Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kriter dergisine yaklaşan seçimler, depremlerin ardından inşa ve ihya faaliyetleri, dünya gündemindeki başlıklar ile bu başlıklara Türkiye’nin verdiği ve vereceği katkıları ilişkin mülakat verdi.
Kahramanmaraş ve Hatay merkezli depremlerin ardından ihya ve inşa çalışmaları hakkında bilgi veren Erdoğan, depremin yaşandığı andan itibaren devletin bütün imkanlarıyla çalıştığını ve çalışmaya devam edeceğini bildirdi.
Kendisinin de sürekli olarak depremden etkilenen şehirleri ziyaret ettiğini hatırlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, hem yeni inşa edilen konutların temel atma törenlerini gerçekleştirdiklerini hem de vatandaşlarla iftar sofrasında buluştuklarını belirtti.
Ramazanda ve sonrasında da depremzedeleri asla yalnız bırakmayacaklarını vurgulayan Erdoğan, “Bundan sonraki süreçte birinci önceliğimiz, deprem bölgesinin bir an önce ayağa kaldırılması. Bunun için gayret ediyoruz. Vatandaşlarımızın bütün ihtiyaçlarında yanlarında oluyoruz. Yeni yerleşimleri planlarken, depremden etkilenen şehirlerimizin yönünü mümkün olduğu kadar ovalardan dağlara, zemini sağlam yerlere döndürüyoruz. Kadim şehir yerleşimlerimizi ise tarihi ve kültürel varlıklarımızı da yaşatacak, aynı zamanda afetlere karşı güçlendirecek bir anlayışla ihya ediyoruz. Bu çerçevede Adıyaman’da 4 bin 431, Kahramanmaraş’ta 7 bin 353, Gaziantep’te 6 bin 815, Hatay’da 3 bin 122, Malatya’da 6 bin 238 konutun temellerini attık.” ifadelerini kullandı.
Toplam 27 bin 949 konutun inşasına fiilen başlandığını ve hatta bazılarının şu anda bitme aşamasına geldiğine işaret eden Erdoğan, yaz mevsimine kadar bu konutları bitireceklerini ve hedeflerinin 319 bini ilk bir yıl içinde olmak üzere, toplam 650 bin konutu tamamlayıp, deprem bölgesindeki vatandaşlara teslim etmek olduğunu bildirdi.
“Bilim insanlarıyla çalışmalarımızı devam ettireceğiz”
Türkiye’nin deprem bölgesi olduğu ve şehirlerin depreme hazır olup olmadığı sorusuna Erdoğan, “Bu durumu, kentsel dönüşümün önemini ben defaatle dile getirdim. Şimdi imarla ilgili zaten yasal düzenlemelerimiz var. Ama bu olaylardan sonra mesela Ulusal Risk Kalkanı Toplantısı gerçekleştirdik. Burada Türkiye’nin karşı karşıya bulunduğu afet riski altında toplanabilecek tüm tehlike ve tehditleri birlikte değerlendiriyoruz. Deprem bunlardan biridir. Aynı şekilde sel, yangın, heyelan, kuraklık gibi diğer doğal afetleri de buna eklemeliyiz. Yetmez, ayrıca salgın hastalıktan teröre, sığınmacı akınlarından ekonomik krizlere, diğer unsurları da buna ilave etmeliyiz.” yanıtını verdi.
