Türkiye İstatistik Kurumunca (TÜİK) açıklanan GSYH verilerine göre, Türkiye ekonomisi, üçüncü çeyrekte yıllık yüzde 3,9 büyüme kaydetti. Yılın ikinci çeyreğine ilişkin büyüme verisi yüzde 7,6’dan yüzde 7,7’ye revize edilirken, bu rakam ilk çeyrek için yüzde 7,5 düzeyinde korundu.
AA Finans’ın anketine katılan ekonomistler, büyümenin üçüncü çeyrekte yüzde 3,9 düzeyinde gerçekleşeceğini öngörüyordu.
Beklentiler paralelinde açıklanan büyümeye en önemli katkı yüzde 21,6 ile finans ve sigorta sektöründen geldi. İkinci çeyrekte hizmetler sektöründe yüzde 18,2 düzeyinde gerçekleşen büyüme, üçüncü çeyrekte yüzde 6,9’a gerilese de gücünü korudu. Sanayi sektöründe ise yıllık büyüme hız kesti ve ikinci çeyrekteki yüzde 7,9 düzeyinden üçüncü çeyrekte yüzde 0,3’e geriledi.
Bu dönemde inşaat sektöründeki daralma devam ederek yüzde 14,1 oldu. İkinci çeyrekte büyümeyi negatif etkileyen tarım sektörü ise üçüncü çeyrekte pozitife dönerek büyümeye 0,1 puanlık katkı sağladı.
Büyümeyi; stoklar 9,6 puan aşağı çekti, net dış talep ise 0,7 puan yukarı yönlü etkiledi.
Gayrisafi sabit sermaye oluşumu ayrıntılarına bakıldığında, üçüncü çeyrekte yatırımların makine-teçhizat ayağında yükselmeye devam ettiği görüldü. Bu dönemde inşaat yatırımları yüzde 19,9 daralırken, özel yatırımların göstergesi olan makine-teçhizat yatırımları yüzde 14,3 artarak üst üste 12. çeyrekte de yükseliş kaydetti.
“Yüzde 5’lik büyüme hedefine ulaşmak mümkün görünüyor”
AA Finans Analisti ve Ekonomist Haluk Bürümcekçi, beklentiler paralelinde gerçekleşen büyümeyi özel ve kamu tüketim harcamalarının yukarı çektiğini, net dış talebin ise sınırlı katkı verdiğini söyledi.
Büyümede yılın son çeyreği için ilk sinyallerin ise dış talep kaynaklı güç kaybının sürdüğüne işaret ettiğini belirten Bürümcekçi, şunları kaydetti:
“Başta ABD olmak üzere gelişmiş ülkelerde parasal sıkılaşmanın hızlanmasının resesyona yol açabileceği yönündeki beklentiler güçlenmişe benzemekte. Ayrıca, son dönemde yurt içinde sıkılaşma yönünde alınan makroihtiyati kararların şirketlerin kredilere erişebilirliğine olumsuz yönde etki yaptığı da gözlendiğinden ekonomik aktivitedeki yavaşlamayı hızlandırma olasılığı artmış bulunmaktadır. Buna karşılık, üçüncü çeyrekte ekonomik aktivitede ivme kaybı gözlendiğine işaret eden Merkez Bankası, finansal koşulların destekleyici olmasını sağlamak üzere politika faizinde toplam 500 baz puan indirime gitmiş, kredi faizleri ile politika faizi arasındaki makası kapatmak üzere ticari kredi faizlerini sınırlamaya yönelik yeni kararlar almıştır. Bu doğrultuda, ilk üç çeyrekte geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 6,2 büyüme kaydedilmesi ve milli gelir endeksinin tarihi zirvesinden sınırlı çekilmesi nedeniyle ekim-aralık döneminde çeyrekten çeyreğe yüzde 0,5’ten fazla daralma görülmezse 2022’nin tamamında yüzde 5’lik büyüme hedefine ulaşmak mümkün görünüyor.”
