Durmayaz, Rusya-Ukrayna Savaşı nedeniyle Batılı ülkelerin yaptırımlarına yanıt olarak Rusya’nın enerji arzında kesintiye gitmesinin sonuçlarını AA muhabirine değerlendirdi.
Yaşanan enerji krizinin Avrupa ülkelerini ve ABD’yi alternatif çözümlere yönelttiğini belirten Durmayaz, ABD’nin çeşitli sebeplerle kapatmayı planladığı nükleer tesislerinin faaliyetlerini sürdürebilmek için 6 milyar dolarlık bir fon ayırdığını hatırlattı.
Prof. Dr. Durmayaz, “Bu fonla sağlanan mali destekle ABD’deki finansal zorluklar sebebiyle kapatılması gündemde olan bazı nükleer enerji santrallerinin çalışmasının devamını sağlamak amaçlanıyor ve ekonomik riskler nedeniyle kapatılmış bazı nükleer santrallerin ise yeniden kullanıma açılması hedefleniyor.” diye konuştu.
Enerji krizinden en olumsuz etkilenen bölge olan Avrupa’da da nükleer enerjiye yönelimin arttığına dikkati çeken Durmayaz, şöyle devam etti:
“Avrupa’ya bakacak olursak, elektriğinin yaklaşık yüzde 16’sını 13 reaktör ile nükleer santrallerden sağlayan İngiltere, 8 nükleer reaktörün daha inşasına başlayacağını ve bunun için 120 milyon sterlinlik bir kaynak ayıracağını açıkladı. Belçika ise 2025 yılında kapatmayı planladığı bazı nükleer santrallerin faaliyet süresini 10 yıl uzattı. Yani buradan şunu görüyoruz; Avrupa’ya Rusya’dan sağlanan enerji arzının azalması kısmen de olsa Avrupa’da nükleer santrallere eğilimi artırdı. Nükleer santrallerin tekrar önem kazandığını rahatlıkla söyleyebiliriz.”
“Avrupa’da enerji krizi derinleşebilir”
Türkiye’nin Ukrayna ve Rusya arasındaki krizde tarafsız kalması sayesinde Rusya’dan doğal gaz tedariki konusunda Avrupa ülkelerinden farklı bir konumda olduğunu belirten Durmayaz, şunları kaydetti:
“Rusya, NATO üyesi Avrupa ülkelerinin çoğunu Ukrayna krizinde karşısında taraf olarak görüp, Rusya’dan sağlanan doğal gazı keserek ya da azaltarak onları cezalandırmaya çalışıyor. Türkiye için böyle bir durum söz konusu değil. Ama Avrupa için bu yaşanıyor, bu kriz Avrupa için daha da artabilir, daha da derinleşebilir.”
Enerji arz güvenliğinin zedelenmesinin ülkeleri farklı yaklaşımlara ittiğini anlatan Durmayaz, Avrupa ülkelerinin enerji tasarrufunu ve bununla birlikte enerji konusundaki yatırımlarını ve araştırmalarını daha da artıracağını, enerjiye daha fazla kaynak ayıracağını vurguladı.
Prof. Dr. Ahmet Durmayaz, şunları söyledi:
“Ülkeler doğal gazdan sağlayamadığı enerjiyi diğer kaynaklardan sağlamak durumunda kaldılar. Yenilenebilir enerji tesislerinin mevcut kapasitelerini artırmak çok kısa sürede yeterince mümkün değil. Bu yüzden bugün için ellerinde ne imkan varsa onları kullanmaya mecburlar. Avrupa ülkeleri doğal gaz arzındaki bu azalmayı telafi etmek için sadece nükleer değil, kendi ülkelerinde üretebildikleri ya da kolayca tedarik edebildikleri kömür gibi fosil yakıtlar varsa onları kullanan tesisleri de tekrar devreye alacaklar.”
Uzun vadede tüm enerjinin yenilenebilir kaynaklardan sağlanması daha uygun
Bir ülkenin elektrik ihtiyacındaki anlık dalgalanmalar sırasında sürekli tedarik edilmesi gereken minimum enerji miktarı olan baz yüke değinen Durmayaz, şu yorumu yaptı:
“Baz yükün arzını kesintisiz bir şekilde sağlamak için ya fosil yakıtlı tesislere ya da nükleer tesislere ihtiyacımız var. Baz yükün üzerinde kalan yükleri güneş enerjisi, rüzgar enerjisi ya da diğer yenilenebilir enerji türlerinden sağlayabiliriz. Hidroelektrik santraller de önemli ama hava sıcak veya kuraklık olduğu zaman su tedariki azaldığı için hidrolik santrallerde de elektrik üretimi azalıyor. Sonucunda nükleer ya da fosil yakıtlı santrallerin kullanımına bugün itibarıyla mecburuz.”
Yenilenebilir enerji kaynaklarının elektrik ihtiyacının önemli bir oranını karşıladığını ve bu oranın sürekli arttığını bildiren Durmayaz, yenilenebilir enerjinin baz yük kaynağı olamamasının arzın süreksizliği probleminden kaynaklandığını söyledi. Durmayaz, “Güneşten gelen enerji gündüz var, gece yok, ya da dört mevsim güneş enerjisi aynı miktarda elde edilemiyor. Gün içinde saatten saate değişiyor. Öte yandan rüzgar belli zamanlarda ve farklı hızlarda esiyor. Yani yenilenebilir enerji kaynaklarının sürekliliği ve dolayısıyla arz güvenliği bugün için yeterince yok.” ifadelerini kullandı.
Yenilenebilir enerjinin tamamlayıcı statüden çıkarak tüm enerji ihtiyacının karşılanabileceği bir kaynak haline gelmesi temennisinde bulunan Durmayaz, şu değerlendirmelerde bulundu:
“1000 megavat elektrik gücünde çalışarak elektrik üreten bir fosil yakıtlı, örneğin kömürlü santral, bir yılda yaklaşık 6 milyon ton civarında karbondioksit emisyonu yapıyor ve sonucunda bu gazın oluşturduğu sera etkisi, küresel ısınmanın ve dolayısıyla da iklim değişikliğinin artmasına sebep oluyor. Bunun doğaya ve yaşama etkisi çok büyük. Nükleer santrallerde ise bugün Ukrayna’da karşılaştığımız gibi askeri krizler zaman zaman yaşandığında, bu durum bazı insanları güvenlik hususlarında daha duyarlı hale getirebiliyor. Sonuçta, yeni teknolojik gelişmeler sağlanması suretiyle temennimiz uzun erimde, yenilenebilir enerjinin tüm enerji ihtiyacını karşılayabilecek hale gelmesidir.”
Yenilenebilir enerjinin fosil ve nükleer santrallerin yerini alabilmesi için enerji depolama sistemlerinin gelişmesi gerektiğinin altını çizen Durmayaz, “Depolama sistemlerinin gelişip enerji üretimi, depolanması ve dolayısıyla arzı kesintisiz hale geldiği zaman yenilenebilir enerji, oransal olarak artarak nükleerin de fosil yakıtların da yerini alabilir. Ama bugün için bunun maliyeti çok yüksek ve teknolojik olarak çok büyük miktarda enerji depolamak bugün pratikte pek mümkün değil.” diyerek sözlerini tamamladı.