Yaşanılan jeopolitiğin dayattığı her ihtimalin hesaba katılması gerektiğini bildiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle devam etti:
“Özetle, ülkemizin ve milletimizin varlığını, hayatını, geleceğini tehdit eden her krizi bir afet olarak görmek, öncesi ve sonrasıyla tedbirlerimizi buna göre düşünmek gerektiği kanaatindeyim. İstanbul’da yaptığımız bu toplantıda 100’den fazla mühendisle mimarla jeofizikçiyle jeoloji mühendisiyle farklı alanlardan bilim insanlarımızla hocalarımızla görüştük. Gaziantep’te Çevre Şehircilik Bakanım kendileriyle toplantılar yaptı ve bütün bunlardan sonra da tabii yeni bir adımı, düzenlemeyi yapmak mukadderdir diye düşünüyorum. Bunun için de tabii Allah lütfeder, vatandaşımız görevi bize tekrar verirse biz bilim insanlarımızla çalışmalarımızı da aynen devam ettireceğiz. Yeni dönemde kendileriyle bunu daha teferruatlı bir şekilde ele alıp yasal düzenlemeleri de yapmak suretiyle bir adım atacağız.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “14 Mayıs seçimleri dünyanın en önemli seçimlerinden birisi olarak gösteriliyor. Sizin açınızdan bu seçimi daha önceki seçimlerden ayrı kılan özelliklerin nelerdir?” sorusuna, “Bir kere şunu kabul etmek gerekiyor, bugün Türkiye adının geçtiği ve geçeceği her durum dünya gündeminin gözden kaçıramayacağı bir konu başlığıdır. Denizin 2 bin 500 metre altından uzaya ulaşmış bir Türkiye’den bahsediyoruz. Muharip düzeyde kendi uçağını yapmış 5 ülkeden biriyiz. Biz, bilimi Antarktika’da dahi arayan nadir ülkelerin başında geliyoruz. Yerlilik ve millilik şiarıyla gemimizden otomobilimize, İHA ve SİHA’larımızdan tanklarımıza, elektrikli trenlerimizden uydularımıza 20 yılda dünyaya, göz kamaştırıcı ve ilham veren bir milli paradigma örneği sunduk.” yanıtını verdi.
“Sadece 2,5 yılda doğal gazı söküp aldık”
Mayıs ayındaki seçimlerin, özellikle “20 yıl boyunca atılan onca doğru adımın” varacağı istikamet açısından hayati bir önem arz ettiğini belirten Erdoğan, şunları bildirdi:
“Şu an bırakın yol ayrımını, bir an bile durmayı göze alamayacağımız bir mevkide ilerliyoruz. Size bu konuda çarpıcı bir örnek vermek istiyorum. Milletimizle bir müjde paylaşmıştık. Mavi vatan sınırlarımız dahilinde hidrokarbon kaynaklarına yönelik yaptığımız devasa büyüklükteki yatırımların ilk meyvesini, Batı Karadeniz’de karadan 170 kilometre uzaklıktaki bir bölgeden aldık. 2020’de milletimize duyurduğumuz bu müjdeyi en geç 2023’te sisteme kazandıracağımızı iddia ettiğimizde bunun mesnetsiz bir siyasi argüman olduğunu iddia edenler, inşallah 20 Nisan’da karada bir istiklal nişanesi olarak göğe yükselecek milli doğal gazımızın alevine ne kulp takacaklar merak ediyorum.
Karadeniz’de doğal gaz ilk olarak 1975’te keşfedildi. 1995’te bu keşfin kurumsal prosedürleri tamamlandı ve 2005’te keşfedilen bu gaz kara ile buluştu. Şimdi bu kronoloji üzerinden 14 Mayıs seçimlerinin ne denli önemli olduğuna dair bir görüşümü paylaşmak isterim. Keşiften karaya 30 yıl süren bu doğal gaz macerasında rezerv ve kara arasındaki mesafenin kaç kilometre olduğunu biliyor musunuz? Sadece 2,5 kilometre. Bizim, milletimizle paylaştığımız rezerv müjdesinin karaya olan mesafesi neydi? Tam 170 kilometre. Peki biz, denizin 2 bin metre altından tabiri caizse söküp aldığımız doğal gazı 170 kilometre öteye ne kadar sürede karaya ulaştırdık? Sadece 975 günde.”
Koalisyonlarla yönetilen bir Türkiye’de rezervden karaya 30 yılda sadece 2,5 kilometre ilerleyen doğal gaz iletiminin, cumhurbaşkanlığı yönetim sisteminde yaklaşık 2,5 yılda gerçekleştiğini belirten Erdoğan, “14 Mayıs seçimlerinin sadece bu örnek üzerinden bile ne kadar öneme haiz olduğu ortada. Biz, parlamenter sistem illüzyonu üzerinden bir iktidar paylaşımına karşı, milletimizin hayrına dokunacak müjdeleri paylaştığımız, bu müjdeleri mucize denilecek süreçlerle hayata geçirdiğimiz siyasi bir anlayışın temsilcileriyiz. Cumhuriyetimiz açısından bir demokrasi menkıbesi sayılan 14 Mayıs tarihinde milletimiz kanımca yine gelişimin ve kalkınmanın tarafında olacaktır.” ifadesini kullandı.
