Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, TBMM Plan ve Bütçe Komisyonunda Cumhurbaşkanlığı ve Cumhurbaşkanlığına bağlı, ilgili ve ilişkili kurum, kuruluşların 2024 yılı bütçeleri üzerindeki görüşmelerde milletvekillerinin soru ve eleştirilerini yanıtladı.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne yönelik eleştirilerle ilgili konuşan Yılmaz, dünyada pek çok yönetim sisteminin bulunduğunu, bu sistemlerin demokratik olup olmaması, vatandaşlara hizmet edip etmemesinin önem taşıdığını anlattı.
Her sistemde mutlaka eksik bulunabileceğini dile getiren Yılmaz, “Önemli olan toplumun hangisini tercih ettiği ve ne kadar iyi kullandığıdır.” diye konuştu.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne atfedilen sorunların önemli bir kısmının neden-sonuç ilişkisinden kopuk olduğunu ifade eden Yılmaz, “Pandemi yaşamışız, jeopolitik gelişmeler olmuş, dünyada farklı bir dönemden geçmişiz, dünyanın ortalama büyümesinin düştüğü, sıkıntılı olduğu bir dönemi sanki Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi bu sonuçları üretmiş gibi ortaya koymak, neden-sonuç ilişkileri açısından son derece problemli diye düşünüyorum.” değerlendirmesini yaptı.
Yılmaz, sistemin eksiklerinin olabileceğini, bunların da kamuoyunda tartışıldığını belirterek, “Önümüzdeki dönemlerde Meclisimizin belki yeni yapacağı Anayasa çalışmaları kapsamında sistemimizi daha ileriye götürme, iyileştirme yönünde eminim birçok husus tartışılacaktır ama özü itibarıyla bu sistemin özellikle son dönemlerde yaşanan krizler, salgın hastalıklar, afetler, ekonomik, jeopolitik gelişmeler, bütün buralarda Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin ülkemiz için bir avantaj sağladığını ve diğer ülkelere göre daha iyi bu süreçleri yönetmemizi sağladığını rahatlıkla söyleyebilirim.” ifadelerini kullandı.
“Vesayet ve otoriterlik” tartışmalarına da değinen Yılmaz, Türkiye’nin uzunca bir süre vesayetçi demokrasiyle yönetildiğini, 20 yılda önemli reformlarla vesayetçi sistemin tasfiye edildiğini, bugün ülkede sivil bir yönetimin olduğunu kaydetti.
Güçlü sivil yönetimi “otoriterlik” olarak tanımlamanın doğru bir yaklaşım olmadığını dile getiren Yılmaz, “Bugün Türkiye’de sivil siyaset son sözü söylüyor. Bu, değerli bir şey. Bunu da bence iktidarıyla muhalefetiyle hepimizin koruması lazım.” dedi.
Bu çerçevede MGK’nin artık eski MGK, YÖK’ün eski YÖK olmadığını ifade eden Yılmaz, vesayetçi dönemin enstrümanları olarak kullanılan kurumların yeni bir içerik kazandığını söyledi.
Seçimlere ilişkin tartışmalara değinen Yılmaz, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yerel seçimlerden başlayarak bütün siyasi hayatını seçimlerle geçirmiş, demokratik şekilde seçilmiş bir lider olduğunu vurguladı.
Türkiye’nin rekabetin bulunmadığı, tek partilerin olduğu bazı ülkelerle mukayese edilmesinin haksızlık olduğunu dile getiren Yılmaz, “Siz de o seçimlerle rekabetçi bir şekilde geldiniz. Cumhurbaşkanımızın meşruiyetini tartışıyorsanız hepimizin meşruiyetini tartışmak durumundayız. ‘Türkiye’de seçimler meşru değil.’ diyorsanız bu Meclisi tartışılır hale getirirsiniz. Bunun doğru bir tartışma olmadığını ve hiçbir şekilde haklı olmadığını ifade etmek istiyorum.” diye konuştu.
Türkiye’de seçimlerin kurallara, hukuka dayalı yapıldığını belirten Yılmaz, “Kusura bakmayın, diktatörlerin olduğu bir yerde ikinci tur seçim olmaz. Demokrasi gelişmemiş bir ülkede ikinci tur başkanlık seçimi yapıldığını hiç duydunuz mu?” ifadelerini kulandı.
“Hiçbir şekilde kabul edilemez”
Yılmaz, Türkiye’nin demokratik olgunluğa sahip bir ülke olduğunu vurgulayarak, “Bugün İsrail’de yaşanan katliamlara ateşkes çağrısı bile yapamayan birtakım ülkelerin Türkiye’ye dönük algı oluşturan faaliyetlerini burada gerçekmiş gibi ortaya koymak, hiçbir şekilde kabul edilemez. Filistin bayraklarının sokaklarda açılmasına bile engel oldu birtakım ülkeler.” dedi.
