İran ile ABD’nin, Ukrayna-Rusya savaşı, ABD’de yaklaşan kongre seçimleri ve İran’daki ekonomik krizin derinleşmesi gibi faktörlerin gölgesinde nükleer anlaşmanın yeniden canlandırılması kapsamında bu kez Katar’ın başkenti Doha’da bir araya gelecek olması yeni bir şans olarak değerlendiriliyor.
İran’ın nükleer faaliyetleri konusundaki Kapsamlı Ortak Eylem Planı (KOEP) olarak adlandırılan anlaşmanın ilki, 2015 yılında Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 5 daimi üyesi (İngiltere, ABD, Çin, Fransa, Rusya) ve Almanya ile İran arasında imzalanmıştı.
Eski ABD Başkanı Donald Trump’ın 2018’de ülkesini tek taraflı olarak anlaşmadan çekmesinin ardından İran’a yönelik ekonomik yaptırımlar tekrar uygulamaya konulmuştu. Bunun üzerine Tahran yönetimi nükleer faaliyetlerine aşamalı olarak geri dönmüştü.
KOEP’in yürürlüğe konulması için geçen yıl Avusturya’nın başkenti Viyana’da yeniden başlayan görüşmeler, Avrupa Birliği Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell’ın tabiriyle “dış etkenler” nedeniyle 11 Mart’ta askıya alınmıştı.
İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Nasır Kenani, 27 Haziran Pazartesi akşamı yaptığı açıklamada, Borrell’in Tahran’a yaptığı ziyarette varılan anlaşmalar çerçevesinde, nükleer anlaşmanın hayata geçirilmesi kapsamındaki görüşmeler için İran Dışişleri Bakan Yardımcısı ve Başmüzakereci Ali Bakıri’nin dün Doha’ya hareket ettiğini duyurdu.
İranlı yetkililer ABD’yle doğrudan değil de dolaylı görüşmeler yapılacağını belirtse de bu açıklama ABD’yle ilişkilere karşı olan muhafazakarların tepkisini dindirmeye yetmedi.
Muhafazakarlara yakınlığıyla bilinen Keyhan Gazetesi’nde bu konuyla ilgili haberde, “İran ile ABD arasında Katar’da dolaylı görüşmelerin başlaması karşı tarafa yanlış mesaj verir. Tahran’ın kararının onların UAEA’daki düşmanca eylemlerinden kaynaklandığını düşünecekler ve bu karar daha fazla düşmanca hareketin önünü açacaktır.” ifadeleri kullanılırken, Fars Haber Ajansı’nda yayımlanan makalede, “Amerikalılar baskıyı İran’ı zayıflatmak ve nihayetinde devirmek için bir sınırlama aracı olarak gördükleri sürece, müzakere sadece sonuçsuz olmakla kalmaz, aynı zamanda bu yanılsama düşmanca çabaları da arttırmaktadır.” görüşleri paylaşıldı.
Öte yandan İran Cumhurbaşkanlığı’na bağlı Stratejik Araştırmalar Merkezi Küresel Çalışmalar Programı Direktörü Dr. Diyako Hüseyni, “Bu, görüşmelerin son turudur. Son teklifler yapıldı ve neticede İran ve ABD siyasi bir karar vermelidir. Önümüzdeki günlerde göreceğimiz en olası senaryonun bu olduğuna inanıyorum.” dedi.
İran ve ABD arasında doğrudan müzakere olasılığı
Bir diğer önemli konu da Doha görüşmelerine katılanlar. Reformistlere yakınlığıyla bilinen Armani İmruz Gazetesi, “İran görüşmeleri ve 5’den bir eksi” başlıklı yazısında bu görüşmenin sadece Tahran ile Washington arasında olacağını duyurdu. Keyhan Gazetesi de Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi hükümetine nispetle “Neden ABD ile müzakere yapmak istiyor?” diye sordu.
AA’ya konuşan İranlı Uluslararası İlişkiler Uzmanı ve İran’ın eski Azerbaycan Büyükelçisi Prof. Dr. Efşar Süleymani, Tahran ve Washington temsilcilerinin Doha’da doğrudan görüşme olasılığını anlattı.
Süleymani, “Müzakerelerin Katar’a taşınması, Viyana sürecinin, İran ile ABD’nin doğrudan görüşmelere dönmeleri anlamına geliyor. Biz, görüşmelerin doğrudan yapılması gerektiğini vurguluyorduk. Muhtemelen böyle de olacaktır.” dedi.
Katar’da yeni bir sürecin başlayacağını değerlendiren Süleymani, “Müzakerelerin Doha’ya taşınması, Viyana’daki KOEP görüşmelerinin bittiği anlamına da gelebilir. İki taraf da anlaşmanın yüzde 99’una ulaşıldığını, KOEP ile ilgili olanın bittiğini ve KOEP dışı konuların görüşüldüğünü söylemişlerdi.” diye konuştu.
Doha’da bölgesel sorunlar da ele alınacak mı?
Süleymani, “Her ne kadar Katar’da İran’la ilgili bölgesel konuların ele alınması beklenmese de Doha görüşmeleri İran’a yönelik yaptırımların kaldırılmasına ve ekonomik açılıma yol açarsa, bölgesel konuların çözümü için bir zemin oluşturabilir.” şeklinde konuştu.