“Bugüne kadar milletimize ne söz verdiysek yerine getirdik”
Depremlerin ardından kampanya iletişim stratejisinde değişiklik yaşandığı anımsatılarak, “Depremden sonra seçim kampanyanızda nasıl bir revizyona gittiniz? Son 40 günde nasıl bir kampanya yürüteceksiniz?” sorusuna Cumhurbaşkanı Erdoğan, şu yanıtı verdi:
“AK Parti olarak, 2023 seçimleri için kampanya stratejimizi tam 21 yıl önce hazırlamaya başladığımızı söylesem abartmış olmam. Çünkü Cumhuriyetimizin 100’üncü yılının ülkemiz için taşıdığı ehemmiyeti biliyoruz. Tabii biz, Allah’a şükürler olsun ki bugüne kadar milletimize ne söz verdiysek yerine getirdik. Aslına bakarsanız Türkiye Yüzyılı, bu süreçte elde edilen birikim ve sürekli tazelenmekte olan motivasyonumuzu tanımlayan bir vizyon. Kampanya sürecinde bu 21 yıldaki hizmet ve eser siyasetimizi milletimize hatırlatmak ve bu hatırlatmalarımızın vatandaşlarımız nezdinde samimi kabullere dönüşmesi en önemli hedefimizdi. Çünkü bu vizyonun, beka problemi arz eden muğlak bir ittifak karşısındaki en önemli güvence olduğunu kabul etmek gerekiyor.
Geçtiğimiz yılın 28 Ekiminde, Türkiye Yüzyılı vizyonuyla seçim kampanyamızın ilk işaret fişeğini zaten atmıştık. Ancak, deprem felaketi nedeniyle seçim kampanyamızda değişikliğe gittik. 11 ilimizde insanlarımız yas tutuyor. Evlerini kaybedenler üzüntü içinde. Şehirlerimiz ayağa kalkma mücadelesi veriyor. Böyle bir iklimde kimse önceki dönemlerdeki gibi bir kampanya yapamaz, yapmamalıdır. Biz de kampanyamızı, seçimin önemine uygun ama aynı zamanda depremzedelerimizin acısına saygılı bir şekilde yürütme kararı aldık. Sessiz ama derinden bir seçim kampanyası yürüteceğiz. Türkiye Yüzyılı vizyonu ana temamızla çalışmalarımızı sürdüreceğiz. Aday listelerinin Yüksek Seçim Kuruluna verilmesinin ardından beyannamemizi ve sloganlarımızı kamuoyuyla paylaşacağız.”
“Listelerimizi yenileyeceğiz”
Seçimlerde mevcut milletvekili listelerinde değişim oranını ne olacağı ve adayların belirlenmesinde nasıl bir çalışma yürütüldüğü sorusuna karışlık Erdoğan, şu değerlendirmeyi yaptı:
“Ülkede demokrasiye, samimiyetle sahip çıkan, parti içinde de demokrasiyi en şeffaf yürüten teşkilat AK Parti’dir. Tabii geçtiğimiz günlerde 81 ilimizde 6 binin üzerinde aday adayı için temayül yoklamaları yapıldı. Bu sayı partimize ilginin bir göstergesidir. Merkez Yürütme Kurulu ile Merkez Karar ve Yönetim Kurulu üyelerimizden oluşan komisyonlar, aday adaylarını yüz yüze görüşmeyle değerlendirmeye tabi tutuyor. Bu sürecin ardından da başkanlığını bizzat yapacağım bir üst komisyonda aday listemize son şeklini vereceğiz. Her dönemde olduğu gibi bu dönemde de milletvekili listelerimizde birtakım yenilenmeler muhakkak olacaktır. Bakan arkadaşlarımız da kabinede sahip oldukları birikimi ve enerjiyi milletvekili olarak meclis çatısı altında değerlendirecekler. Her bir bakan arkadaşımız, en iyi hizmet edeceği yerden aday olacaktır.”
Yüksek Seçim Kurulunun takvimine göre 9 Nisan’da aday listelerini teslim edeceklerini bildiren Erdoğan, “Tabii olarak 3 dönem kuralı ve diğer sebeplerle aday listelerimizde yeni isimler de yer alacak. Arkadaşlarımızın bir kısmıyla ise önce aday sonra milletvekili olarak inşallah devam edeceğiz. Bu bir bayrak yarışıdır. Tüm arkadaşlarımızla farklı zeminlerde, farklı görevlerde omuz omuza mücadeleye devam edeceğiz. AK Parti ben partisi değil, biz partisidir. Ve bu adaylıkla ilgili bunları bir neticeye bağladıkça da kamuoyuyla paylaşacağız.” ifadesini kullandı.