Türkiye’ye demokrasi, ifade hürriyeti dersi veren birtakım ülkelerin bu sınamada nasıl bir imtihan verdiğinin görüldüğünü belirten Yılmaz, “Kendileriyle ilgili güvenlik meseleleri olduğunda hiçbir hukuku, kuralı, ahlakı, merhameti tanımayan ülkelerin bize ders verme hakkının olduğunu düşünmüyorum ama biz kendimiz için, insanımız için, halkımız için tabii ki daha yüksek demokrasi standartları isteyeceğiz, onlar için de gayret etmeye devam edeceğiz.” diye konuştu.
Cumhurbaşkanlığı bütçesinin “çok yüksek oranda” arttığı eleştirilerini yanıtlayan Yılmaz, bütçenin tamamına bakıldığında başlangıç bütçesine göre yüzde 150 civarında artış olduğunu, Cumhurbaşkanlığı bütçesinin ise yüzde 85 arttığını, bunun genel artışın gerisinde olduğunu söyledi.
Yılmaz, bütçedeki artışta depremin, EYT düzenlemesinin, enflasyona karşı satın alma gücünü korumak için çalışan maaşlarına yapılan artışların önemli faktörler olduğunu, Cumhurbaşkanlığı bütçesindeki artışın genel ortalamanın altında kaldığını anlattı. Cevdet Yılmaz, bu bütçenin büyük kısmının da kurumlara aktarıldığını dile getirdi.
Harcamanın ciddi kısmının Millet Kütüphanesi’yle ilgili olduğunu belirten Yılmaz, geçen yıl 1 milyon 728 bin kişinin ziyaret ettiği kütüphaneye bu yıl ocak-ekim döneminde 1 milyon 618 bin kişinin geldiğini anlattı. Yılmaz, “Dolayısıyla Cumhurbaşkanlığının bütçesi, genel bütçe içinde hiç de yüksek bir paya sahip değil.” dedi.
Cevdet Yılmaz, Cumhurbaşkanlığı örtülü ödeneğiyle ilgili de Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu gereğince tahsis edilebilecek örtülü ödenek miktarının genel bütçe toplam başlangıç ödeneğinin binde beşiyle sınırlandırıldığını, yapılan harcamaların kanunda öngörülen sınırlamalar çerçevesinde gerçekleştirildiğini anlattı. Toplam harcama tutarlarının, diğer harcama verileriyle Maliye Bakanlığı Muhasebet Genel Müdürlüğünün internet sitesinin Genel Yönetim Mali İstatistikleri bölümünde de yayımlandığını, kimseden kaçırılan bir tutarın söz konusu olmadığını kaydetti.
Yılmaz, “Cumhurbaşkanlığına 2015 yılından bugüne kadar herhangi bir zırhlı araç alımı yapılmamıştır.” bilgisini de paylaştı.
“Adı konmamış ambargolarla karşı karşıya olmamızın getirdiği sonuçlardır”
Altay tankıyla ilgili yorumlara değinen Yılmaz, şunları dile getirdi:
“Burada yaşadığımız sorun daha çok adı konmamış ambargolarla karşı karşıya olmamızın getirdiği sonuçlardır. Türkiye’nin geliştirdiği kabiliyetleri arzu etmeyen, bu alanda hızını düşürmeye çalışan birtakım ülkelerin tavırlarının bu gecikmelerde önemli bir rolünün olduğunu ifade etmek isterim. Çok fazla detaya girmek istemiyorum. Önce Alman menşeli güç grubunun tedarikinde birtakım sıkıntılar yaşadık, ardından Kore güç grubuyla müzakerelere geçildi ve şu anda 6 Altay tankı uyumluluğuna yönelik testler yapıldı bu grupla. Anılan testlerin başarısına istinaden Kore güç grubu tedarikçi firmaları ile BMC arasında 100 adet güç grubu için seri tedarik anlaşması imzalanmış durumda. Diğer taraftan Altay tanklarında yer alan birçok alt sistemin yerlileştirme faaliyetleri icra edilmekte olup ilgili sistemlerin kullanıcı makam ile doğrulanmasını müteakip 2025 yılı içerisinde tankların envantere alınması planlanmaktadır. Kötü komşu ev sahibi yapar misali bu gizli veya açık ambargolar bizi daha fazla yetkinlik geliştirmeye, kabiliyet geliştirmeye zorlayacak. Belki birtakım gecikmelere sebebiyet verebilir bu ancak Türkiye’de yerli, milli üretimlerin artmasına da bence faydası var.”
