Hamilelik sürecinde kadınlara rutin olarak taşıdıkları bebeğin sağlıklı şekilde dünyaya gelip gelmeyeceğine yönelik çeşitli testler yapılıyor.
Bu testlerde risk gruplarına göre bazı anne adaylarından amniyosentez de isteniyor. Karından sıvı alınması şeklinde gerçekleştirilen bu test de bebek için kendi başına bir risk taşıyor. Barındırdığı risk nedeniyle bazı aileler, doğacak çocuklarına zarar gelmemesi için amniyosentez testini yaptırma konusunda çekimserlik yaşıyor.
Down sendromu riskine rağmen amniyosentez testini yaptırmayan ve çocuğunu dünyaya getirmeyi seçen aileler, zaman içinde kendilerinin bu konuda yeterince bilgilendirilmedikleri gerekçesiyle kadın doğum uzmanlarına tazminat davası açabiliyor.
Hekimler, açılan bu davaların maddi ve manevi olarak kendilerini yıprattığını belirterek, hükümetin bu konuda bir yasal düzenleme yapmasını bekliyor.
Ailenin testi yaptırmama kararı için bir onam belgesi yok
Tazminat davası görülen doktorlardan biri de Balıkesir’de 31 yıl kadın doğum uzmanı olarak çalışan emekli Dr. Özcan Yılmaz.
AA muhabirine konuşan Yılmaz, gebe takip protokolleri kapsamında, hamileliğin 11. haftasından itibaren ikili, üçlü, dörtlü testler yapıldığını ve sonuçlara göre ailelere bebeklerinin down sendromlu doğma ihtimalinin yüzde kaç olduğunun anlatıldığını söyledi.
Eğer risk yüksekse anne adaylarından, “amniyosentez” ya da “koryon villus biyopsisi” olarak bilinen ileri tetkiklerin istendiğini anlatan Yılmaz, “Bir gebeye 1/50 riskin var dediğinde ‘Riskim az veya çok’ demiyor. ‘Çocuğum down sendromlu olur mu olmaz mı?’ diyor. İleri tetkik için merkezlere sevk ettiğimizde, hasta kontrolümüzden çıkıyor. Çocuğu down sendromlu doğduğunda ‘Bize niye bunu izah etmediniz, anlatmadınız?’ diye şikayetçi oluyorlar.” dedi.
Yılmaz, ileri tetkikteki riskleri ailelere anlattıklarında, birçok ailenin çocuğunu kaybetme riski nedeniyle bazı ailelerin de dini inançları gereği, bunu yaptırmak istemediğini belirtti. Yılmaz, ailelerin testi yaptırmama kararını ise ellerinde resmi bir onam belgesi bulunmadığı için ispatlayamadıklarını ifade etti.
Davadaki 40 bin liralık meblağ 800 bine çıktı
Dr. Özcan Yılmaz, 2014’te gebeliğinin 9. haftasındaki bir anne adayını ultrasonla muayene ettiğini, yaptığı ikili testte down sendromu ihtimalinin 1/50 çıktığını aktardığını, 16 haftalıkken tekrar kontrole gelen gebeye, ileri tetkiki ne yaptığını sorduğunda, “Gitmedik, Allah ne verdiyse kabulümüzdür” yanıtını aldığını aktardı.
Bu gebeden üçlü test istemesine rağmen geri gelmediğini anlatan Yılmaz, şöyle devam etti:
“2 yıl sonra dava ile karşılaştım. Bu gebe, daha sonra başka doktora gitmiş. Doktor benim sevkimi görünce amniyosentez önermiş. Kabul etmemiş. Gebe sezaryenle doğum yapacakmış. Bütün bunları (doğum öncesi) yazılı şekilde ifade etmiş. ‘Bana söylediler, kabul etmedim. Çocuğun durumuyla ilgili bilgim var.’ diye ıslak imzalı bir belge. Fakat mahkeme bunu kabul etmedi. Doğum anında ağrılı olunca baskı altında yazmış olabilirmiş diye. Halbuki ağrılı değil ki hasta. İsteğe bağlı sezaryen oluyor.”
