Yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgınının ardından küresel ekonomide toparlanmanın bu yıl devam edeceğine dair umutlar, resesyon endişeleriyle gölgeleniyor.
Salgının neden olduğu krizle sarsılan dünya ekonomisi, yeni risklere karşı toparlanma mücadelesini sürdürüyor.
Küresel ekonominin toparlanma sürecinde patlak veren ve 5’inci ayına giren Rusya-Ukrayna savaşının kısa vadeli şoku, küresel ekonomi üzerinde kalıcı yük oluşturma tehdidi taşıyor.
Rusya-Ukrayna savaşı, Çin’de Kovid-19 salgınına karşı uygulanan politikalar ve tedarik zincirinde devam eden sıkıntılar dünya ekonomisinde enflasyon endişelerini körüklerken, merkez bankalarının yükselen enflasyona karşı izledikleri sıkı para politikası da resesyon korkularını derinleştiriyor.
Yükselen enflasyon G7 liderlerinin de gündeminde
Yükselen enflasyon, Almanya’nın ev sahipliğinde Bavyera eyaletindeki Elmau Sarayı’nda düzenlenen G7 Liderler Zirvesi’nin de ana gündem maddeleri arasında yer alıyor.
G7 liderleri, ABD hükümetinin Rus petrolü için uluslararası bir tavan fiyat uygulaması önerisini tartışırken, sorunun daha çok Moskova’ya yönelik yaptırımları daha etkili kılmakla ilgili olduğu belirtiliyor.
Küresel ekonomiyi desteklemek söz konusu olduğunda, ABD, İngiltere, Kanada, Fransa, Almanya, İtalya ve Japonya’dan oluşan G7 ülkelerinin sınırlı seçeneklere sahip olduğu dikkati çekiyor.
5 faktör küresel ekonomide toparlanmayı tehdit ediyor
Küresel ekonominin uzun bir resesyona girme tehlikesinin bulunduğu bir dönemde, siyasi ve jeopolitik risklerin aşağı yönlü sarmalı tetikleyebileceğine işaret ediliyor.
Dünya ekonomisi için düşük ancak hala pozitif olan büyüme beklentileri, öncelikle gelişmekte olan ülkelerdeki iyimser tahminlere dayanıyor.
Uzmanlar, belirsizliklerle dolu büyüme tahminleri, stagflasyon tehlikesi, yükselen faiz oranları, küresel gıda krizi ve Kovid-19 salgını gibi faktörlerin küresel ekonomideki toparlanmayı tehdit ettiğini belirtiyor.
Belirsizlikle dolu büyüme tahminleri
Politika yapıcılar yükselen enflasyona karşı resesyon riskini göze alırken, Uluslararası Para Fonu (IMF) ve Dünya Bankası gibi pek çok kuruluş büyüme tahminlerini düşürerek birçok ülke için resesyondan kaçınmanın zor olacağı uyarısında bulunuyor.
Enflasyon ve kısıtlayıcı para politikalarının dünya ekonomisinin büyüme hızını düşüreceği öngörülürken, Kovid-19 salgını ve Rusya’nın Ukrayna’da başlattığı savaş da küresel ekonomiye ilişkin belirsizliğin sürmesine neden oluyor.
IMF, Rusya-Ukrayna savaşının etkisiyle bu yıla ilişkin küresel büyüme tahminini yüzde 4,4’ten yüzde 3,6’ya indirirken, Fon yetkilileri, bu tahminin temmuzda aşağı yönlü revize edilmesinin beklendiğine işaret ediyor.
Dünya Bankası, daha önce bu yıl yüzde 4,1 büyüyeceğini öngördüğü küresel ekonominin Kovid-19 salgını ve Rusya-Ukrayna savaşının etkileri nedeniyle yüzde 2,9 büyümesini bekliyor. Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısının Kovid-19 salgınının küresel ekonomiye verdiği zararı artırarak uzun süreli bir zayıf büyüme ve yüksek enflasyon dönemine dönüşebilecek küresel ekonomideki yavaşlamayı artırdığına dikkati çeken Dünya Bankası, stagflasyon riskinin yükseldiği uyarısında bulunuyor.
Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Fitch Ratings, enflasyon ve kısıtlayıcı para politikasının dünya ekonomisinin büyüme hızını azaltacağını belirtiyor. Fitch de küresel ekonominin bu yıl yüzde 2,9 büyüyeceğini öngörüyor.
Almanya Kiel Dünya Ekonomisi Enstitüsü (IfW), küresel GSYH’de bu yıl yüzde 3’lük artış bekliyor. IfW Başkan Yardımcısı Stefan Kooths, risklerin hala yüksek olduğunu, jeopolitik çatışmaların genişlemesinin halihazırda ısınan ekonominin motorunu durduracağını savunuyor.