“Ortak bir değer olarak hepimizin sahiplenmesi en doğrusu”
Cumhuriyet’in 100. yılı kutlamalarına yönelik eleştirileri de yanıtlayan Yılmaz, halkın muazzam katılım gösterdiği kutlamaların yapıldığını belirterek, şunları dile getirdi:
“Bazı şeyleri artık tartışılır olmaktan da çıkarmamız, ortak değerleri ortak değerler olarak görmemiz lazım. Bunları ayrışma konusu olarak değil birleşme konusu olarak, daha fazla bütünlüğümüzü pekiştirici hususlar olarak görmek lazım. Cumhuriyet’le hiç kimsenin problemi yok. Bingöl’de doğup liseyi Bingöl’de bitirip bugün Cumhurbaşkanı Yardımcısı olabildiysen bu, Cumhuriyet sayesinde. Cumhuriyet şekil şartları değil fırsat eşitliği demek, hiçbir zümrenin ayrıcalığa sahip olmaması demek, insanların liyakatle yarışıp bir yerlere gelebilmesi demek. Cumhuriyet değerlerinden ben bunu anlıyorum. Dolayısıyla hiç kimsenin Cumhuriyet’le bir sorunu yok. Bunu ideolojik bir çatışma konusu olmaktan çıkarıp ortak bir değer olarak hepimizin sahiplenmesi, en doğrusu olur diye düşünüyorum.”
“MİT, görevini yasal çerçevede yürütüyor”
“Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı bütçesinin çok artırıldığı” görüşüne yanıt veren Yılmaz, depremle ilgili yürüttüğü özel çalışmalar ile kamu diplomasisi ve stratejik iletişim faaliyetleri kapsamında yaptığı organizasyonlardan dolayı Başkanlığın bütçesinin arttığını kaydetti.
“MİT’in yurt dışında yaptığı operasyonlar ve yurt için kaybolan kişilere” ilişkin soru üzerine Yılmaz, MİT’in görevlerini anayasal ve yasal çerçevede yürüttüğünü söyledi.
Kaybolan kişilerle ilgili noktasal bilgiye sahip olmadığını belirten Yılmaz, bununla ilgili yazılı görüş verilebileceğini kaydetti.
Çok fedakar bir şekilde çalışma yürüten MİT ile gurur duyduklarını vurgulayan Yılmaz, “Güvenliği yeniden anlamamız lazım. İnsan odaklı bir güvenlik anlayışını her zaman için savunmamız lazım. Güvenliğin olmadığı yerde ne demokrasi olur ne de kalkınma olur.” dedi.
“Hak sahipliği çalışmalarımız tamamlandı”
“TMSF’nin denetim dışı olduğu” iddialarına yanıt veren Yılmaz, “Hiçbir şekilde denetim dışı değil. Sayıştay denetimine tabi. Ayrıca yıllık hesapları bağımsız denetim şirketlerince de denetlenmektedir.” ifadelerini kullandı.
Yılmaz, bir soru üzerine, evrensel hizmet anlayışıyla tüm ilçelere doğal gazı ulaştıracaklarını söyledi.
“Bazı yerlerdeki imam açığının kapatılması” talebine ilişkin Yılmaz, imam açığını kapatmak için personel sayısını bütçe imkanları çerçevesinde artırmaya gayret ettiklerini belirtti.
Kahramanmaraş merkezli depremler sonrası yapılan çalışmalarla ilgili bilgi veren Yılmaz, şöyle konuştu:
“Hak sahipliği çalışmalarımız geçtiğimiz günlerde aşağı yukarı tamamlandı. Bir yargı süreci var, itiraz edenler oluyor ama idari anlamda hak sahipliği süreci tamamlandı. 450 bin civarında konut anlamında bir hak sahipliği ortaya çıkmış görünüyor. 200 bin civarında ihale yapıldı zaten TOKİ kanalıyla. 200 binin üzerinde de yerinde dönüşüm için başvuran vatandaşımız var. 70-80 bin de kırsalda inşa edeceğimiz ve muhtemelen daha hızlı bir şekilde yapacağımız konutlar var. Bunlara baktığımız zaman hak sahipliği ile yapılan çalışmaların aşağı yukarı örtüştüğünü görüyoruz. Eksikler çıkarsa uygulamada ilave birtakım ihaleler de yapılır.”
“GAP’ın öncelikli bir proje olduğunu görmemiz lazım”
Yılmaz, yeni konutların teslimatının başlayacağını, bu teslimatların her ay artarak devam edeceğini dile getirerek, “Sadece bu seneki bütçemizde 762 milyar lira deprem için para ayırmış durumdayız. 2024 için 1 trilyon 28 milyar lira para ayırdık. Niye bütçe açığımız yükseldi? İşte bundan dolayı yükseldi. Bu yılki deprem harcamalarımız milli gelirin yüzde 3’ü civarında yani 6,4’lük açığın 3 puanı deprem harcamasından kaynaklanıyor.” dedi.
