Dışişleri Bakan Yardımcısı Yavuz Selim Kıran, TRT World Forum 2021’in çevrim içi düzenlenen “Irkçılık, Kültür Savaşları ve Küresel Siyasetin Kutuplaşması” oturumuna katıldı.
“Coğrafyamızda ve ötesinde yükselen kutuplaşmayı endişeyle gözlemliyoruz. Son on yılda ‘ek dünya’ idealinden, daha içe dönük bir dünyaya geçiş olduğunu görüyoruz. Küreselleşmeye yönelik iyimser bakış açıları, kutuplaşan kamuoyu tarafından etkisizleştiriliyor.” diyen, Kıran bunun yeni bir kutuplaşma çağı olarak adlandırılabileceğini söyledi.
Bu yeni dönemin aşırı eşitsizlikler üzerine inşa edildiğini, ekonomik eşitsizlikler, doğal kaynaklar için rekabet ve çevresel zorluklardan beslendiğini kaydeden Dışişleri Bakan Yardımcısı Kıran, şunları kaydetti:
“Kovid-19 (yeni tip koronavirüs) salgını bu durumu daha kötü bir hale getirdi. Örneğin, BM’nin 2030 yılına kadar yoksulluğu sona erdirme hedefi sekteye uğradı. Geçen yıl, yoksulluk içinde yaşayan insan sayısı otuz yıldan beri ilk kez arttı. Bugün, dünya nüfusunun en zengin yüzde 1’inin geliri, en fakir yüzde 50’sinin gelirinden 140 kat daha fazla. Artan ekonomik eşitsizliğin sosyal uyum üzerinde olumsuz etkileri var. Sonuç olarak, etnik köken, din, kültür, milliyete dayalı ayrımlar toplumda bölünme yaratmak için kullanılıyor. Kutuplaşma kendini farklı şekillerde gösteriyor. İç siyasi çıkmazlara daha sık tanık oluyoruz. Devlet kurumları giderek zayıflıyor. Uluslararası kuruluşlar, yapısal yetersizliklerinin de etkisiyle kutuplaşan kamuoylarının kurbanı oluyor.”
Kıran, son 5 yılda veto edilen Güvenlik Konseyi kararlarının sayısının önceki 5 yıla göre iki kat arttığına, Suriye, Afganistan, Libya, Yemen ve Filistin’de uluslararası toplumun adım atamamasının acılara ve kitlesel göçe neden olduğu değerlendirmesinde bulunarak, şu ifadeleri kullandı:
“Bu güç boşluğu, terör örgütleri ve aşırılık yanlıları gibi kötü niyetli gruplara daha fazla alan oluşturuyor. Kutuplaşmayı besleyerek daha fazla insan çekmeye çalışıyorlar. Batı’daki bazı radikal sağ gruplar da bu durumdan faydalanıyor.”
Popülist politikacılar ve medyanın, bu gruplara olanak sağladığını, isteyerek veya istemeyerek, ayrımcılığı ve ırkçılığı körüklediklerine işaret eden Kıran, şunları söyledi:
“ABD ve Avrupa’da bu yönde alarm verici gelişmelere şahit oluyoruz. Ne yazık ki ifade özgürlüğünü savunanların başkalarına karşı bu özgürlüğü kolaylıkla kısıtlayabildiğini görüyoruz. İslam karşıtlığı, günümüzde ırkçılığın ve yabancı düşmanlığının en yaygın tezahürlerinden biri. BM ve Avrupa Konseyi raporları, İslam karşıtlığının küresel ölçekte yaygın bir tehdit haline geldiğini teyit ediyor. İslam karşıtlığı bir süredir yükselişte, özellikle Avrupa’da. Kuran-ı Kerim’i yakmak, yırtıp atmak, basın özgürlüğü adı altında Peygamberimize hakaret eden karikatürler çizmek değerlerimize yönelik saldırılardan sadece bir kaçı.”
