Londra merkezli enerji düşünce kuruluşu Ember’in, küresel elektrik talebinin yüzde 92’sini oluşturan 80 ülkenin elektrik üretim verilerini kapsayan Küresel Elektrik Görünümü Raporu yayımlandı.
Buna göre, dünyanın elektrik talebi geçen yıl 29,5 teravatsaatle rekor seviyeye ulaştı. Özellikle gelişmiş ülkelerdeki tüketim düşüşünden dolayı küresel elektrik talebi geçen yıl yüzde 2,2 ile yavaş bir büyüme eğilimi gösterdi.
Elektrik talebini karşılamak için üretimde en hızlı büyüyen kaynaklar ise güneş ve rüzgar enerjisi oldu.
Geçen yıl, küresel elektrik üretiminin yüzde 5,5’i güneş enerjisi ve yüzde 7,8’i rüzgar enerjisinden sağlandı.
Güneş enerjisi yüzde 23,2 ile elektrik üretiminde yıllık bazda en büyük artışın görüldüğü kaynak oldu. Güneş, aralıksız 19 yıldır dünyanın en hızlı büyüyen elektrik kaynağı konumunu korudu.
Rüzgar enerjisinden elektrik üretimi 2023’te önceki yıla göre yüzde 9,8 yükseldi.
Küresel elektrik üretiminde geçen yıl hidroelektrik kaynakların payı yüzde 14,3 ile önceki yıla göre yüzde 2 geriledi.
Elektrik sektörü karbondioksit yoğunluğunda rekor düşüş
Biyoenerji kaynakları dünya elektrik üretiminde geçen yıl yüzde 2,4 pay alırken, diğer yenilenebilir enerji kaynaklarıyla küresel elektrik üretiminde yenilenebilir enerjinin toplam payı ilk kez yüzde 30’u aştı.
Böylece, küresel elektrik üretiminde karbondioksit yoğunluğu geçen yıl rekor şekilde düşerek 2007’deki zirve değerine göre yüzde 12 daha düşük bir noktaya geriledi.
Kömür ve doğal gazın küresel elektrik üretimindeki payı geçen yıl sırasıyla yüzde 35,4 ve yüzde 22,5 oldu. Kömürden elektrik üretimi 2023’te yüzde 1,4 ve gazdan üretim ise yüzde 0,8 artış gösterdi.
Nükleer enerjiden elektrik üretimi 2023’te yıllık bazda yüzde 1,8 yükselerek toplam üretimde yüzde 9,1 pay aldı.
Rapora göre beklenen temiz elektrik üretimi artışı, 2024’te küresel düzeyde fosil yakıtlardan elektrik üretiminde öngörülen yüzde 2’lik düşüşle, elektrik sektörü emisyonlarında azalmanın başladığı yeni bir döneme işaret ediyor.
Geçen yıl Dubai’de düzenlenen Birleşmiş Milletler İklim Konferansı COP28’de dünya liderleri 2030’a kadar küresel yenilenebilir enerji kapasitesini üç katına çıkararak bu kaynakların elektrik üretimindeki payını yüzde 60’a yükseltme hedefinde uzlaşmaya varmıştı.
Türkiye’de elektriğin yüzde 16’sı güneş ve rüzgardan
Türkiye’de de güneş ve rüzgar enerjisinden elektrik üretiminde dünyadakine benzer bir büyüme görüldü. Türkiye, elektriğinin yüzde 42’sini yenilenebilir kaynaklardan üreterek küresel ortalamanın üzerine çıktı
Türkiye’nin elektrik üretiminin yüzde 6’sı güneş ve yüzde 10’u rüzgar enerjisinden karşılanırken, hidroelektrik yüzde 20 ile en büyük yenilenebilir elektrik kaynağı olmayı sürdürdü. Geçen yıl, Türkiye’de elektriğin yüzde 58’i ise fosil yakıtlardan üretildi.
Ember’e göre Türkiye’nin yenilenebilir enerjiden elektrik üretim potansiyeli oldukça yüksek seviyedeyken, ülkenin 2030’da elektriğinin yüzde 47’sini yenilenebilir enerji kaynaklarından karşılama hedefi bulunuyor.
“Elektrik sektörü emisyonlarında düşüş kaçınılmaz”
Ember Küresel Program Direktörü Dave Jones, rapora ilişkin değerlendirmesinde, özellikle güneş enerjisinin herkesin mümkün olduğunu düşündüğünden daha hızlı bir şekilde ivme kazandığını belirterek, “Elektrik sektörü emisyonlarındaki düşüş artık kaçınılmaz. 2023 muhtemelen, enerji tarihindeki büyük bir dönüm noktası, yani elektrik sektöründe emisyonların tepe noktasını gördüğü bir yıldı. Ama emisyonların düşüş hızı, yenilenebilir enerji devriminin ne kadar hızlı sürdüğüne bağlı. Ülkelerin güneş ve rüzgarın tüm potansiyelinden faydalanmalarına yardımcı olacak kilit kolaylaştırıcıların neler olduğunu zaten biliyoruz. Temiz enerjinin geleceğinde ön saflarda olmayı tercih eden ülkeler için benzeri görülmemiş bir fırsat var.” ifadelerini kullandı.
Ember Türkiye Lideri Ufuk Alparslan ise Türkiye’nin muazzam hidroelektrik kaynakları sayesinde yenilenebilir enerji devrimine diğer pek çok ülkeye göre avantajlı başladığını dile getirerek, “Ancak hidroelektrik kuraklığa karşı hassas. Özellikle çatı ve yüzer güneş enerjisi santrali olmak üzere diğer potansiyellerimizi de kullanmak, hidroelektrik üretimindeki değişkenliğe karşı ülkemizin korunmasını sağlayarak enerji güvenliğimizi artıracaktır.” değerlendirmesinde bulundu.