“Karşımızda adeta bir ‘yıkım ittifakı’ var”
“Muhalefetin beş farklı partinin genel başkanlıklarına ek olarak yedi farklı başkan yardımcısı ve HDP’nin masada olduğu bir koalisyonla ülkeyi yönetebileceğini iddia ettiği” aktarılarak, “Daha seçimlere gitmeden koltuk pazarlıkları krizleri doğurdu. Böyle bir siyasi anlayış Türkiye’yi yönetebilir mi?” sorusunu Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle yanıtladı:
“Muhalefet, cumhurbaşkanlığı yardımcılıklarını, bakanlıkları, milletvekilliklerini ve devletin yönetim kademelerini bir at pazarlığına dönüştürerek bir araya geldi. Millete hizmeti değil, ülkenin menfaatlerini değil, kendi çıkarlarının peşinde olduklarını bu süreçte gösterdiler. Ülkeye istikrarı değil, kaosu vadediyorlar. ‘Ne vereyim abime’ mantığı ile koltuk dağıtmanın, koltuk pazarlığının peşindeler. Mevcut koltuklar yetmez endişesi ile bakanlık sayılarını artırarak birilerine yeni koltuk bulma derdindeler. Milletin önüne koyacakları bir vizyonları olmadığı için, ‘iktidara gelirsek yapılanları yıkacağız’ diye milletin önüne çıkıyorlar.
Adeta bir yıkım ittifakı gibi hareket etme sözü veriyorlar. Bunlar o kadar kendi dertlerine düştüler ki, milletimizin böyle bir siyasete teveccüh göstermeyeceğini bilmeyecek kadar da gerçeklikten koptular. Bu milleti tanımıyorlar. Yapamayacakları şeyleri, tutamayacakları sözleri vererek, yalan ve iftiraya başvurarak gerginlik siyasetinden medet umuyorlar. İktidarlarımız döneminde, milletimizin siyaset kurumuna beslediği güveni sarsma çabası içindeler. Milletimizin desteğinden daha çok uluslararası güç odaklarının kendilerine ‘aferin’ demesine muhtaçlar.”
“Sistematik Türkiye düşmanlığı yapanlar”ın, Türkiye karşısında hizalanan güç odaklarına selam gönderdiğini belirten Erdoğan, “Bunların Ege’deki, Mavi Vatan’daki haklarımızı, ülkemizin güvenliğini sağlamak için sınırlarımızın ötesindeki güvenli bölgeleri ve ordumuzun oralarda gerçekleştirdiği terörle mücadeleyi savunduğunu gördünüz mü? FETÖ, PKK, YPG, PYD gibi terör örgütleri ile mücadele edeceklerine dair şimdiye kadar bunlardan kararlı bir söz duyduk mu? Aksine, HDP ile yol yürümek için kayyumu kaldırmayı, belediyelere özerklik vermeyi vadediyorlar. Terörle mücadele etme sözü veremiyorlar. Terörle mücadele sözü vermek bir yana, terör örgütlerinin başını ezen kurumlarımıza saldırıyorlar. Böyle bir anlayış ne Türkiye’yi yönetebilir ne ülkemizin çıkarlarını uluslararası mecralarda savunabilir ne milli projelerimizin arkasında durabilir ne de terörle mücadele edebilir.” ifadesini kullandı.
“Cumhur İttifakı ile Millet İttifakı’nın farkını nasıl ortaya koyuyorsunuz?” sorusunu Erdoğan, “Cumhur İttifakımız, sadece bir seçim ittifakı değildir. Cumhur İttifakı, Türkiye’ye yönelik iç ve dış kaynaklı hasmane girişimlere karşı milli ve ahlaki bir duruş çerçevesinde bir araya gelmiştir. İttifakımızda bu yedili masadaki gibi koltuk, makam ve kişisel ikbal pazarlıkları asla yoktur.” şeklinde yanıtladı.
Erdoğan, bakanlık ya da başkan yardımcılığı gibi paylaşım pazarlıklarının, Cumhur İttifakı’nda olmadığını vurgulayarak, “Bizdeki, Türkiye’nin istiklalini ve istikbalini her şeyin üstünde tutan bir anlayışla ve ilkeler üzerinden yürüyen bir anlayışın siyasete yansımasıdır. AK Parti, Milliyetçi Hareket Partisi, Büyük Birlik Partisinin birlikteliği ile bugüne kadar yol yürümüş, milletimizin güvenini kazanmış bir ittifaktır. Yerli ve milli bir duruşu merkeze alan bir ittifak olarak, Yeniden Refah Partisi ve HÜDA PAR’ın katılımı ile yolumuza devam ediyoruz.” ifadelerini kullandı.
