İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa Adli Tıp ve Adli Bilimler Enstitüsü Müdürü ve Sosyal Bilimler Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Erdinç Öztürk, AA muhabirinin sorularını yanıtlarken, geleneksel toplumu oluşturan bireyler gündelik hayatta deneyimledikleri sorunlar karşısında suskunluğa ve kendi başlarına çözüm bulabileceklerine dair özgüvene sahipken, modern toplumu oluşturan bireylerde benzer sorunlar için duygusal dışa vurumculuğa ve yardım aramaya doğru kültürel bir paradigma değişimi gerçekleştiğini anlattı.
Dijital iletişim ağları veya teknoloji araçlı iletişimlerin, günümüz toplumunda bireylerin psikolojik, sosyolojik ve politik boyutlarda oldukça önemli psikososyopolitik dönüşümlerine ve gelişimlerine neden olduğunu, yeni insan profillerini ortaya çıkarıp “toplumsal çözülmeyi” ve özellikle “toplumsal bilinç tutulmasını” hem normlaştırdığını hem de normalleştirdiğini kaydetti.
Öztürk, dijital çağın, görünürde daha fonksiyonel bir yaşam deneyimi vaadiyle bireylere “bölünerek uyum sağlamayı” dayattığını belirterek, artık bireylerin “siber alter ego” aracılığıyla daha fonksiyonel bir hale gelebilmenin çabasını verdiğini dile getirdi.
Öztürk, “Baskı, yanlış çocuk yetiştirme stilleri ve travmatik yaşam deneyimleri olan bazı insanlar bir yandan hayvan hakları adına mücadele ederken diğer yandan mobbing yapan bir idareci veya öfke patlamaları olan bir ebeveyn olabilmektedirler. Artık ‘iyi bir insan’ diyebilmek oldukça zorlaşmıştır ki çoğu insanın tahmin edilemeyen yönleri anlık süreçlerde ortaya çıkabilmektedir. En kötüymüş gibi algılanabilen biri sosyal dayanışma derneklerinde iyi işler yapabilmekte ya da bir mahallede herkese güzel nasihatler veren biri madde bağımlısı olabilmekte hatta bir insanı öldürebilmektedir.” diye konuştu.
“Narsisizm kültürü, nezaketsiz, doyumsuz ve merhametsiz insan kitlesi yarattı”
Son yıllarda psikiyatrik hastalık oranlarındaki artışın dikkati çekici olduğunu belirten Öztürk, şunları söyledi:
“Bu artış daha çok büyüklenmeci, narsistik ve megaloman kişilik yapılanmalarını taşıyan insanlar yönündedir. Günümüz postmodern toplumlarının narsisizm kültürü, hırslı, rekabetçi, teşhirci, nezaketsiz, doyumsuz, yalancı ve merhametsiz bir insan kitlesini yaratmıştır. Artık büyük oranda bir hayat felsefesi, bir inancı ya da geleneği olmayan insanlar öteki insanları adeta bir obje gibi algılayarak onları dövebilmekte, yaralayabilmekte hatta öldürebilmektedir. Anne ve babalar özellikle ödül ve ceza sistemlerini kötüye kullanarak hissizleşmiş ve empati yoksunu bireyler yetiştirmişlerdir ki artık ebeveynler kendi çocuklarından şiddet görmeye başlamışlardır. Çocuktan, ergenden ve yetişkinden ebeveyne yöneltilen şiddet aslında şiddet odaklı çocuk yetiştirme stilini kullanan anne ve babaların yarattıkları bir toplumsal patolojidir. Anne ve babalar çocuklarını döverek, aşağılayarak, ihmal ederek ya da şımartarak onları acımasız ve empati yoksunu bireyler haline getirmişlerdir.”
Öztürk, sosyal medyadaki iletişim ve temasın yüksek uyarı seviyesinin bireylerde dijital ortamdaki uyarılara uyum çabasına yol açtığına değinirken, bireylerin iletişim sırasında sahip oldukları veya yarattıkları dijital kimlikleriyle aktüel kimliklerini birbirine entegre edebildikleri ve ikisi arasındaki etkileşimi yönetebildiklerinde spontanlıkları bozulmadan dijital iletişimden çıkıp tekrar kendi gündelik yaşamlarına devam edebildiğini kaydetti.