Eski Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’nin yönetimi döneminde dillendirdiği, KOEP-1 ( İran’ın nükleer programı meselesinin ele alındığı görüşmeler) ve KOEP-2 (Toplumsal barışın sağlanması için diyalog) terimlerini hatırlatan Süleymani, “Ayrıca tecrübeler, sadece İran’ın nükleer programı meselesinin ele alındığı KOEP-1 olarak ifade edilen çabaların yeterli olmadığını ortaya koymuştur. İran’ın bölgesel gerilimi düşüreceği ve kalkınmayı teşvik eden, ekonomik konuları ele alan ve halkın sorunlarını çözen (KOEP-2) adımlara da ihtiyacı var.” değerlendirmesinde bulundu.
Başta Rusya olmak üzere KOEP’e taraf ülkelerin Doha Zirvesi’ne olası yaklaşımı
Rusya’nın Ukrayna’yı işgal hareketiyle dünyada yeni bir döneme girildiğine değinen Süleyman, şöyle devam etti:
“Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinin etkisi, Sovyetler Birliği’nin çöküşünden daha az değildir. Batı da aynı şekilde hareket etmeye ve Rusya’ya karşı durmaya çalışıyor, çünkü mesele Avrupa’nın güvenliği. Doha görüşmeleri de böyle bir dönemde gerçekleşiyor. İran-ABD görüşmeleri ciddi ve sürekli hale gelirse, Rusların konumu zayıflayacaktır.
Rusya, bu görüşmelere olumsuz tepki veremez veya engelleyemez. Tabii ki bu gidişat, iki ülke yetkililerinin perde arkası iletişimine bağlı. İran-Rusya ilişkilerine hakimim, bir süre bu alandaki siyasi sorumlulardan biriydim. Ruslar, bizi, Buşehr nükleer santrali, askeri iş birliği ve Hazar Denizi konularında siyasi bir kart olarak kullandılar. Şu an Rusya bataklıkta sıkışıp kaldığı için İran’a daha çok ihtiyacı var. İran mallarını almak zorunda kaldıkları için Rusya-İran ticaret hacmi 2 milyar dolardan 4 milyar dolara yükseldi. Ancak yine de petrol, çelik ve üre pazarlarımıza zarar veriyorlar.”
Doha görüşmelerinin İran ve ABD için başarısız olmasının sonuçları
Doha görüşmelerinden sonuç alınmaması durumunda ABD’de demokratların kongre seçimlerinde ağır bir yenilgiye uğrayabileceklerini ifade eden Süleymani, Biden hükümetinin seçim korkusuyla Devrim Muhafızlarını terör listesinden çıkarmayı planlamadığını söyledi.
Süleymani, “İran, diplomasiyi kullanarak konunun kongre seçimlerine taşınmamasına özen göstermelidir. Müzakerelerin başarısız olması durumunda ABD, Birleşik Arap Emirlikleri, Ürdün, Suudi Arabistan, Bahreyn, İsrail ve Mısır arasında İbrahim Barışı ve Arap NATO’su gibi bir oluşumun kurulması söz konusu olacaktır.” dedi.
KOEP görüşmelerinin başarısız olması durumunda İran’ın bundan olumsuz yönde etkileneceğine değinen Süleymani, şunları kaydetti:
“KOEP görüşmelerinin başarısız olması demek İran’ın jeopolitik yönden öneminin azalması ve jeoekonomik açıdan da petrolünü kolayca satamayacağı, demiryollarımız ve limanlarımızın sıkıntıya gireceği anlamına geliyor. İbrahim Barışı veya Arap NATO’su oluşumu altına giren ülkeler, mal ve enerjinin Avrupa’ya geçiş yollarını oluşturuyorlar. Örneğin İsrail, Mısır ve Lübnan üzerinden Avrupa’ya gaz ihraç etmeyi planlıyor. İran, kendisine karşı bölgesel ittifaklar kurulmasına izin vermemeli, bu ülkelerle dostça ilişkiler kurmalıdır. Füze ve atom bombaları bizim işimize yaramaz, eğer işe yarasaydı Sovyetler Birliği’ni çöküşten kurtarırdı.”
“Doğrudan görüşme mümkün değil”
Siyaset bilimci Prof. Dr. Ali Biğdili ise Doha’da iki taraf arasında doğrudan görüşme olmayacağına inanıyor.
İtimad Gazetesi’ne konuşan Biğdili, “Bazıları, İran ile ABD arasında Katar’da doğrudan görüşmeler hakkında spekülasyonlar yapıyor. Bunun mümkün olduğunu düşünmüyorum.” ifadelerini kullandı.
Biğdili bu görüşünü, ABD’nin yaptırımları sürdürmesine ve İran Devrim Muhafızları’nı terör listesinden çıkartmamasına dayandırıyor.
İran’ın petrol piyasalarına dönme ve ekonomik sorunlarını çözmek için yaptırımların kaldırılmasının peşinde olduğunu belirten Biğdili, şu görüşleri aktardı:
“Biden yönetiminin de KOEP’e ihtiyacı var. Böylece kongre seçimleri öncesinde dış politika karnesini doldurmuş olacak. Bu nedenle Katar görüşmeleri iki amaç için planlanmıştır; birincisi; müzakerelerin gerçekleşmesi ve KOEP’in yeniden canlanması için zeminin hazırlanması, ikincisi; özellikle Suudi Arabistan olmak üzere İran ile Basra Körfezi ülkeleri arasında bir köprü kurmak.”