Önce 40 bin liralık açılan davanın daha sonra 800 bine çıktığını dile getiren Yılmaz, bu tutarı sigorta şirketi karşılamazsa bir şekilde ödeyeceğini kaydetti.
“Bütün umudumuz yeni çıkacak Malpraktis Yasası”
Özcan Yılmaz, down sendromu davası süren 25 doktorla WhatsApp grubu üzerinden iletişim halinde olduklarını kaydetti. Geliri 9-10 bin lira olan bir hekim için bu tutarları ödemenin çok zor olduğunu söyleyen Yılmaz, “Down sendromu ihtimali olan bir gebeyle karşılaştığın anda bil ki 1-2 yıl sonra dava edileceksin. Şu anda bildiğim, karar aşamasında 2,5 milyon liralık tazminat davası olan hekim var. Hepsi kara kara düşünüyor. Bütün umutları yeni çıkacak Malpraktis (Hatalı tıbbi uygulama) Yasası’na bunu eklemeleri.” dedi.
Malpraktise ilişkin yapılacak düzenlemede, devletin down sendromu davalarına da yer vermesi talebini dile getiren Yılmaz, şimdilik doktorların kendi önlemlerini aldığını, hastalara durumu anlatıp bilgilendirme belgeleri imzalattıklarını söyledi.
Bunun resmi bir geçerliliği olmadığının altını çizen Özcan Yılmaz “Kesin çözüm hukuki olarak geçerli olan bir yöntemle olur. Bakanlıktan ricamız, ‘Bilgilendirme yazılı yapılır’ diye bir yasa, matbu bir evrak çıkarsınlar, biz de bunu imzalayalım.” talebinde bulundu.
“Aydınlatmanın yazılı istenmesi bir tezat doğuruyor”
Avukat Ayşe Gül Hanyaloğlu da down sendromu davalarında bilirkişi raporları “gebelik takibinde hata yoktur” şeklinde gelse de “hastanın aydınlatılmasında eksiklik olduğu” gerekçesiyle tazminat kararı çıktığını bildirdi.
Hanyaloğlu, down sendromunun genetik bir durum olduğunu, doktor anne karnında bunu tespit etse dahi değiştirmesinin mümkün olmadığını belirterek, “Davalarda tartışılan tek nokta, ‘Siz amniyosentez test önerdiniz mi? Hasta bunu reddetti mi? Reddettiğine dair, bize yazılı belge iletmeniz, bunu ispat etmeniz gerekiyor.’ konusu.” dedi.
Mevzuatta bilgilendirmenin yazılı olmasına gerek olmadığının yer aldığını aktaran Hanyaloğlu, ancak Yargıtay’ın “hastanın aydınlatıldığının ispatı gerekir” şeklindeki kararıyla bütün down sendromu dava dosyalarında risk oluştuğunu kaydetti.
Hanyaloğlu, hekimlerin mesleki sorumluluklarına ilişkin 2010’dan itibaren sigorta yaptırmalarının zorunluluk haline geldiğini, bu nedenle davaların da direkt hekime değil, bağlı oldukları sigorta şirketlerine açıldığını anlatı.
Down sendromu konusunda açılan davalarda hekimlerin tıbbi uygulama hatası olmamasına rağmen, sigorta şirketlerine dava açılabildiğini anlatan Hanyaloğlu, bu mahkemelerde sadece aydınlatma belgesinin delil olarak istenmesinin kararın hekimler aleyhine çıkmasına neden olduğunu kaydetti.
Bu belgelerin Sağlık Bakanlığı tarafından da zorunlu hale getirilmediğini vurgulayan Hanyaloğlu, “Mevzuatta dahi aydınlatmanın sözlü olabileceği konusunda bir açıklama varken, kadın doğum hekimlerinden aydınlatmanın yazılı olarak istenmesi bir tezat doğuruyor.” dedi.