“Büyümenin lokomotifi olan dış talep ve ihracat yerini iç talebe bırakmış görünüyor”
Piri Reis Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Erhan Aslanoğlu da üçüncü çeyrek büyüme verilerinin beklentilere paralel gerçekleştiğini, bir sürpriz yaşanmadığını ifade etti.
Türkiye’nin, demografi ve coğrafi özellikleri ile dinamik bir ülke olduğunu belirten Aslanoğlu, bu nedenle büyümenin dünya ortalamalarının üzerine çıkabildiğini söyledi.
Aslanoğlu, “Kovid-19 salgını başından bu yılın ilk yarısına kadar büyümenin lokomotifi olan dış talep ve ihracat yerini iç talebe bırakmış görünüyor. İhracat ivme kaybetse bile belli bir gücü korumasına rağmen ithalatın güçlenmesi dış talebin büyümeye etkisini frenlemiş görünüyor. Son çeyrekte ve gelecek yılın ilk 6 ayında da benzer bir eğilim olacağı düşüncesindeyim.” diye konuştu.
“Dış talebe büyümeyi sağlayacak politika çerçevesini oluşturmamız gerekiyor”
İç talebin canlı olması ve büyümeye katkı vermesinin birkaç nedeni bulunduğuna işaret eden Aslanoğlu, negatif reel faizin imkanı olanları talebe yöneltmesi, yaz aylarındaki ücret ayarlamaları ve salgın sonrası ötelenen hizmet talebinin ağırlıklı turizm sektörü olmak üzere artması gibi faktörlerin iç talepte artışı beraberinde getirdiğini söyledi.
Aslanoğlu, gelecek yılın ilk yarısında da iç talebi destekleyici politikalarla benzer bir eğilim olacağı değerlendirmesinde bulunarak, “Sürdürülebilirlik açısından tasarruf açığı olan bir ülke olarak dış talebe büyümeyi sağlayacak politika çerçevesini oluşturmamız gerekiyor.” dedi.
“Yılın yüzde 5 civarı büyümeyle kapatılması beklentimizi koruyoruz”
VakıfBank Ekonomik Araştırmalar tarafından üçüncü çeyrek büyüme verilerine ilişkin yayımlanan raporda ise milli gelir içinde yüzde 57,12 ile en yüksek paya sahip hizmetler sektörünün büyümeye katkısının azalsa da 4,7 puan ile büyümenin en büyük destekleyicisi olmaya devam ettiği bildirildi.
Hizmetler sektörüne en yüksek katkının turizmden geldiğine işaret edilen raporda, şunlar kaydedildi:
“Üçüncü çeyrek büyümede hanehalkı tüketimi belirleyici olurken, yüksek enflasyon düşük faiz ortamına karşın yatırımların büyümeye negatif yönlü katkıda bulunması dikkat çekti. Bu durumun yaşanmasında kamu otoritelerince son dönemlerde kredi büyümesinin yavaşlaması yönünde alınan kararlar etkili oldu. Ekonomi yönetiminin en önemli önceliğinin büyüme olduğunu göz önüne aldığımızda ihracat kaynaklı baskıların dış talebi azaltacağını, bunun sonucunda iç talep destekli bir büyüme dönemine girileceğini düşünüyoruz. Bu bağlamda son dönemde kamu otoritelerinin kredilerle ilgili kısıtlama yönlü aldığı kararlarda gevşemeye gitmesi ve harcama kanalını kullanarak maliye politikalarıyla desteklemesi sonucunda dış talepteki yavaşlamayı kompanse edici bir iç talep ortamı yaratılacaktır. İlk üç çeyrek gerçekleşmesi baz alındığında, açıklanan öncül ve sanayi üretimi verilerine göre, son çeyrekte yüzde 2 civarlarında büyüme yaşanması durumunda Türkiye ekonomisinin yılı yüzde 5 civarı büyümeyle kapatılması beklentimizi koruyoruz.”