“Yedili masa, yönetim krizine ve siyasi istikrarsızlığa gebe bir oluşumdur”
Muhalefetin, Türkiye’nin önüne koyduğu modelin, ittifaktan daha çok, eski koalisyonların yeniden canlandırılması girişimi olduğunu belirten Erdoğan, şöyle devam etti:
“Yedili koalisyon, makam, mevki pazarlığı yapan, bakanlıkları, devletin yönetim kademelerini pazarlıkla paylaşan bir siyaset mühendisliği girişimidir. Bu masa kumar masasıdır. Bunların masası kavganın, entrikanın eksik olmadığı bir kriz masasıdır. Yedili masa, Türkiye’yi AK Parti iktidarları öncesine götürecek, yönetim krizine ve siyasi istikrarsızlığa gebe bir oluşumdur. Bunlarda birbirine benzemez partileri bir araya getiren, terör örgütünün siyasi kanadını ittifaka dahil eden derme çatma bir çıkar birlikteliği vardır.”
“Savunma sanayiinde zihniyet devrimini gerçekleştirdik”
Erdoğan, ülkenin kalkınmasında siyasi irade, siyasi istikrar ve liderliğin rolüne ilişkin değerlendirmesinin sorulması üzerine, iktidarları boyunca en kapsamlı demokrasi reformlarıyla sessiz devrimler gerçekleştirdiklerini, yatırım, kalkınma ile milli ve yerli projelerde devrim niteliğinde adımlar attıklarını belirtti.
Sağlık, eğitim, adalet, güvenlik, ulaştırma, turizm, enerji yatırımları ve tarımda Türkiye’ye çağ atlattıklarını kaydeden Erdoğan, “Tarihin en büyük yatırımlarını ülkemize kazandırarak devletimizin kapasitesini geliştirdik. Savunma sanayiinde zihniyet devrimini gerçekleştirdik. AK Parti’nin iktidarda olduğu yıllar bu anlamda gelecekte değerlendirilirken, adeta her alanda devrimler dönemi olarak anlatılacaktır.” ifadelerini kullandı.
“Siyasi istikrarla ülkemizin dışarda etkili ve sonuç alıcı politikalar geliştirmesi mümkün olmuştur”
Erdoğan, yatırım ve kalkınma projelerindeki başarının, demokrasinin güçlenmesi ve vesayetin gerilemesinin, uluslararası siyasette Türkiye’nin itibarının artmasının, siyasi istikrarın sürekliliği ve siyasi iradenin ortaya koyduğu mücadelenin sonucu olduğunu belirterek, “Ülke içinde siyasi istikrar sürekli hale geldiğinde ülkemizin dışarıda etkili ve sonuç alıcı politikalar geliştirmesi mümkün olmuştur. Ege ve Doğu Akdeniz’deki çıkarlarımızın savunulabilmesi, terörle etkili mücadelenin sürdürülmesi, gönül coğrafyamız başta olmak üzere mazlum ve mağdur milletlere el uzatılabilmesi içeride sağladığımız siyasi istikrarla doğrudan ilgilidir. Güçlü siyasi iradenin kararlılığı olmadan savunma sanayiindeki başarılar gerçekleştirilemezdi. Bu projeler kesintiye uğrardı.” değerlendirmesinde bulundu.
Siyasi irade ve istikrar sayesinde, 2023 hedeflerinin büyük kısmını hayata geçirdiklerine işaret eden Erdoğan, “Seçimlerin ardından da hedeflediğimiz Türkiye Yüzyılı vizyonumuzu inşa etmenin mücadelesini, yine siyasi istikrarı devam ettirerek, siyasi irademizi ortaya koyarak vereceğiz. Kalkınma ve demokrasi yolundaki başarılarımızı ve çabamızı güçlendirerek devam ettireceğiz. Yeni başarılarla ülkemizin dünyadaki istikrar ve güç merkezi olma hedefini kararlılıkla sürdüreceğiz.” vurgusu yaptı.
