelik yaptığımız devasa büyüklükteki yatırımların ilk meyvesini, Batı Karadeniz’de karadan 170 kilometre uzaklıktaki bir bölgeden aldık. 2020’de milletimize duyurduğumuz bu müjdeyi en geç 2023’te sisteme kazandıracağımızı iddia ettiğimizde bunun mesnetsiz bir siyasi argüman olduğunu iddia edenler, inşallah 20 Nisan’da karada bir istiklal nişanesi olarak göğe yükselecek milli doğal gazımızın alevine ne kulp takacaklar merak ediyorum.
Karadeniz’de doğal gaz ilk olarak 1975’te keşfedildi. 1995’te bu keşfin kurumsal prosedürleri tamamlandı ve 2005’te keşfedilen bu gaz kara ile buluştu. Şimdi bu kronoloji üzerinden 14 Mayıs seçimlerinin ne denli önemli olduğuna dair bir görüşümü paylaşmak isterim. Keşiften karaya 30 yıl süren bu doğal gaz macerasında rezerv ve kara arasındaki mesafenin kaç kilometre olduğunu biliyor musunuz? Sadece 2,5 kilometre. Bizim, milletimizle paylaştığımız rezerv müjdesinin karaya olan mesafesi neydi? Tam 170 kilometre. Peki biz, denizin 2 bin metre altından tabiri caizse söküp aldığımız doğal gazı 170 kilometre öteye ne kadar sürede karaya ulaştırdık? Sadece 975 günde.”
Koalisyonlarla yönetilen bir Türkiye’de rezervden karaya 30 yılda sadece 2,5 kilometre ilerleyen doğal gaz iletiminin, cumhurbaşkanlığı yönetim sisteminde yaklaşık 2,5 yılda gerçekleştiğini belirten Erdoğan, “14 Mayıs seçimlerinin sadece bu örnek üzerinden bile ne kadar öneme haiz olduğu ortada. Biz, parlamenter sistem illüzyonu üzerinden bir iktidar paylaşımına karşı, milletimizin hayrına dokunacak müjdeleri paylaştığımız, bu müjdeleri mucize denilecek süreçlerle hayata geçirdiğimiz siyasi bir anlayışın temsilcileriyiz. Cumhuriyetimiz açısından bir demokrasi menkıbesi sayılan 14 Mayıs tarihinde milletimiz kanımca yine gelişimin ve kalkınmanın tarafında olacaktır.” ifadesini kullandı.
“Bugüne kadar milletimize ne söz verdiysek yerine getirdik”
Depremlerin ardından kampanya iletişim stratejisinde değişiklik yaşandığı anımsatılarak, “Depremden sonra seçim kampanyanızda nasıl bir revizyona gittiniz? Son 40 günde nasıl bir kampanya yürüteceksiniz?” sorusuna Cumhurbaşkanı Erdoğan, şu yanıtı verdi:
“AK Parti olarak, 2023 seçimleri için kampanya stratejimizi tam 21 yıl önce hazırlamaya başladığımızı söylesem abartmış olmam. Çünkü Cumhuriyetimizin 100’üncü yılının ülkemiz için taşıdığı ehemmiyeti biliyoruz. Tabii biz, Allah’a şükürler olsun ki bugüne kadar milletimize ne söz verdiysek yerine getirdik. Aslına bakarsanız Türkiye Yüzyılı, bu süreçte elde edilen birikim ve sürekli tazelenmekte olan motivasyonumuzu tanımlayan bir vizyon. Kampanya sürecinde bu 21 yıldaki hizmet ve eser siyasetimizi milletimize hatırlatmak ve bu hatırlatmalarımızın vatandaşlarımız nezdinde samimi kabullere dönüşmesi en önemli hedefimizdi. Çünkü bu vizyonun, beka problemi arz eden muğlak bir ittifak karşısındaki en önemli güvence olduğunu kabul etmek gerekiyor.
Geçtiğimiz yılın 28 Ekiminde, Türkiye Yüzyılı vizyonuyla seçim kampanyamızın ilk işaret fişeğini zaten atmıştık. Ancak, deprem felaketi nedeniyle seçim kampanyamızda değişikliğe gittik. 11 ilimizde insanlarımız yas tutuyor. Evlerini kaybedenler üzüntü içinde. Şehirlerimiz ayağa kalkma mücadelesi veriyor. Böyle bir iklimde kimse önceki dönemlerdeki gibi bir kampanya yapamaz, yapmamalıdır. Biz de kampanyamızı, seçimin önemine uygun ama aynı zamanda depremzedelerimizin acısına saygılı bir şekilde yürütme kararı aldık. Sessiz ama derinden bir seçim kampanyası yürüteceğiz. Türkiye Yüzyılı vizyonu ana temamızla çalışmalarımızı sürdüreceğiz. Aday listelerinin Yüksek Seçim Kuruluna verilmesinin ardından beyannamemizi ve sloganlarımızı kamuoyuyla paylaşacağız.”
