Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay, A Haber’de telefonla katıldığı canlı yayında, İslam dünyasının dağınıklığının getirdiği fırsatları değerlendiren İsrail devletini, terör estiren bir devleti gördüklerini belirtti.
- AA’nın Ortadoğu Editörü İsrail polisinin Mescid-i Aksa’daki müdahalesinde yaralandı
- TBMM Başkanı Şentop: Mescid-i Aksa’da namaz kılan cemaate saldırı açık bir devlet terörüdür
- Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu: İlk kıblemiz Mescid-i Aksa’ya bu akşam yapılan saldırıyı şiddetle kınıyorum
- İletişim Başkanı Altun: İsrail’in kutsallarımıza saldırması asla kabul edilemez
- Dışişleri Bakanlığı: İsrail Hükümetini, provokatif ve saldırgan tutumuna bir an evvel son vermeye çağırıyoruz
İsrail’in, cuma gününde, iftar vaktinde ve Kadir Gecesi arifesinde, bambaşka şeyleri “konuşalım” diye ümit ettikleri bir ortamda, bunu aksi yönde değerlendirdiğini ifade eden Oktay, “Cumhurbaşkanımızın çok net bir sözü vardı, Birleşmiş Milletler’de (BM) bir konuşmasında bir soru sormuştu, ‘Bu İsrail’in sınırları nerede biter, bilen var mı?’ diye. İkinci husus da bu sınırların nerede bittiğinin, ne yazık ki uluslararası toplum tarafından da, artık bitmediğinin diyelim, bir şekilde sessizliğe bürünerek kabul edilmiş olması. Yaptığı her pervasızlığın, her zulmün, her türlü ahlaksızlığın, her türlü suçun üzerinin örtülmesi yeni pervasızlıklara yol açmakta. Bugün onun yeni bir şeyini görüyoruz ve yine mübarek bir günde bunu görüyoruz, her zaman yaptığı gibi.” diye konuştu.
Oktay, Mescid-i Aksa’nın Filistin toprağı, Müslümanların ilk kıblesi olduğunu ve böyle de kalacağını vurgulayarak, şunları söyledi:
“Kim ne oyun oynarsa oynasın, kim hangi planlarla gelirse gelsin, hangi senaryoları yazarsa yazsın, nasıl uygulamaya çalışıyorsa çalışsın, biz bunun farkındayız. Türkiye olarak bunun farkındayız, Filistinli kardeşlerimiz bunun farkında, inşallah bir gün İslam dünyası da bunun farkında olacak. Arzumuz da ümidimiz de çalışmalarımız da gayretimiz de bu yönde. 1967 sınırlarının İsrail ve Filistin arasındaki sınırlar olarak benimsenmesini aslında BM de bu çerçevede kabul eden bir yapı. Sizin hemen yakınlarda eviniz var, toprağınız var, birisi size geliyor diyor ki ‘Bu evi boşaltacaksınız. Boşaltmazsanız zor kullanırız. Ben olmazsam bir başkası gelip boşaltacak. En iyisi bana boşaltın. Yine boşaltmazsanız satın. Satmazsanız zorlarım. 100 ediyorsa değeri de 1’e satın’. Satmam, şeklinde kimlikli duran Müslüman kardeşlerimiz de orada ne yazık ki her türlü zulme karşı mücadele veriyor yıllardır. Yalnız olmadıklarını biz buradan bir kez daha haykırmak istiyoruz.”
“En az bunlar kadar hepsi de suçludur”
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Oktay, şöyle devam etti:
“Şu veya bu bahane ile evinizin gelip yerle bir edildiği ve sonrasında da oraya yeni yerleşim yerleri yapıldığı, bunun da uluslararası camiada sessizce üstünün örtüldüğü bir durum düşünün, İsrail 1947’den beri bunu uygulayarak devam ediyor. ‘Kudüs, İsrail’in başkentidir’ diyenlerin bugünkü zulümde suçu yok mu? Bence bu zulmü uygulayanlar kadar, en az onlar kadar suçlular. Her konuda çıkıp kararlar alan Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin, her fırsatta bizim ‘Dünya 5’ten büyüktür’ dediğimiz yapıdaki o 5 ülkenin suçu günahı yok mu? En az bunlar kadar hepsi de suçludur. Sessiz kalanların suçu günahı yok mu? En az bunlar kadar suçludur. İnşallah kendi içimizde tek sesi çıkarmaya muvaffak oluruz. Türkiye olarak biz buna çalışıyoruz, çalışacağız. Bütün gücümüzle çerçevedeki gayretlerimizi sürdüreceğiz.” diye konuştu.
Oktay, İslam İşbirliği Teşkilatı’nın, kendi içlerinde ortak bir sesin çıkıyor olmasıyla ilgili mekanizmalardan birinin olduğunu dile getirerek, şunları kaydetti:
“Bu mekanizmayı bizim ilk etapta harekete geçirmemiz gerekiyor. Zaten bu bölge ülkelerinin tamamıyla birebir temaslarımız gerek, Cumhurbaşkanımız düzeyinde, Dışişleri Bakanımız düzeyinde ve ilgili tüm taraflar nezdinde tüm hızıyla devam ediyor, devam edecek de. Yavaş yavaş seslerin çıktığını görüyoruz ama ne yazık ki böyle cılız, hafiften çıkan sesler. Bu seslerin güçlendirilmesi, yani ‘ölü toprağı’ atılmış bu bölgelerin sesinin güçlendirilmesiyle alakalı. Biz önce kendi sesimizi yükseltmekle başlıyor olacağız. Türkiye’den hamdolsun hem devlet tarafında hem de kendi vatandaşımız nezdinde bu ses en yüksek şekilde çıkıyor. Lanetlemeyle kalan bir tepki de değil, onun ötesinde her türlü girişim de buna dahildir ve Filistinli kardeşlerimizle de birebir sonuna kadar dün de beraberdik bugün de yarın da beraber olacağız. Ama bu, sonuçta BM Güvenlik Konseyi’ne ve hatta Genel Kurul’a gidecek boyuta kadar uzanmalı.”