Ali Erbaş, Büyük Çamlıca Camisi Konferans Salonu’nda düzenlenen İstanbul Mushafı Takdim ve Tanıtım Programı’na katıldı.
Kur’an-ı Kerim’in ilahi bir kitap olduğu kadar, mübarek bir kitap olduğunu belirten Erbaş, “Sevgili Peygamberimizin, inen her vahyi, bütün saffetiyle korunması için ashab arasından seçip görevlendirdiği vahiy katiplerine yazdırdığını biliyoruz. Allah Resulü bununla da yetinmeyip, aynı zamanda inen her ayetin ezberlenmesini de emir buyurmuştur. Dolayısıyla Kur’an-ı Kerim, hem lafzıyla hem de hattıyla korunarak bugüne gelmiş, kıyamete kadar da devam edecek bir kitaptır.” diye konuştu.
Erbaş, Kur’an’ın mesaj ve ilkeleriyle çağlara rehberlik ettiğine vurgu yaparak, İsra Suresi’nin 9. ayetini okudu.
Kur’an-ı Kerim’in insanı medeni ve erdemli kılan bütün değerlerin temel kaynağı olduğunu ifade eden Erbaş, şunları aktardı:
“Alemin yaratılışından insanın var oluşuna, tevhidden adalete, nübüvvetten ahirete, ibadetten ahlaka varıncaya kadar aklın ve kalbin ilgi alanına giren her konuda insana rehberlik eder. Yaratılıştan bu yana insana kalemi, kelamı ve beyanı öğreten Allah, Kur’an ile onu ilmin, irfanın, hikmetin ve sanatın zirvesine taşımıştır. Bu sebeple aklıselim ve zevkiselim sahibi her insan, Kur’an-ı Kerim’in tilavetinden haz alır, kitabetine hayranlık duyar, rehberliğiyle hak ile batılı, doğru ile yanlışı, güzel ile çirkini, faydalı ile zararlıyı birbirinden ayırma imkanı bulur.”
Erbaş, Kur’an’ın mushaf haline getirilmesi ve çoğaltılması süreçlerini anlatarak, “İnancına, kitabına vefanın ve sadakatin gereği olarak Müslümanlar tarih boyunca Kur’an-ı Kerim’i yazmayı onurlu bir görev olarak addetmişlerdir. Bu minvalde mushaf yazısını en güzel kıvama getirmek için büyük bir emek ve çaba sarf etmişlerdir. Özellikle Osmanlı toplumunda hat ve hattatlık sanatına gösterilen teveccüh hüsnühat alanında çeşitli ekol ve tarzların da gelişmesine zemin hazırlamıştır. Nitekim bu alanda nice hattat, nakkaş ve müzehhip yetişmiş, günümüze kadar taşınan güçlü bir sanat metodolojisi ve büyük bir ilmi müktesebat olmuştur. Çağları aşan eserlere imza atan hattatların yetiştiği emin belde olarak İstanbul, küresel ölçekte bir kültür sanat merkezi haline gelmiştir.” ifadelerini kullandı.
Hattat Hüseyin Kutlu, törene video mesaj gönderdi
Törene Kovid-19 hastalığı nedeniyle katılamayan hattat Hüseyin Kutlu’nun mushaflar hakkında bilgiler verdiği video mesajı yayımlandı.
Kutlu, 2015’te Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın hattatlarla bir toplantı yaptığını dile getirerek, “Yeni bir mushaf yazdırma arzusunda olduklarını beyan buyurdular. Yüreğimdeki o ateş yeniden harlandı. Böyle bir projenin kabul görüp görmeyeceğinden doğrusu emin değildim. Projeyi kendilerine sunduğum zaman bitiş tarihi dışında hiçbir şey sormadan kabul ettiler ve himayelerine aldılar. Zat-ı devletlerine minnettarım. İstanbul Mushafı’nın özelliği, İslam tarihi boyunca bir benzerinin bulunmamasıdır. Asrısaadetten günümüze bütün İslam tarihi boyunca ve bütün İslam coğrafyasında çeşitli dönemlere ait en nadide mushaflardan, yazma eserlerden, mimari tezyinattan istifade edilerek 10 dönem ve 10 ciltten oluşan bu mushafa ‘İstanbul Mushafı’ adı verildi.” diye konuştu.
İstanbul Mushafı’nın, mushaf sanatlarının güldestesi olduğunu aktaran Kutlu, şöyle devam etti:
“Kağıdından boyasına, hattından tezhibine, cildinden tıpkıbasımına kadar tamamı kendi bünyemizde vücut buldu. 18. yüzyıldan bu yana terk edilen nakkaşhane geleneği de bir bakıma bu vesileyle ihya edilmiş oldu. Aslında siz bütün bu olup bitenlere ‘o elleri öpülesi pak ecdadın kanatlarıyla uçmak’ diyebilirsiniz. İstanbul Mushafı’nın kağıdını yaparken Mekke’den, Medine’den, Kudüs’ten, Buhara’dan, Semerkant’tan, Kosova’dan, Meşhed-i Hüdavendigar’dan, Ahmet Yesevi’den, Şah-ı Nakşibend’den, İmam-ı Rabbani’den hasılı ümmetin hürmet ettiği mukaddes makamlardan muhtelif ağaç dalları, gül dalları getirttik. Kabuklarını soyup dövdükten sonra bu kağıdın hamuruna karıştırdık, hepsi bir oldu, İstanbul Mushafı’na kağıt oldu.”