“Aileler dava açmaya teşvik ediliyor”
Avukat Ayşe Gül Hanyaloğlu, son dönemde down sendromlu aileleri dava açmaları konusunda teşvik eden aracıların ortaya çıkmaya başladığını da anlattı.
Bu konuda hazırlanan bazı afişler de gördüklerini aktaran Hanyaloğlu, şöyle konuştu:
“(Down sendromu hekimin hatasıdır, dolayısıyla bir tazminat hakkınız var.) gibi lanse ediliyor. Bu yargılamayı gerektiren bir mesele. Ortada hatalı bir davranış varsa tazminat olur. Henüz Yargıtay’ın bu konuda görüş birliği olan bir içtihadı, birleştirme kararı da yok. Bazı dairelerin farklı görüşleri var. Şu anda tartışılan mesele, gebenin aydınlatıldığının ispatının hekim tarafından yapılmış olması gerekmesi. Bu konu, uzmanlık dernekleri tarafından da açıklandığı gibi, hasta hekim ilişkisine sığacak bir davranış değil. O zaman hastayı gördüğünüz andan itibaren ‘Şu belgeleri imzalamak zorundasınız’ diye dayatmanız gerekir. Bu da hastanın menfaatine bir şey değil. Çünkü sürekli dava baskısı altında ve kendi endişeleriyle hareket eden hekim, hastasının menfaatine davranamayan, baskı altında hekimdir. Bunun özellikle düşünülmesi gerekir, davalar yorumlanırken.”
Hanyaloğlu, davalarda, down sendromlu bireyin yüzde kaç malul olduğuna bakıldığını, eğer yüzde 60’ın üzerinde bir maluliyet söz konusuysa ömür boyu “bakıcı giderleri” denilen bir talebin de maddi tazminat hesaplanmasının içine girdiğini ifade etti.
Tazminat 2 milyon liranın üzerine çıkabiliyor
Manevi tazminatlar hariç 2 milyon liranın üzerinde tazminat çıkabilme ihtimali olduğunu vurgulayan Hanyaloğlu, sigorta şirketinin üst limitinin ise 800 bin lira olduğunun altını çizdi.
Tespit edilen tazminatın üst limitin üzerinde olması halinde hekime de ek dava açılabileceğini anlatan Hanyaloğlu, bu risk nedeniyle hekimlerin son derece huzursuz olduğunu aktararak, “Herhangi bir down sendromlu doğumda her hekim, ’10 yıllık zaman aşımı süresinde bana dava gelir mi?’ stresiyle yaşamaya başladı.” dedi.
Hanyaloğlu, ailelerin, dava açmadan önce “Hekime değil sigorta şirketine dava açıldığı, bu fondan para alınacağı” şeklinde yönlendirildiklerini, aslında hekime bir zarar gelmeyeceği fikriyle dava açtıklarını düşündüklerini dile getirdi.
“Kadın doğum branşının daha az tercih edilmesine yol açıyor”
Türk Jinekoloji ve Obstetrik Derneği (TJOD) 2. Başkanı Prof. Dr. İsmail Mete İtil de bu davaların, kadın doğum branşının daha az tercih edilmesine, kadın doğum uzmanlığı puanlarının düşmesine, kadroların boş kalmasına yol açtığını söyledi.
Down sendromu taraması ya da tanısının bir tazminat unsuru olmaktan çıkarılmasını isteyen İtil, “Sigorta şirketlerinin son yıllarda hiç artmayan bu limitlerinin de artırılmasını istiyoruz. Çıkarılacak hekimi koruyucu yasalarda, özel ve vakıf hastanelerinde çalışanların da mağdur edilmemesini, onları da kapsayacak düzenlemeler yapılmasını Sağlık Bakanlığından ve Adalet Bakanlığından istiyoruz.” dedi.