Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi (KMÜ) Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Başkanı Prof. Dr. İdris Nebi Uysal, “Birçok ülkede Türkçe öğretim merkezleri açılmıştır, birçok kişi de Türkçe öğrenmek için ülkemize gelmektedir. Bütün bunlar değerlendirildiğinde Türkçe bir dünya dilidir.” dedi.
Uysal, AA muhabirine, Karamanoğlu Mehmet Bey’in 744 yıl önce Anadolu’da Türkçeyi resmi dil ilan ettiğini anımsattı.
Türk dili ve medeniyetinin temel taşlarından biri olan Yunus Emre’nin vefatının 700. yılı dolayısıyla, 2021’in UNESCO tarafından anma ve kutlama yıl dönümleri arasına alındığını, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın imzasıyla yayımlanan genelgeyle de 2021’in “Yunus Emre ve Türkçe Yılı” ilan edildiğini belirten Uysal, “Karaman 1961’den beri ikisini birlikte yad ediyor. Hem Türkçe’nin Anadolu’da yazı dili oluşunu kutluyor, hem de bu sürece dil tercihiyle büyük katkı veren mutasavvıf şair Yunus Emre’yi rahmetle, şükranla anıyor.” diye konuştu.
“UNESCO’nun tespitleriyle çok geniş bir coğrafyada 220 milyon kişi Türkçe konuşmaktadır”
Bir dilin dünya dili olarak kabul edilebilmesi için bir takım özellikleri taşıması gerektiğini, Türkçe’nin de bu vasıfların tümüne sahip olduğunu vurgulayan Uysal, şunları söyledi:
“Bir dilin dünya dili olarak kabul edilmesi için yaşı, yahut derinliği, konuşur sayısı, coğrafi genişliği, söz varlığı, dünya dillerine verdiği kelimeler, ikinci dil olarak öğrenilmesi gibi kriterler önemli. Edebiyat, kültür ve medeniyet dili oluşu, bilim ve eğitim dili olması, itibar görmesi gerekir. Türkçe tarihi belgelerle yaşı milattan önce 3 bin 500’lü yıllara kadar giden bir dildir. Bugün UNESCO’nun tespitleriyle çok geniş bir coğrafyada 220 milyon kişi Türkçe konuşmaktadır. Türkçe tarihin her döneminde kültür, edebiyat ve eğitim-öğretim dili olmuştur.”
Uysal, Türkçe’nin 700 bini aşkın kelime dağarcığına sahip olduğunu belirterek, “Türkçe hep diğer dillerden kelime alan bir dil olarak lanse edilir ama Türkçe’nin diğer dillere verdiği kelime sayısı da bir hayli fazladır. Özellikle komşu ülkelere, Balkan ülkelerinin kullandığı dillere, Arapça ve Farsçaya, Ermeni ve Gürcü dillerine Türkçe çok sayıda kelime vermiştir. Son dönemde Türkçe öğrenmeye ilgi artmıştır. Birçok ülkede Türkçe öğretim merkezleri açılmıştır, birçok kişi de Türkçe öğrenmek için ülkemize gelmektedir. Bütün bunlar değerlendirildiğinde Türkçe bir dünya dilidir.” ifadesini kullandı.
Prof. Dr. Uysal, Türkçeyi kullanan herkesin kendini hesaba çekmek zorunda olduğunu dile getirerek, “Türkçeye saygımız ne kadar? Biz bu dilin kurallarını ne ölçüde uyguluyoruz? Onu nasıl kullandığımızı düşünmeliyiz, hatta kendimizi sorgulamalıyız.” diye konuştu.
Kutlama veya anma vesilesiyle icra edilen programların, bir konuya ilişkin mevcut sorunların fark edilmesini sağlama ve geleceğe dair yol haritasını belirleme noktasında önemli işlevleri olduğuna dikkati çeken Uysal, 2021 yılının da bu şekilde değerlendirilmesi gerektiğini bildirdi.
Kendiliğinden ortaya çıkan veya yaşanabilecek bazı gelişmelerin mevcut sorunların üstünü örteceği gibi başka problemlerin de ortaya çıkışına zemin hazırlayacağını belirten Uysal, Kovid-19 salgının da bunun bir örneği olduğunu, bu dönemde Türkçeye yabancı kökenli kelime akışının tıp alanında hızlı bir şekilde artığını ifade etti.
“Özellikle İngilizce’den rahatsız edici boyutta kelime akışı var”
Uysal, Türkçe’nin en önemli sorunlarını şöyle sıraladı:
“İki büyük Batı dilinden, özellikle İngilizce’den rahatsız edici boyutta kelime akışı var. Türkçe’de karşılığı olduğu halde yazıda veya konuşmada alıntı biçimlerinin tercih edilmesi, iş yeri adlarındaki yabancılaşma dilimizdeki sorunlardan bazıları. Sosyal medya ortamlarında ve kitle iletişim araçlarında Türkçe’nin kullanımıyla ilgili görülen sorunlar da ön plana çıkıyor. Bütün bunların temelinde ana dil bilincinden yoksunluk, özensiz kullanım, Batı hayranlığı, öz değerlerine ve kültürüne yabancılaşma gibi sorunlar yatıyor. Sanırım tedavi edilmesi gereken esas nokta bunlar. Bunun da eğitimle, kararlı ve istikrarlı programlar uygulamak suretiyle çözülebileceği kanaatindeyim.”
Uysal, “Bizim iki vatanımız var. Birincisi üzerinde hayat sürdüğümüz ve uğruna gözümüzü kırpmadan canımızı feda edebileceğimiz bu topraklar; bir de sevincimizi, acımızı, neşemizi, kederimizi dile getirirken bize aracılık eden Türkçemiz. Vatanımız gibi bayrağımız da ikidir. Biri rengini şehitlerimizin kanlarından alan al bayrağımız, diğeri ses bayrağımız Türkçe. Bu dil, hepimizin müşterek evi. Kendimizi en güvende hissettiğimiz yer. Onu korumak; kendimizi, evimizi, yurdumuzu korumak demektir.” değerlendirmesini yaptı.