“Listelerimizi yenileyeceğiz”
Seçimlerde mevcut milletvekili listelerinde değişim oranını ne olacağı ve adayların belirlenmesinde nasıl bir çalışma yürütüldüğü sorusuna karışlık Erdoğan, şu değerlendirmeyi yaptı:
“Ülkede demokrasiye, samimiyetle sahip çıkan, parti içinde de demokrasiyi en şeffaf yürüten teşkilat AK Parti’dir. Tabii geçtiğimiz günlerde 81 ilimizde 6 binin üzerinde aday adayı için temayül yoklamaları yapıldı. Bu sayı partimize ilginin bir göstergesidir. Merkez Yürütme Kurulu ile Merkez Karar ve Yönetim Kurulu üyelerimizden oluşan komisyonlar, aday adaylarını yüz yüze görüşmeyle değerlendirmeye tabi tutuyor. Bu sürecin ardından da başkanlığını bizzat yapacağım bir üst komisyonda aday listemize son şeklini vereceğiz. Her dönemde olduğu gibi bu dönemde de milletvekili listelerimizde birtakım yenilenmeler muhakkak olacaktır. Bakan arkadaşlarımız da kabinede sahip oldukları birikimi ve enerjiyi milletvekili olarak meclis çatısı altında değerlendirecekler. Her bir bakan arkadaşımız, en iyi hizmet edeceği yerden aday olacaktır.”
Yüksek Seçim Kurulunun takvimine göre 9 Nisan’da aday listelerini teslim edeceklerini bildiren Erdoğan, “Tabii olarak 3 dönem kuralı ve diğer sebeplerle aday listelerimizde yeni isimler de yer alacak. Arkadaşlarımızın bir kısmıyla ise önce aday sonra milletvekili olarak inşallah devam edeceğiz. Bu bir bayrak yarışıdır. Tüm arkadaşlarımızla farklı zeminlerde, farklı görevlerde omuz omuza mücadeleye devam edeceğiz. AK Parti ben partisi değil, biz partisidir. Ve bu adaylıkla ilgili bunları bir neticeye bağladıkça da kamuoyuyla paylaşacağız.” ifadesini kullandı.
“Karşımızda adeta bir ‘yıkım ittifakı’ var”
“Muhalefetin beş farklı partinin genel başkanlıklarına ek olarak yedi farklı başkan yardımcısı ve HDP’nin masada olduğu bir koalisyonla ülkeyi yönetebileceğini iddia ettiği” aktarılarak, “Daha seçimlere gitmeden koltuk pazarlıkları krizleri doğurdu. Böyle bir siyasi anlayış Türkiye’yi yönetebilir mi?” sorusunu Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle yanıtladı:
“Muhalefet, cumhurbaşkanlığı yardımcılıklarını, bakanlıkları, milletvekilliklerini ve devletin yönetim kademelerini bir at pazarlığına dönüştürerek bir araya geldi. Millete hizmeti değil, ülkenin menfaatlerini değil, kendi çıkarlarının peşinde olduklarını bu süreçte gösterdiler. Ülkeye istikrarı değil, kaosu vadediyorlar. ‘Ne vereyim abime’ mantığı ile koltuk dağıtmanın, koltuk pazarlığının peşindeler. Mevcut koltuklar yetmez endişesi ile bakanlık sayılarını artırarak birilerine yeni koltuk bulma derdindeler. Milletin önüne koyacakları bir vizyonları olmadığı için, ‘iktidara gelirsek yapılanları yıkacağız’ diye milletin önüne çıkıyorlar.
Adeta bir yıkım ittifakı gibi hareket etme sözü veriyorlar. Bunlar o kadar kendi dertlerine düştüler ki, milletimizin böyle bir siyasete teveccüh göstermeyeceğini bilmeyecek kadar da gerçeklikten koptular. Bu milleti tanımıyorlar. Yapamayacakları şeyleri, tutamayacakları sözleri vererek, yalan ve iftiraya başvurarak gerginlik siyasetinden medet umuyorlar. İktidarlarımız döneminde, milletimizin siyaset kurumuna beslediği güveni sarsma çabası içindeler. Milletimizin desteğinden daha çok uluslararası güç odaklarının kendilerine ‘aferin’ demesine muhtaçlar.”
“Sistematik Türkiye düşmanlığı yapanlar”ın, Türkiye karşısında hizalanan güç odaklarına selam gönderdiğini belirten Erdoğan, “Bunların Ege’deki, Mavi Vatan’daki haklarımızı, ülkemizin güvenliğini sağlamak için sınırlarımızın ötesindeki güvenli bölgeleri ve ordumuzun oralarda gerçekleştirdiği terörle mücadeleyi savunduğunu gördünüz mü? FETÖ, PKK, YPG, PYD gibi terör örgütleri ile mücadele edeceklerine dair şimdiye kadar bunlardan kararlı bir söz duyduk mu? Aksine, HDP ile yol yürümek için kayyumu kaldırmayı, belediyelere özerklik vermeyi vadediyorlar. Terörle mücadele etme sözü veremiyorlar. Terörle mücadele sözü vermek bir yana, terör örgütlerinin başını ezen kurumlarımıza saldırıyorlar. Böyle bir anlayış ne Türkiye’yi yönetebilir ne ülkemizin çıkarlarını uluslararası mecralarda savunabilir ne milli projelerimizin arkasında durabilir ne de terörle mücadele edebilir.” ifadesini kullandı.
(Sürecek)