“Anne ve babalar çocukları üzerindeki kontrollerini kaybetti”
Erdinç Öztürk, Kovid-19 pandemisinin bireylerin hayatını dijital platforma yönlendirme sürecini hızlandırdığını dile getirerek, alışveriş, eğitim, sağlık ve benzeri pek çok temel insani hizmetlerin çevrim içi verilmeye başlandığını hatırlattı.
Pandemi sırasında dünyanın neredeyse genelinde evden çalışma, sosyal mesafe, fiziksel mesafe gibi için düzenlemeler getirilmesi sonucunda uzun bir izolasyon sürecine girildiğine değinen Öztürk, tecritin anksiyete, depresyon, stres ve benzeri zihinsel/ruhsal sağlık semptomlarını tetiklemiş olabileceğinin düşünüldüğünü aktardı.
Öztürk, teknoloji araçlı iletişimlerin bireylerde önemli psikososyopolitik dönüşüm ve gelişime yol açtığını ve yakın geçmişteki bireylere oranla oldukça farklılaşan yeni insan profillerini ve psikopatolojilerini ortaya çıkardığını belirterek, şu değerlendirmelerde bulundu:
“Dijital çağ dinamiklerinden dolayı anne ve babalar çocukları üzerindeki kontrollerini kaybetmişler hatta kendi çocukları tarafından kontrol edilen bir konuma gelmişlerdir. Toplumsal çözülmenin etkisiyle kişilik bozukluğu olan büyüklenmeci tavırlı ve megaloman bireyler, kendi kompleks ve yetersizliklerini normal ve masum insanlara yönelterek travmatik hayatlarının intikamını onlardan almaktadırlar. Aileler kendi huzurları kaçmasın diye çocuklarına olması gereken sınırları ve mesafeyi öğretememekte ve onların önemli bir oranı, internet, oyun ve madde bağımlısı olarak hayatlarını devam ettirmektedirler. Bu eksende anormalliğin, normalleştirildiği yeni bir dünya normali yapılanmaya başlamıştır.
Çoğu masum insan bu patolojik kitle ve bireylerle baş edebilme yeteneğinden maalesef ki yoksundurlar, hatta bu bireylerin hedef kişileri ya da kurbanları haline gelmektedirler. Toplumsal patoloji yayılım göstermekte ve çoğu insan tarafından model alınmaktadır ki çünkü ortalama bir çocuk gözünden psikopatoloji güç olarak hem algılanmakta hem de benimsenmektedir. Bu nedenle çocuklar küçümsenemeyecek bir oranda psikopatolojik olan ebeveyn ya da yakınlarını ya model alırlar ya da taklit ederek ona dönüşürler. Şiddet odaklı çocuk yetiştirme stili kullanan ve çocuklarını şımartan ebeveynler günümüzün katillerini, istismarcılarını ve merhametsiz insanlarını maalesef ki yetiştirmeye devam etmektedirler. En çok çocuklarına zarar veren anne ve babalar ise onları okutmayan ya da bir meslek sahibi yapmayanlardır. Üretkenliği olmayan, bir felsefesi bulunmayan ve travmatize edilmiş ya da şımartılmış bir nesle adaleti, insanlığı ve merhameti asla öğretemezsiniz.”
Günümüz toplumunda anne ve babaların artık çocukları adına rol model olmaktan çıktığını kaydeden Öztürk, “Çocukların anne ve babalarını model alabilmeleri için onlardan bir şeyler öğrenmeye devam etmeleri şarttır. Dünyanın her toplumunda model alınan anne ve babalar, çocuklarına rehber olmayı başarmış ve kendilerini geliştirebilmiş anne ve babalardır. Evlatlarına dürüstlüğü, adaleti, nezaketi, üretmeyi, güveni ve kendini geliştirebilmeyi öğretebilen ebeveynler şüphesiz ki iyi bir nesil yetiştirirler.” ifadesini kullandı.