Kıran, Avrupa ve ABD’de ırkçı ve İslam karşıtı saldırıların son beş yılda iki buçuk kat arttığını, bu saldırılarda ölenlerin sayısının yedi kat arttığına dikkati çekerek, ırkçılık, popülizm ve İslam karşıtlığının, Müslümanların Avrupa’ya entegrasyonunun önündeki başlıca engeller haline geldiğini dile getirdi.
Aşırı sağcıların, Avrupa’daki Müslümanları ekonomik sorunlardan, düzensiz göçten, aşırıcılıktan ve terörden sorumlu tuttuğuna dikkati çeken Kıran, şöyle devam etti:
“Aksine, bu sorunların mağduru Müslümanlar. İstihdam, eğitim ve sosyal hayatın birçok alanında yapılan ayrımcılık, göçmen topluluklarında içe kapanma eğilimini tetikliyor. Sonunda daha parçalanmış, daha kutuplaşmış bir toplumla karşılaşıyoruz.”
“Müslüman karşıtı söylem, Avrupa’nın İslam dünyası ile ilişkilerine zarar veriyor”
“Müslüman karşıtı söylem, Avrupa algısına ve Avrupa’nın Müslüman dünya ile ilişkilerine zarar veriyor. Ancak, Avrupa’da İslam karşıtlığını ve yabancı düşmanlığını dar görüşlü siyasi çıkarlar adına kurumsallaştırma çabaları devam ediyor.”
Batılı ülkelerin kendi Müslüman vatandaşlarını kanunla kontrol edilecek bir topluluk olarak sınıflandırdığını, Müslümanlara yapay bir İslam anlayışı empoze etmeye çalıştıklarını, eğitim, ibadet ve başörtüsü yasaklarına ilişkin kanunlarla İslam karşıtı uygulamalar yürüttüklerini anlattı.
Kıran, Türkiye’nin İslam karşıtlığı ve ırkçılıkla mücadelesinin, yurt dışındaki 6,5 milyon vatandaşına doğrudan yansımaları olduğunu belirterek, “Bu nedenle girişimlerimiz, bakanımız Sayın Mevlüt Çavuşoğlu’nun yönetiminde Bakanlığımız çalışmalarının önemli bir parçasıdır. Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan da konunun uluslararası gündemde öncelikli olarak kalmasına önem veriyor. Avrupa Konseyi, AGİT (Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı), İİT (İslam İşbirliği Teşkilatı) ve BM bünyesinde İslam karşıtlığı ve diğer her türlü ayrımcılığa karşı mücadelede öncülük ediyoruz.” şeklinde konuştu.
Kutuplaşma ve ayrımcılığı körükleyen tehditler göz ardı edilemez
Kıran, Kutuplaşmayı ve ayrımcılığı körükleyen tehditlerin artık göz ardı edilemeyeceğini, bu tehditlerin hem ulusal hem de uluslararası düzeyde acil eylem gerektirdiğini vurgulayarak, “Temel nedenleri ele almamız, mağdurları desteklememiz, vakaları belgelememiz ve raporlamamız gerekiyor. Biz de Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı olarak İslam karşıtlığı vakalarını izliyoruz ve bir rapor hazırlıyoruz. Bizim sorumluluğumuz, sadece küresel bir sorun olan ırkçılıkla mücadele etmek değil, aynı zamanda gördüğümüz her yerde ayrımcılığa karşı durmaktır.” dedi.
Irkçılık, yabancı düşmanlığı, İslam karşıtlığı toplumsal kutuplaşma riskini artıran bir döngü yarattığını, diyalog, karşılıklı saygı ve anlayışın farklılıkları aşmanın anahtarı olduğunun her zaman aklımızda tutulması gerektiğini aktaran Kıran, şunları kaydetti:
“Kovid-19 salgını birbirimize ne kadar bağlı olduğumuzu gösterdi. Aşıların, insani yardımların veya düzensiz göçün kimileri tarafından silah gibi kullanıldığı bir dönemde, girişimci ve insani dış politikamızı uygulamaya devam edeceğiz.”