Çin’deki ekonomik büyüme yavaşlarken, ABD’de Kovid-19 salgınının ardından gelen hızlı toparlanmadan sonra ekonominin “sert iniş” gerçekleştireceğine dair endişeler artıyor.
Avrupa’da ise Rus enerji kaynaklarına olan yüksek bağımlılık fiyatların yükselmesine neden oluyor ve fiyat artışlarının Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in yakında gaz tedarikini tamamen durdurabileceği endişeleriyle ivme kazanıyor.
Stagflasyon tehlikesi
Yükselen enflasyon ve ekonomik büyüme hızındaki düşüş beklentisi, “ekonomilerde durgunluk ve yüksek enflasyonun bir arada gerçekleşmesi” olarak bilinen stagflasyon endişelerini de gündeme getiriyor.
Dünya Bankası Başkanı David Malpass, Ukrayna’daki savaş, Çin’deki Kovid-19 karantinaları, tedarik zinciri aksamaları ve stagflasyon riskinin ekonomik büyümeyi baskıladığını belirtti. Stagflasyon tehlikesinin önemli olduğunu vurgulayan Malpass, bastırılmış büyümenin dünyanın çoğu yerindeki zayıf yatırımlar nedeniyle 10 yıl boyunca devam edebileceğini ve enflasyonun daha uzun süre daha yüksek kalma riski olduğunu kaydetti.
Yükselen enflasyon beklentileri ve ücret-fiyat sarmalının, uzun vadede daha da yüksek fiyat artışlarına neden olabileceğine işaret ediliyor.
Stanford Üniversitesi Ekonomi Profesörü John Taylor, yükselen enflasyon oranlarının piyasaları verimsiz ve tüketicileri daha yoksul hale getirdiğini belirtiyor.
Stagflasyon konusunda uyarı yapan ekonomistlerin sayısı her geçen gün artarken, enflasyon beklentilerindeki yükseliş ve daha uzun süreli bir enflasyonist ortamın varlığına işaret eden gelişmelere dikkati çekiliyor.
Ekonomistler, tedarik zincirindeki aksamalar, yüksek enerji fiyatları ve iş gücü piyasasında devam eden sorunlar gibi risklerin ciddiye alınması ve hükümetlerin arz yönlü tedbirleri devreye sokması gerektiğini belirtiyor.
Faiz oranlarının yükselmesi yük getiriyor
Yükselen enflasyon, merkez bankalarını para politikası duruşlarında değişikliğe gitmeye zorluyor.
Hızla yükselen enflasyona karşı ABD başta olmak en az 45 ülke merkez bankasının talebi zayıflatmak için faiz oranlarını artırdığı kaydediliyor.
28 yılın ardından ilk defa 75 baz puanlık faiz artışına giden ABD Merkez Bankası (Fed), faiz oranlarını artırmayı bu yıl sürdüreceğine işaret ediyor.
Avrupa Merkez Bankası’nın da (ECB) 11 yıl aradan sonra ilk kez temmuzda faiz artırması bekleniyor.
Faiz artırımlarıyla borçlanma maliyetleri artarken, bu durumun tüketici talebi ve işletmelerin büyümesini baskılayarak ekonomik büyümeyi yavaşlama eğilimine sokacağı belirtiliyor.
ABD’de agresif faiz artışlarıyla resesyon endişeleri derinleşirken, Avrupa’da artan faiz oranlarıyla birlikte yeni bir “avro krizi” korkusu da geri dönüyor.
Avrupa’nın parasal birliği içindeki bazı ülkelerin, borçlar için yeniden yüksek faiz oranları ödemek zorunda kalacağı belirtiliyor. İtalya, Yunanistan, İspanya ve Fransa gibi Güney Avrupa’daki ağır borçlu ülkelerde 10 yıllık devlet tahvillerinin getirileri keskin şekilde yükseliyor.
Fed’in faiz oranlarını ECB’den daha hızlı yükseltmesinin de Avrupa’da ek enflasyonist baskı oluşturabileceği uyarısında bulunuluyor.
ECB’nin bilançosu, özellikle son 10 yılda tahvil alımları nedeniyle 5 katına çıkarak 8,8 trilyon (17 Haziran 2022 itibarıyla) avroya ulaştı. Avro krizinin yaşandığı 2012’de Avro Bölgesi ülkelerinin ulusal borçları 9 trilyon avro iken, bugün bu borçların toplamının Kovid-19 salgınında kamu teşviklerinin etkisiyle 12,4 trilyon avroya çıkması dikkati çekiyor.