“Kendi insan gücümüzü aşağılayan bir öz güvensizlik içindeler”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, muhalefetin, “AK Parti’nin projelerini değersizleştirme siyaseti” izlemesine ilişkin değerlendirmesinin sorulması üzerine, şu yanıtı verdi:
“Bizim icraatlarımızın ulaştığı yerlere, onların hayalleri bile ulaşmaz. Onların bizim insanımızın dertleri ile dertlenme, ülkemizin muasır medeniyetler seviyesini geçme hedefi gibi bir gündemleri yok. Onlar iktidara talip olmayı, halkımıza hizmet ve icraat olarak görmek yerine, koltuk paylaşımı olarak görüyorlar. Yapmak yerine yıkmayı, geliştirmek yerine yapılanları geri döndürmek için el koymayı topluma vadediyorlar. Onlar kendine güvenmedikleri gibi bu ülkenin yetişmiş insan gücüne de ülkemizin kapasitesine de güvenmiyorlar. Yetişmiş insanlarımızın yurt dışına gitmesinin reklamını yapıyorlar. Kendi insan gücümüzü aşağılayan bir öz güvensizlik içindeler. Kendi insan kaynağımıza güvenmedikleri için dışarıdan ithal danışmanlardan akıl almayı bir vizyon olarak ortaya koyuyorlar. Bugün ülkemiz, savunma sanayiinde milli ve yerli projelerini gerçekleştirebiliyorsa bu kendi alanında yetişmiş dünya ile rekabet edebilen insan kaynağı sayesindedir.
Bugün yerli otomobilimizi, milli muharip uçağımızı, dünyaya ihraç ettiğimiz gemilerimizi, helikopterlerimizi, SİHA ve İHA’larımızı ve sanayi ürünlerimizi yetişmiş kendi insan gücümüzle, mühendislerimizle işçilerimizle yapıyoruz. Onlar büyük projelere karşı çıkarken, kalkınma ve yatırım hamlelerimizi durdurmaktan bahsederlerken, bu ülkenin AR-GE konusunda ilerlemesine, yetişmiş insan gücümüzün emeklerine, gayretlerine, gençlerimizin hayallerine de takoz koymuş oluyorlar. Şehir hastanelerine, Yavuz Sultan Selim ve Osman Gazi köprülerine, boğaz geçiş tünellerine, havaalanlarına ve otoyollara karşı çıkarken milletimizin geleceğine set olmaya çalışıyorlar.”
“AK Parti Türk siyasetine yeni bir ufuk getirmiştir”
AK Parti’nin yeni dönemde, önceliklerinin neler olacağına ilişkin soruyu yanıtlayan Erdoğan, “AK Parti, iktidara geldiği günden bu yana kendisiyle yarışan bir parti. AK Parti Türk siyasetine yeni bir ufuk getirmiştir. Bir devrim yaşatmıştır. Rakiplerimizi de zoraki de olsa görüntüde de olsa değişime zorladık. Artık CHP zihniyeti milletin inancına, değerlerine açıktan karşı çıkamıyor. Ülkemizin sessiz çoğunluğunu görmezden gelen bir siyaset izleyemiyorlar. Oy almak için vesayetçi çıkar gruplarına değil, milletin kapısına gitmek zorunda olduklarını öğrenmek zorunda kaldılar.” değerlendirmesinde bulundu.
“Türkiye Yüzyılı eşiğinde olmanın biliciyle milletimizden tekrar onay istiyoruz”
Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile AK Parti ve Cumhur İttifakı olarak, Türkiye’nin kazanımlarını kurumsallaştırdıklarını, tesis ettikleri özgürlük iklimiyle dışlanmış toplum kesimlerine öz güven ve cesaret kazandırdıklarını, inancı, görüşü, kökeni, meşrebi ne olursa olsun her insana birinci sınıf vatandaş olduğunu hissettirdiklerini kaydetti.
Dünyada güçlü ve itibarlı bir Türkiye inşa ettiklerini ifade eden Erdoğan, şöyle devam etti:
“Artık yeni bir dönemin eşiğindeyiz. Çıraklık, kalfalık, ustalık ve mücadele döneminden sonra şahlanış dönemine geçiyoruz. Ülkemizde altyapı yatırımlarını tamamlamış, demokrasisini güçlendirmiş, yönetim sistemini istikrara kavuşturmuş bir ülke olarak, Türkiye’yi küresel bir güç haline getirmek için var gücümüzle çalışmaya devam edeceğiz. Ülkemizi dünyanın ilk 10 ekonomisinden biri yapma hedefimize adım adım ilerliyoruz. Yatırım, hizmet, kalkınma ve reform siyasetimize hız kesmeden devam edeceğiz. İnsanlarımızın refahını, huzurunu ve güvenliğini en üst seviyeye çıkarma kararlılığıyla ve Türkiye Yüzyılı eşiğinde olmanın biliciyle milletimizden tekrar onay istiyoruz.”