Deprem hariç bakıldığında bütçe açığının milli gelire oranının oldukça iyi bir seviyede olduğunu belirten Yılmaz, bu yıl ve gelecek yıl yükün ağır olacağını ancak 2025’ten itibaren Türkiye’nin farklı bir döneme gireceğini söyledi.
Yılmaz, deprem harcamalarının bütçede yapısal bozulmaya yol açmadığını, yatırım niteliği taşıdığını kaydetti.
“Gençlere ilişkin çalışmaların” sorulması üzerine Yılmaz, en son Aile ve Gençlik Fonu’nun TBMM tarafından kabul edildiğini, genç istihdamını desteklediklerini, evlilik ve prim desteği verdiklerini anlattı.
Yılmaz, “GAP sulama kanallarının yapımıyla” ilgili soru üzerine, “Büyük oranda sulama kanallarını, barajları bitirdik. Diyarbakır’daki Silvan Barajı da biterse sulama kısmı da büyük oranda tamamlanmış olacak. GAP’ın öncelikli bir proje olduğunu görmemiz lazım. Özellikle halkımızın daha fazla ve ucuz gıdaya erişimi konusunda GAP’ın çok büyük faydalarının olacağına inanıyorum.” dedi.
“Bizim, Kürtçe ile bir derdimiz yok”
“Diyanet İşleri Başkanlığının Kürtçe yayın yapıp yapmadığının” sorulması üzerine Yılmaz, şunları kaydetti:
“Bizim, Kürtçe ile bir derdimiz yok. Eskiden tabu olabilir bu konular. İnsanın zihni, gerçeklerden daha inatçı. Gerçekler daha hızlı değişiyor ama zihnimizdeki algılar, bunu bir süre sonra takip ediyor. Kürtçe ile ilgili geçmişte tabular vardı. Özellikle 12 Eylül sonrası neler yaşandığını biliyoruz. Bugün geldiğimiz noktada 24 saat yayın yapan TRT Kurdi resmi kanalı var. Diğer özel kanallar serbest. Enstitüler var. Propaganda imkanı var, yayınlar, kitaplar var. Çok eski dönemin tartışmalarını halen yapıyor olmamız, o eski dönemin tortusu gibi görülmeli. Kürtçe ve Türkçeyi birbirinin rakibi gibi görmüyoruz. Türkçe bizim resmi, ortak dilimiz. Dolayısıyla burada bir problem görmüyoruz. Kürtçe veya buna benzer kimlik meselelerini siyasal ideolojik araca dönüştürerek kimlik siyaseti yapmayı doğru bulmuyoruz.”
Yılmaz, Diyanet İşleri Başkanlığının vaaz ve irşat faaliyetlerinde hitap edilen kesimin tümünün anlayacağı şekilde bir dil kullanılmasını önemsediğini belirterek, dini gün ve gecelerde Kürtçe mevlit programlarına yer verildiğini anlattı.
Başkanlığın halkı din konusunda aydınlatmak için yaşayan bütün dil ve lehçeleri değerlendirmeye gayret ettiğini vurgulayan Yılmaz, “Bu çerçevede 35 farklı dil ve lehçede yapılan Kuran-ı Kerim mealleri ve 50 dil ve lehçede yapılan dini faaliyetler arasında Kürtçe de yer almaktadır. Bu minvalde Başkanlığımız biri Latin, diğeri Arap harfleri olmak üzere iki ayrı Kürtçe meal ile Peygamber Efendimizin Hayatı, Hadislerle İslam, Kuran Öğreniyorum gibi kitaplar yayımlamıştır.” dedi.
“2024’te güncelleme çalışması yapılacak”
“Milli Güvenlik Siyaset Belgesi’ni hazırlama, güncelleme ve uygulama esasları nedir?” sorusuna Yılmaz, şu yanıtı verdi:
“Milli Güvenlik Siyaset Belgesi’nin ilki 1963 yılında Milli Güvenlik Politikasının Esasları adıyla yazılmış belge. 1973, 1992, 1998, 2001, 2005, 2010, 2015 ve 2020 yıllarında olmak üzere 8 defa güncellenmiştir. Milli güvenliğe yönelik devlet politikaları ve temel hassasiyetleri içeren Milli Güvenlik Siyaset Belgesi, kurumların katkılarıyla MGK Genel Sekreterliği tarafından Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ve mevcut yasalara uygun olarak hazırlanan bir dokümandır. Belgenin güncelleştirilmesi çalışması, MGK Genel Sekreterliği koordinatörlüğünde gerçekleştirilmektedir. 2024’te güncelleme çalışması yapılacak ve 2025’le birlikte yürürlüğe girmiş olacak.”