Küresel gıda krizi
Rusya-Ukrayna savaşının özellikle yoksul ülkeleri tehdit eden küresel gıda ve enerji krizini tetiklediği de dikkati çekiyor.
Yetkililer, savaşın dünya genelinde gıda güvenliği sorunlarını daha da kötüleştirdiğine işaret ediyor.
Artan petrol, gaz, kömür ve gübre fiyatları gıda fiyatlarını da artırıyor. Bu yılki G7 Liderler Zirvesi’nde gıda güvenliği de masaya yatırılacak konular arasında yer alırken, G7’nin küresel gıda güvenliğine yönelik artan tehditlere karşı Rusya’yı suçlamaktan başka bir şey yapamaması dikkati çekiyor.
Rusya Devlet Başkanı Putin, G7 ülkelerinin son yıllarda ekonomide sorumsuz politika izlediklerini ve bunun küresel enflasyonda artışa neden olduğunu savunuyor.
Rusya-Ukrayna savaşı nedeniyle Birleşmiş Milletler (BM), “benzeri görülmemiş bir küresel açlık krizi” konusunda uyarılarda bulunurken, G7 liderlerinin gıda güvenliği ve artan enerji fiyatlarıyla mücadele konusunda yeni taahhütlerde bulunması öngörülüyor.
Rusya ve Belarus’tan gübre gelmemesi halinde gelecek aylarda durumun daha da kötüleşmesi bekleniyor. Kuzey ve Güney Amerika, Afrika ile Asya’da daha düşük hasat riskine de dikkati çekiliyor.
Kovid-19 salgını
Neredeyse tüm ekonomik tahminlerin, Kovid-19’a karşı kapsamlı kısıtlamaların sona ermesi gibi çok önemli bir varsayıma dayandığı belirtiliyor.
Bilim insanları, virüsün yeni varyantlarının her zaman ortaya çıkabileceğine dair uyarıda bulunurken, uzmanlar, Çin’deki Kovid-19 karantinalarının devam eden tedarik zinciri kesintilerini daha da kötüleştirmesinin muhtemel olduğunu ifade ediyor.
IfW Başkan Yardımcısı Stefan Kooths, sonbaharda önemli “çalkantıların” olup olmayacağının sadece virüsün varyantlarına değil, aynı zamanda siyasi tepkilere de bağlı olduğunu belirtiyor.
Sonbaharda sert önlemler alınması halinde ekonomilerin tekrar altüst olabileceği uyarısı yapılıyor. Buna karşın dönem başkanı olarak bu yıl G7 Liderler Zirvesi’ne ev sahipliği yapan Almanya, G7 ülkelerinden serbest ticaret için açık bir taahhüt talep ediyor.
“Hem üreticiler hem de hanehalklarını zor günler bekliyor”
Dünya Bankası Kıdemli Ekonomisti Sibel Kulaksız, AA muhabirine yaptığı açıklamada, küresel olarak yüksek enflasyon ve düşük büyümenin aynı anda yaşandığını söyledi.
Kulaksız, “Çoğu ekonomist, yaklaşmakta olan bir küresel resesyon konusunda alarm veriyor ve gelişmekte olan ülkeler için bundan kaçınmanın zor olacağını savunuyor.” dedi.
Bunun temelinde veri analizi olduğunu belirten Kulaksız, şunları kaydetti:
“İşsizliğin yüzde 4’ün altında ve enflasyonun yüzde 4’ün üzerinde seyrettiği dönemlerin ardından 2 yıl içinde her zaman resesyon yaşanacağı tahmin ediliyor. Benim görüşüm, ABD için Fed’in para politikası kararları enflasyonu kontrol altında tutabilir ama faiz hadlerinin yükselmesi gelişmekte olan ülkelerin ödemeler dengesi üzerinde negatif etki yaratabilir.
Şu andaki sinyallere baktığımızda küresel enerji fiyatlarının ikiye katlandığını görüyoruz. Bu bile tek başına resesyonu tetikleyebilir. Küresel gıda fiyatlarının da bu sene yüzde 37 artması bekleniyor. Hem üreticiler hem de hanehalklarını zor günler bekliyor.”
Dünya Bankası tahminlerine göre 2022’de 100 milyona yakın kişinin aşırı yoksulluk sınırına düşeceğinin öngörüldüğüne dikkati çeken Kulaksız, bunun sosyal güvenlik transferlerinin güçlendirilmesi gerektiği anlamına geldiğini, ülkelerin maliye politikalarını doğrudan etkileyen bir durumun ortaya çıkacağını kaydetti.