“Artık sözü dinlenen, tesirli bir Türkiye var”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, dış politika ve savunma sanayiindeki planlara ilişkin soruya, “Dış politikada bütüncül bir planlama yaparak hareket ediyoruz. İktidara geldiğimizden bu yana Türkiye’nin uluslararası konumunu güçlendirdik, dış politikada çok boyutlu bir yaklaşım benimsedik ve ülkemizi küresel bir lige çıkardık. Artık sözü dinlenen, tesirli bir Türkiye var.” cevabını verdi.
Hem ülke içinde istikrarı sağladıklarını hem de bölge ve dünya genelinde istikrar sağlayıcı güç haline geldiklerinin altını çizen Erdoğan, güçlü, tesirli, insancıl dış politikayla uluslararası barış ve istikrara katkı sunduklarını kaydetti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Rusya-Ukrayna savaşı sürecinde içeriden ve dışarıdan gelen dayatmalara kulak asmadıklarını ve kendi özgün yollarını oluşturduklarını belirterek, “Bu sayede hem savaşın neden olduğu olumsuzluklardan kendimizi koruduk hem de tahıl koridorundan esir değişimlerine savaşın kritik aşamalarında aldığımız inisiyatifler başarılı oldu. Böylece Türkiye bugün Rusya-Ukrayna savaşında barış çabalarıyla adından en çok söz ettiren ülke oldu.” değerlendirmesini yaptı.
“Bölgemizde yürüttüğümüz normalleşme adımlarını pekiştirmemiz lazım”
Karşılarında yeni bir dönem olduğuna, uluslararası sistemin dönüştüğüne işaret eden Erdoğan, şunları kaydetti:
“Bu dönüşüme hem hazırlıklı olmamız hem de öncülük etmemiz gerekiyor. Sistemin işlemediğini çok kez söyledik. Reforma ihtiyaç var. Öncelikli olarak bu reformu hayata geçirmeliyiz. Buna çok hazırlandık. Yeni dönemde tekliflerimizi çok daha somut olarak uluslararası platformlarda dile getireceğiz. Dış politikamızı bütüncül bir şekilde ele alarak güvenlik, savunma, enerji, ulaştırma ve turizm gibi alanlardaki politikalarımızla entegre hale getiriyoruz. Bu noktada savunma sanayiimizi ve milli teknoloji kapasitemizi en üst seviyeye çıkararak bu alanda rekabetçi gücümüzü artıracağız, refah seviyemizi geliştireceğiz. Bölgemizde bir normalleşme sürecindeyiz. Bunu önemsiyorum. Bölge yorucu bir dönemden geçti. Huzura, istikrara ve güvenliğe ihtiyacımız var. Sorunlarımız ortak, çözümlerimiz de ortak olmalı. Bu nedenle bölgemizde yürüttüğümüz normalleşme adımlarını pekiştirmemiz lazım. İyi bir noktadayız. Daha da iyi bir noktaya ulaşarak bu bölgede sürdürülebilir bir düzen tesis etmemiz lazım.”
“Bölgemizde barışa, istikrara katkı verecek her türlü adımı destekledik”
Erdoğan, Fransa’daki protestolar, ABD-Çin arasındaki gerginlikler ile İran-Suudi Arabistan yakınlaşmasının hatırlatılması ve dış politikadaki gelişmelere ilişkin yorumlarının sorulması üzerine, şöyle devam etti:
“Uluslararası siyaset çok hareketli, birçok belirsizlik var. Yaşadığımız salgın, belirsizlikleri artırdı. Sonrasında Rusya-Ukrayna savaşı ile uluslararası sistemdeki değişim ve dönüşüm tartışmaları yeniden alevlendi. Küresel ölçekli yaşanan rekabet de sistemi artık daha fazla etkilemeye başladı. Ekonomik, siyasi ve askeri gelişmeler birbiriyle iç içe geçmiş durumda. Çin-ABD arasındaki gerginliğin kimseye faydası olmadığını düşünüyoruz. Yeni bir soğuk savaşın hiç kimseye faydası yok. Zira karşımızda tek başına mücadele ederek başarılı olamayacağımız sorunlar var. İklim değişimi örneğin en önemli meydan okumalardan biri. Ortak hareket edilmesi gereken bir alan. Terörizm yine aynı şekilde ortak hareket ederek üstesinden gelebileceğimiz bir sorun. Birleşmiş Milletler reforme edilmeli ve iyi bir küresel yönetişim mimarisi oluşturulmalı. Bütün bu acil sorunlar varken, ABD-Çin arasındaki siyasi ve askeri gerilimler, istikrarı bozucu bir etki yapıyor. Hatta bu tür adımların öncüsü olduk. İran da Suudi Arabistan da dost gördüğümüz ülkeler arasında yer alıyor. İki ülkenin böylesi bir müzakere süreciyle ilişkilerini normalleştirmesinin, Orta Doğu’daki devam eden normalleşme sürecine de olumlu katkı sunacağını düşünüyoruz.”
“Hedefimiz Türkiye’nin küresel aktörlüğünü daha da pekiştirmek”
Yeni dönemde dış politikada, Türkiye eksenini tahkim etmeyi hedeflediklerini vurgulayan Erdoğan, “Türkiye ekseni Türkiye Yüzyılı’nda dış politikamıza rehberlik edecek. Hedefimiz Türkiye’nin küresel aktörlüğünü daha da pekiştirmek. ‘Önce insan’ diyoruz her zaman. Dış politikamızda insani diplomasiyi öne alan bir yaklaşım sergiliyoruz. Kendi insanımızı, soydaşlarımızı, gönül coğrafyalarımızdaki kardeşlerimizi ve mazlumları merkeze alan bir insani diplomasi anlayışına sahibiz.” değerlendirmesinde bulundu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, ulusal çıkarlardan ödün vermeden ulusal güvenliğe yönelik her türlü tehditle mücadele etme konusunda kararlı olduklarının, bu konuda taviz vermeyeceklerinin altını çizdi.
Suriye’de terörü sona erdirene kadar mücadele etmeyi sürdüreceklerini bildiren Erdoğan, “Aynı zamanda çözüm perspektifinden de uzaklaşmayacağız. Siyasi çözüm, terörle mücadele ve sığınmacıların geri dönüşü hususlarını hep birlikte ele almak gerekiyor. Yeni dönemde, bu konuda çok daha önemli adımlar atacağız.” ifadelerini kullandı.
Erdoğan, savunma sanayi ile ilgili soruya, Türkiye Yüzyılı’nın en önemli sütunlarından birinin teknolojik ve endüstriyel bağımsızlığın tam olarak sağlanması olduğunu belirtti. Bunu başardıklarında Türkiye’nin ilk 10 ekonominin içine girmesinin daha kolay olacağının altını çizen Erdoğan, önceliklerinden birinin, teknolojik AR-GE faaliyetlerine desteği maksimum seviyeye çıkararak, devlet ile özel sektör arasındaki işbirliği imkanlarını en üst seviyeye yükseltmek olduğuna işaret etti.
“Türkiye teknolojik bir güce dönüşecek, Türkiye Yüzyılı’nda”
Erdoğan, böylece bu alanda hem yeni teknoloji araştırmalarına olanak sağlayacaklarını hem de gençlere yeni istihdam alanları oluşturacaklarını, bu bakımdan savunma sanayiini çok dinamik biçimde ele aldıklarını ifade etti.
Milli muharip uçağın üretilmesinin devam ettiğine işaret eden Erdoğan, şunları kaydetti:
“İnşallah çok yakın bir zamanda bu konuda daha büyük adımlar atacağız. İnsansız platformlarda geldiğimiz yer belli. Bugün Türkiye bu konuda rüştünü ispatladı. Dünya bizi konuşuyor. Ama gelin görün ki bu konuda bizim muhalefetin söyledikleri ortada. Bunlar geçmişte yaptıkları gibi var olan projeleri durdurmak, önüne takoz koymak istiyorlar. Savunma sanayiinde ihracat rakamlarımız da son yıllarda yükseldi. 4,3 milyar doları geçtik. Önümüzdeki yıllarda bu rakam çok daha yukarı çıkacak ve Türkiye, küresel savunma pazarında çok önemli bir oyuncu haline gelecek. Önce 10 milyar dolar, sonra da 50 milyar dolar ihracata ulaşacağız. Ordumuzu stratejik caydırıcılığa haiz bir noktaya getireceğiz. Türkiye teknolojik bir güce dönüşecek Türkiye Yüzyılı’nda.”